100 yılın felaketi 06 Şubat 2023 Kahramanmaraş depreminin üzerinden 10 gün geçti. Felaketin boyutları o kadar büyük ki, deprem afetinin üzerinden 10 gün geçmesine rağmen, henüz arama kurtarma faaliyetleri sonlandırılıp enkaz kaldırma aşamasına geçilemedi. Olayda meydana gelen zarar ve hasarlar ile can kayıpları henüz kesin ve net olarak saptanamadı. Halihazırda arama-kurtarma ve enkaz kaldırma işlemleri devam ediyor. Ve bu faaliyetler devam ettikçe de depremin neden olduğu zarar ve hasarlar ile can kayıpları da aynı şekilde, günden güne artışını sürdürüyor. Bu satırların yazıldığı sıralarda AFAD'ın yaptığı son açıklamaya göre; depremden etkilenen 10 ilde can kayıpları 31 bin 643'e yükselmişti. 80 bin 278 vatandaşımız enkazdan yaralı olarak kurtarılmış ve 158 bin 165 depremzedemiz ise diğer illere tahliye edilmişti. Uzun uzun araştırıp incelemeye gerek yok. Sadece bu rakamlar bile yaşadığımız felaketin ne denli korkunç ve sonuçları itibariyle de ne denli etkileyici olduğunu göstermeye yetiyor.

Doğaldır ki, bu denli büyük, 13 Milyon insanı doğrudan doğruya ve 85 Milyon Türkiye Cumhuriyeti yurttaşını ise dolaylı veya başka herhangi bir biçimde etkileyen böylesi bir doğa olayı ve felaketin çok çeşitli yönleriyle ele alınıp incelenmesi, sebep ve sonuçlarının irdelenmesi ve çok iyi bir şekilde analiz edilerek değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu analiz ve değerlendirmeleri elbette ki yetkili ve ilgili kuruluşlar ve uzman bilim insanları yapacaklardır. Ancak bizim de burada, tam da yeri gelmişken bu olaya ilişkin bazı önemli özelliklerin altını çizmemizde ve bazı ilginç ve tuhaf uygulamalara dikkat çekmemizde gelecekte bu tip olayların bir daha yaşanmaması açısından çeşitli yararlar bulunmaktadır. Bilindiği üzere; tüm insanlığı, bir ulusu ya da çok geniş halk kesimlerini doğrudan doğruya etkileyen savaşlar, seller ve depremler gibi büyük felaketler; insanlar arasındaki düşmanlıkların, küskünlük ve dargınlıkların ortadan kalkması, insanların sevgi, saygı ve şefkatle kucaklaşması, birlik bütünlük ve dayanışma içeresinde ortak felakete karşı ortak mücadele etmesi gibi olumlu etkiler yapar. Kısaca söylemek gerekirse, büyük felaketler, insanların bir araya gelerek kucaklaşmalarını ve kaynaşmalarını sağlar. Bu saptama sosyolojik ve sosyal psikolojik, bilimsel bir gerçekliktir. Nitekim yaşadığımız bu doğal afette Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, bu gerçekliğin bilinciyle tam bir birlik ve beraberlik içeresinde inanılmaz bir dayanışma örneği göstermişlerdir. Ekranlarımıza yansıyan görüntülerden de apaçık gördüğümüz gibi belediyelerimiz, demokratik kitle örgütlerimiz, barolarımız, esnaf odalarımız, bazı spor kulüplerimiz, sosyal sorumluluk duygusu yüksek ve duyarlı bazı iş insanlarımız, kısacası tüm halkımız elinde avucunda ne varsa harcayarak oluşturdukları yardım kolilerini deprem bölgelerine ulaştırmışlardır. Her yaştan, her meslekten gönüllülerimiz deprem bölgelerine koşarak, hiçbir karşılık beklemeden büyük bir özveriyle arama ve kurtarma faaliyetlerine yardımcı olmuşlardır.

