Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Hür Düşünce Derneği’nin İstanbul'da gerçekleşen genel kurulunda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Davutoğlu, 17 Eylül’ün hüzün günlerinden biri olduğunu belirterek, “Tarihimizde çok acı olaylar yaşanmıştır, ama modern tarihimizde bir Başbakanın bir darbe sonrasında idam sehpasına gidişinin oluşturduğu resimden daha hüzünlü bir tablo yoktur. Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatih Rüştü Zorlu’yu rahmetle anıyorum. Allah bir daha böyle bir manzarayı bize yaşatmasın. Bir daha bu ülkede hangi gerekçeyle olursa olsun siyasi eylemleri dolayısıyla idam sehpasına yürüyenleri göstermesin. “ ifadelerini kullandı.

Hür Düşünce Hareketi’nin 17 Eylül’de kongresini yapıyor olmasının muhasebeye sevk etmesi gerektiğini söyleyen Davutoğlu, “Bu sene, önümüzdeki yıl Cumhuriyetimizin 100, demokrasimizin takriben 75’inci, modernleşme tecrübemizin ise 200’üncü yılını idrak edeceğiz. Başarılarla, açılımlarla, zaferlerle dolu, ama aynı zamanda ders alınması, ibret alınması gereken çok ciddi tecrübelerle dolu bir 200 yıl.” dedi.

Davutoğlu, 27 Mayıs Darbesi’nin sadece bir iktidarı yerinden etmeyip, siyasi kültürü bozduğuna değinerek, “Doğal siyasi akışı yerle bir etti. Seçimle gelmiş olanların seçimle gitmesi muhtemel olan 1961'i beklemeden 1960'da seçimle gelenlerin müdahale ile gittiği bir kültür oluşturdu. Bütün bir milletin emniyetinin, güvenliğinin ana odağı olan Silahlı Kuvvetlerimiz birçok gerekçeyle çoğu zaman milletle karşı karşıya getirildi 28 Şubat’ta olduğu gibi. Kendilerini devletin sahibi sananlar, her zaman o devlete kendi rengini vermeye çalışırlar. Halbuki hepimizin bilmesi ve yürekten benimsemesi gereken şey şu: Devletin gerçek sahibi sadece ve sadece millettir.” diye konuştu.

“Devletin kurumları da bugün olduğu gibi şahsın devleti diyerek şahsileştirilen tavırlarda devlete, devlet kültürümüze en büyük ihaneti kendi içinde barındırır.” diyen Davutoğlu, “Bütün bu tecrübelerin üzerinde yeni bir eşikteyiz. Demokrasi kültürümüzü ayağa kaldırmak zorundayız; Adnan Menderes’e, Fatin Rüştü Zorlu’ya, Hasan Polatkan’a borcumuzdur bu. Devletimizi ayağa kaldırmak zorundayız. Balkan Savaşından İstiklal Harbinin sonuna kadar her cephede şehit düşen dedelerimize ve Cumhuriyetimizin kurucularına, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve bütün silah arkadaşlarına ve bütün şehitlerimize borcumuzdur.” ifadesinde bulundu.

Davutoğlu, devletin kurumlarını ihya etmek durumunda olduklarını vurgulayarak, “6’lı masaya otururken bizim Gelecek Partisi olarak bu masaya nasıl baktığımızı ifade etmek isterim. Türkiye, dünyadan kopuk bir ülke değil, dünyadaki bütün trendler Türkiye’yi de etkiler. Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki göçler bu coğrafyada olmuş, devletler bu coğrafyada kurulmuş, devletler bu coğrafyada kurulmuş, acılar yaşanmış, zaferler yaşanmış.” şeklinde konuştu.

Dünyada yaşanan küreselleşmeye değinen Davutoğlu, “Bilim ve teknoloji insanoğlunun bütün hayatını, varoluşunu değiştiriyor, dönüştürüyor, yeni kimlikler kazandırıyor. Son dönemde bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bir yol ayrımındayız. Ya otoriter, dışlayıcı otoriter bir düzen popülizme dayalı ya da kapsayıcı bir demokrasi; yol ayrımı bu.” dedi.

Davutoğlu, “Şimdi Türkiye’deki masalara, 6’lı masaya ve iktidara bakalım.” diyerek, “İktidar, bizi eleştirirken ‘6 farklı bileşenden ne çıkacak’ diye soruyor, anlamıyorlar. Gerçekten en büyük gücümüz altı farklı bileşenin bir masa etrafında toplanmış olmasıdır. Ve biz bunu tereddütsüz yaptık, gerçekleştirdik. Bizim metinlerimiz belli, ne yaptığımız belli.” ifadesini kullandı.

Şeffaf olmayan hiçbir şeyin kalıcı olmadığını belirten Davutoğlu, “Biz şeffaf olarak bir masa kurduk. Hepimizin adı belli, sanı belli, geçmişi belli, geleceği belli. Gizlediğimiz, sakladığımız, örttüğümüz bir şey yok. Ama onların bir seçim kazanmak için açık bir suç teşkil edecek şekilde kırmızı bültenle aranan bir teröristi televizyonlara çıkardıkları bu tarih hafızasında duruyor, bir gün onlar da sorulur. Kimseyi dışlamayan bir süreci başlattık ve dışlamayacağız.” diye konuştu.

Davutoğlu, kapsayıcı demokrasinin gerçekleşebilmesi için 2023 yılında 6 ana unsurun hayata geçmesi gerektiğine inandığına değinerek, “Birincisi, ortak aidiyet bilinci. Hani milli beka diyorlar ya iktidardakiler, emin olunuz milli bekamızı dış güçler tehdit edemez. Ettiler, işte 9 Eylül’de İzmir’den çekip gittiler. Milli bekamızı içeriden bazı unsurlar da tek başlarına tehdit edemezler.” ifadelerini kullandı.

“İnsanoğlunun karakteri nasıl gri ise tarih de gridir.” diyen Davutoğlu, “Hangi tonu nasıl aldığımıza bakarak birilerini sevip birilerini eleştirebiliriz. Ama bu milletin tarihini farklı kutuplara yol açacak şekilde yorumlayıp mutlaklaştırırsak ve önemli günlerimizi, milli günlerimizi şu ve bu akımın kullandı günler olarak bölersek, ortak aidiyet bilincini yok ederiz, kendi elimizle yok ederiz.” dedi.

Davutoğlu, Türkiye'de hangi makama, hangi göreve hangi temelde gelineceğinin demokratik usullerle belirlendiğini belirterek, “Etnik ve mezhebi kimlikler üzerinden herhangi bir ayrıştırmayla şu veya bu makamlara şu veya bu kişilerin gelip gelemeyeceğini tartışmayı bu milletin derin tarihi tecrübesi adına zül addederim, hakaret addederim.” şeklinde konuştu.

“Eğer biz bu ortak aidiyet bilincini oluşturacaksak, 6’lı masa bu ortak aidiyet bilincinin referans mekanı olacaksa, hepimiz bilelim ki ben diyerek konuşmayacağız, biz diyeceğiz, biz yapacağız, biz değiştireceğiz ve Türkiye'yi fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kadrolar, bizler hep beraber omuzlayacağız.” ifadelerinde bulunan Davutoğlu, şöyle devam etti:

“Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki bir sonraki seçimde gerçekten aramızda rekabet de olur hepimizin, çünkü farklı siyasi akımlardan geliyoruz. Ama Cumhuriyetimizin 100. yılında olur, siyasilere de sesleniyorum, iktidardakilere dahi sesleniyorum; eğer bir sonraki dönemin onların da canını yakacak otoriter bir dönem, çatışmacı bir dönem olmaması için aklımızı başımıza alalım. Kimse kendi ego, nefis ve makam düşüncesiyle hareket etmemeli. 6’lı masada o liderlerden birini gören bir toplum kesimi ben de oradayım diyorsa ve 6’lı masa milliyetçi, muhafazakar, sol, demokrat, liberal, herkesi barındırıyorsa, işte Türkiye’yi birleştiriyor demektir.”

Davutoğlu, ikincisi kapsayıcı demokrasinin meşruiyet temelinin; insan hakları ve özgürlük-güvenlik dengesi olduğunu vurgulayarak, “ İnsan haklarına dayanmayan hiçbir siyasal düzen yaşayamaz. İnsan haklarına dayanmayan hiçbir siyasal düzen meşru olamaz. Toplumla içinde hürriyet, toplumla birlikte hürriyet, istiklali önce öyle tanımladılar. Hürriyetten önce serbestlik kullanılmıştı Küçük Kaynarca Anlaşmasında ilk olarak, ama şimdi anlaşıldığı gibi serbestlik değil sadece kanunlara bağlılıktır, serbest kanunlara bağlılık anlamına da gelir. O günden bugüne hürriyet kavramı yerleşmiş.” dedi.

Kapsayıcı demokrasinin kurumsal temelinin, demokratik hukuk devleti olduğunu ifade eden Davutoğlu, “Güç dengelerine, kuvvetler ayrılığına dayalı demokratik hukuk devleti. Herkes denetlenecek, , kimse hukuk karşısında özel bir statüye sahip değildir olumlu ya da olumsuz anlamda. İşte kuvvetler ayrılığı ilkesini biz ortaklaşa olarak açıkladığımız parlamenter sistemle anlattık, anlatıyoruz. Parlamenter sistemi ikiye ayıracağız, parlamenter sistemi geri getirmeyeceğiz, yanlı anlaşılmasın. 12 Eylül’e dayalı kapsayıcı demokrasi olmaz. 12 Eylül rejiminin Anayasası’nın tümüyle değişmesi bir zaruriyettir, ama zamanla olacaktır bu, bunun farkındayız. Gerçek anlamda kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı parlamenter sistemi kuracağız.” şeklinde konuştu.

Davutoğlu, kapsayıcı demokrasinin olmazsa olmaz şartlarından birisinin, ekonomide gelir adaleti olduğuna değinerek, “Zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olduğu sistemler bir müddet sonra Rusya’da bugün gördüğümüz şekilde oligarklar oluşturur. Türkiye’de de neredeyse oligark oluşumuna giden bir gelir adaletsizliği yaşanıyor. Kendi yakınlarını, yandaşlarını zengin ederek iktidarlarını korumaya çalışanlara sesleniyorum; bir yüzükle geldiniz, ama siz milletin oyuyla gideceksiniz.” dedi.

Kapsayıcı demokrasinin beşinci ayağının; siyasi ahlak, temiz siyaset olduğunu belirten Davutoğlu, “Bizim şimdi temiz siyaseti; siyasi ahlak yasası, imar yasası, ihale yasası, şeffaflık yasası başta olmak üzere çok kapsamlı yasal düzenlemelerle tahkim etme sorumluluğumuz var. Siyasi ahlak yasalarla da olmaz, onu da söyleyeyim. Siyasi ahlak, önünden milyarlar geçip de ona dokunmadığınız zaman ortaya çıkar, yani bir pratik meselesidir bir teori meselesi değil. Onun için kim siyasi anlamda siyasi ahlaka aykırı davranır, yolsuzluklara karşı mücadele etmekten kaçınırsa, hep beraber ona karşı da mücadele edeceğiz.” ifadesini kullandı.

Davutoğlu, altıncı ayağının, uluslararası boyutu olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

“Türkiye’de kapsayıcı demokrasiyi yaşatmanın uluslararası boyutu tek bir ilkeye dayanır; çok boyutlu diplomasi ve dış politika. Türkiye, coğrafyası itibariyle hem Asya hem Avrupa, ama aynı zamanda Afrika ülkesidir aslında bağlantılarıyla. Kültürel itibariyle de hem Asya derinliklerinden gelen, o Horasan kültürlerinden gelen, hem Anadolu medeniyetleriyle mezceden, hem de modernleşmeyle birlikte Avrupa’yı da tanıyan bir kültürün sahipleriyiz. Çok zenginiz, bu zenginliğimizi heba etmeyelim.”

Dış politika ile ilgili açıklamalarda bulunan Davutoğlu, “Şanghay İşbirliği Örgütü resmi. Ve iktidar cenahı bu resimden hareketle Sayın Cumhurbaşkanı’nın ne büyük siyasi lider olduğunu ispat yarışına girdiler. Şanghay İşbirliği Örgütü’yle diyalog anlaşmasını, ortak diyalog anlaşmasını 2013 26 Nisan’ında ben imzaladım. Hiç de imzalarken gocunmadım, çekinmedim. Ama şimdi o anlaşma üzerinden geliştirilen bu ilişkiler çerçevesinde o resme girenlere şunu hatırlatmak isterim: O resim yanlış olmayabilirdi, ne zaman yanlış olmazdı biliyor musunuz? Eğer Türkiye, kurucusu olduğu Avrupa Konseyi’nden neredeyse ihraç sürecine girmemiş olsaydı yanlış olmazdı.” diye konuştu.

Davutoğlu, tüm ülkelerle ilişkilerin gelişmesi gerektiğine değinerek, “Ben buna hiç karşı değilim, tam tersi. Ama oradan bir yeni dünya resmi çıkacaksa, Allah aşkına Sayın Erdoğan geldiğinde Doğu Türkistanlı Uygur kardeşlerimizi bir toplasın bakalım, o resimde kendilerine bir yer var mı? Şu anda Urumçi’de, Kaşgar’da, korona bahanesiyle Uygurlar evlerine kapatılıyor, kapıları mühürleniyor, gıdasızlıktan ölümler yaşanıyor ölümler. İstediğiniz dünya düzeni bu mu Allah aşkına? Sesiniz de çıkmıyor, nerede milliyetçiliğiniz? Çin Devlet Başkanı Şi’yle görüşmeniz lazım, Biz de görüştük geçmişte, 2009 yılında o olaylar yaşandığında Pekin’e gitmeden uçağım Kaşgar’a inmişti ve Doğu Türkistanlıların görüşlerini aldıktan sonra Pekin’e gidip resmi görüşmeler yapmıştım.” dedi.

Hibya Haber Ajansı