Bununla birlikte, mevcut siyasal iktidarın bozduğu tüm ilişkilere rağmen, dünyadan hemen hemen 150 ülke, tamamen Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin ve soylu Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının güzel hatırı için yardıma koşmuşlar ve yaşadığımız çağda uluslararası dayanışmanın en güzel örneklerinden birisini vermişlerdir. Bütün bunlar yaşadığımız felaketin olumlu ve övünülecek yönüdür. Ancak bu olayın bir de anlaşılması güç, açıklanmaya muhtaç ve ne yazık ki ibret alınacak üzüntü verici boyutları da vardır. Bunların en başında mevcut siyasal iktidarın deprem karşısında şaşkın kalması ve AFAD gibi, Kızılay gibi kurumlarıyla ve ordusuyla depreme ancak 2 gün sonra müdahale edebilmesi gelmektedir. Yaşamsal derecede önemli olmasına rağmen felaket bölgelerine 2 gün boyunca neden ulaşılamadığı ve müdahalede bulunulamadığı konusu gerçekten de açıklanmaya muhtaç bir konudur? Ve bu konu daha uzun yıllar boyunca unutulmayacak ve çok tartışılacak bir konu olarak hafızalarımızdaki yerini almıştır. Bu geç kalma olayıyla birlikte ayrıca AFAD gibi, Kızılay gibi kurumların da varlıkları ve saygınlıkları tartışmalı bir hale gelmiştir. Bu prestij kaybı da özellikle ve önemle üzerinde durulması, nedenlerinin anlaşılarak açıklığa kavuşturulması gereken bir konudur. Çünkü bu kurumlar, bir doğal afetler ülkesi olan ülkemiz için çok önemli ve gerekli kurumlardır. Bu kuruluşların yeniden eski işlevlerine döndürülmesi ve saygınlıklarının kazandırılmasında büyük yararlar bulunmaktadır. Mevcut siyasal iktidar, kendisi muhalefette iken meydana gelen 1999 Gölcük depremini; zamanın iktidarını deprem öncesi ve deprem sonrası gereken önlemleri almamakla çok suçlamıştır. Ancak geliniz görünüz ki yaşadığımız bu deprem felaketiyle birlikte mevcut iktidarın, bilim adamlarının tüm uyarılarına rağmen 20 yıl boyunca depremlerin yıkıcı ve ölümcül etkilerine karşı gereken önlemleri almadığı ve gerçekçi planları ve programları hazırlayarak hayata geçirmediği, yani kısacası depremlere karşı yeterince hazırlıklı olmadığı gerçeği ortaya çıkmıştır. Böyle bir ortamda bile yapılan yardımları siyasallaştırılmak, belediyelerin yaptığı yardım ve çalışmaları kerhen kabul ederek gölgelemeye kalkışmak ve yapılan yardımları bile bir siyasal propaganda aracına çevirmek gibi çabalar ise bugüne kadar hiçbir şekilde tanık olmadığımız, görülmüş ve duyulmuş şeyler değildir. Ayrıca bu tip girişimlerin kimseye sağlayacağı herhangi bir yarar da yoktur. Aynı şekilde bazı televizyon kuruluşlarının arama kurtarma faaliyetlerini bile raiting kapma yarışına çevirmesi, hiçbir şekilde gazetecilik etiğine uygun bir davranış değildir. Yine bu depremde yaşanan hırsızlık ve yağma olayları da kamu vicdanını sızlatan olaylar olarak felaketler tarihimizin ilkleri arasına yazılmıştır.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi, yaşanan tüm bu olumsuzlukların üzerine tuz biber eken ve depremin akıllara durgunluk veren olayı ise milyonlarca insanın enkaz altında acımasız bir can pazarında ölüm kalım mücadelesi sürdürmekte iken İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın 2 gün boyunca açık tutulması nedeniyle çimento, demir ve inşaat malzemeleri hissesi satın alan fırsatçıların zengin edilmesi ve hisse senedi sahibi olup ta enkaz altında kalan kişilerin ise iflasa sürüklenmesi olayıdır. Bu olay başlı başına, vahşi kapitalist zihniyete sahip insanların ölümcül bir can pazarında bile rant oyunları oynayacak kadar insanlıklarından uzaklaştıklarını göstermesi açısından çok anlamlı ve ibret verici bir örnektir. Bu depremin yaraları elbette sarılacaktır. Ancak bu olumsuz örnekleri gerçekleştiren, gözünü kâr hırsı bürümüş duygusuz ve ruhsuz failler, hiçbir zaman unutulmayacak bu yaptıklarının hesabını hem kamu vicdanında ve hem de gerçekten bağımsız mahkemeler önünde bir gün mutlaka vereceklerdir.

MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL