11 İlimizi vuran 100 Yılın felaketi Kahramanmaraş depreminin üzerinden bir ay geçti. Ama, yüreğimizin yangını, acımız, yasımız ve hüznümüz henüz geçmedi. Bu büyük acı, yalnızca 11 İlimizde değil. Deyim yerindeyse adeta tüm Türkiye, gözyaşlarıyla hıçkıran bir cenaze evinin ağır, elem dolu ve kasvetli havasını yaşıyor. Daha da kötüsü, yaşadığımız şu son günlerde Türkiye’nin toplumsal gündeminde yer alan Meral Akşener olayı gibi çalkantılı ve üzüntü verici haberlerin ardı arkası da bir türlü kesilmiyor. Nazım’ın ünlü dizelerinde dile getirdiği gibi “hava kurşun gibi ağır” ve çalkantılı gündem de oldukça yoğun. Böyle bir ortamda bazılarımız, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” anması yapmayı pek de mantıklı bulmayabilirler. Ve bunu doğru ve yerinde bir eylem olarak görmeyebilirler. Ancak tarihte yaşanmış öylesine önemli günler ve yıldönümleri vardır ki, bunların uygarlık tarihi sürecinde bir kilometre taşı olmaları, taşıdıkları anlam ve önemleri ve simgesellikleri bakımından; içinde bulunulan her koşul ve ortamda, şartlar ne olursa olsun anılmaları, unutulmamaları ve yaşatılmaları gerekmektedir. İşte, anlatmaya çalıştığımız “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” anmaları da bu nitelikteki önemli ve anlamlı, simgeleşmiş ve anıtlaşmış özgün günlerden birisidir. Bilindiği üzere, her yılın 8 Mart günü, Birleşmiş Milletler’e üye tüm ülkelerde "Dünya Kadınlar Günü" olarak kutlanıyor. Aynı kutlamalar, Birleşmiş Milletler’e üye olması nedeniyle ülkemizde de yapılıyor. ”Dünya Emekçi Kadınlar Günü” kutlamalarına ilk olarak Avrupa ülkelerinde 1910 yılında başlandı. Ülkemizde, simgesel nitelikteki ilk törenler, 1921 yılında düzenlendi. Bu tarihten sonra herhangi bir anma töreni düzenlenmedi. Tüm dünya halklarının özel bir önem vererek çeşitli etkinliklerle kutladıkları “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” fenomeninin üstü örtülmeye ve ritüelleri ise görmezden gelinmeye çalışıldı. Böylelikle ülkemizde bir “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” kültürünün ve sömürüye karşı çeşitli ileri haklar elde etmek için gerekli mücadele bilincinin gelişmesinin önüne geçilmek istendi. Bu çeşit engellemeler nedeniyle, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” törenlerinin açık alanlarda, meydan ve caddelerde kitlesel katılımla kutlanması uygulaması bizim ülkemizde ancak 1975 yılında mümkün olabildi. Çok uzun yıllar boyunca ihmal edilmiş ve henüz yeni yeni kitlelere mal olmaya başlamış olması gibi nedenlerle, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” nün ortaya çıkış nedenleri ve anma törenlerinin yapılış amaçları konusu, ne yazık ki ülkemizde; geniş halk yığınları ve emekçi kadınlar arasında yeterince açıklıkla, yerli yerinde ve doğru bir şekilde anlaşılamadı. Hatta, bu önemli ve anlamlı gün üzerinde bir bilgi kirliliği ve kavram kargaşası oluşturulmak istendi. Emeğin acımasızca sömürülmesi esasına dayanan vahşi kapitalist düzeninin devamından yana olan kimi sermaye çevreleri; “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”nü sulandırarak magazinleştirmeye çalıştılar. Bu magazinleştirme ve sulandırma çabalarında belli ölçülerde başarılı da oldular. Bunun sonucunda, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” törenleri; ortaya çıkış amacına tamamen aykırı bir şekilde davullu zurnalı, çalgılı çengili, yemekli içkili, şarkılı türkülü, danslı halaylı coşkun eğlencelerle kutlanmaya başlandı. Oysa “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” çok kötü çalışma koşullarında sefalet ücretiyle çalışmak zorunda kalan, çocuklarına ekmek, daha fazla temel gıda ve bebeklerine yeterince süt alabilmek için yaptıkları grevde yiğitçe direnirken yanarak can veren kadın işçilerin aziz hatıralarını yaşatmak düşüncesiyle tasarlanmış olan bir anma günüdür. Son derece acıklı, göz yaşartıcı, dramatik ve trajik bir olayın yıldönümüdür. Bizleri, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”ne götüren süreç, özetle şu şekilde yaşanmıştır. Bilindiği gibi, 8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentindeki bir tekstil fabrikasında çalışan 40 bin dokuma işçisi greve gitmiştir. Bu greve anında müdahale eden polis, fabrika önüne barikatlar kurmuş ve bazı grevci işçileri fabrikaya kilitlemiştir. Bu sırada fabrikada bir yangın çıkmıştır. Çıkan bu yangında fabrikada kilitli kalan ve kurulan barikatlardan kaçamayan 129 kadın işçi yanarak can vermiştir. Grevi dağıtmaya çalışan polisin baskılarına yiğitçe direnen bu talihsiz kadın işçilerin cenaze törenine on binlerce kişi katılmıştır. İşte, dünyanın her yerinde “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” anmaları yapılmasının asıl ve en önemli nedeni, bu toplumsal faciada yaşamını yitirmiş olan kadın işçileri anmak ve aziz hatıralarını yaşatmaktır. Yaşanan bu trajedik olay, işçi sınıfının, vahşi kapitalizme ve her türlü sömürüye karşı verdiği özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve hak mücadeleleri tarihinin önemli bir dönüm noktası haline gelmiştir. 1910 Yılının Ağustos ayında Danimarka’nın Kopenhag kentinde düzenlenen 2. Enternasyonal'e bağlı kadınlar toplantısında; Alman Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 1857'de ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılması önerisini getirmiştir. Yapılan bu öneri, oybirliğiyle kabul edilmiştir. 1921 yılında Moskova'da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda; yapılacak olan bu anma törenlerinin her yıl 8 Mart tarihinde gerçekleştirilmesi kararı alınmıştır. Anma törenlerinin gerçekleştirileceği bu 8 Mart gününe de "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" adı verilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde “Dünya Kadınlar Günü” adı verilen ve 1960'lı yılların sonundan itibaren anılmaya başlanan bu özel ve önemli gün; giderek dünyanın her yerinde daha yaygın ve geniş katılımlı olarak kutlanmaya başlanmıştır. Dünya kamuoyunun gündemindeki etkisi ve yankısı giderek artmış ve uluslararası bir özellik kazanmıştır. Dünya çapında gelinen bu noktayı değerlendiren Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde almış olduğu bir kararla 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak kutlanmasına karar vermiştir. Türkiye'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmıştır. 1975 yılından sonra kapalı mekanlardan sokaklara taşınmış; daha çok emekçi kadınların, devrimci üniversite gençliğinin, çağdaş yaşamı benimsemiş kadınların, toplumcu aydınların ve yurtsever demokratların katılımıyla meydanlarda ve alanlarda kutlanan özel ve önemli bir gün haline gelmiştir. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'ni yapan askeri cunta yönetimi “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” anmalarının yapılmasını yasaklamıştır. Askeri Yönetim döneminde sıkıyönetim altında geçen dört yıl boyunca herhangi bir kutlama yapılamamıştır. 1984'ten itibaren her yıl bazı demokratik kitle örgütleri ve kadın örgütleri tarafından düzenlenen çeşitli törenlerle "Dünya Kadınlar Günü" anmalarının yapılmasına devam edilmektedir. 8 Mart’ın isimlendirilmesi konusunda dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bir ikilem yaşanmaktadır. Emekçiler, sendikacılar, demokratik kitle örgütü temsilcileri, halkçı aydınlar ve çok geniş halk kesimlerince bu kutlamalara “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” günü adı verilmektedir. Resmi bürokratik çevrelerde ise, kutlamaların yapıldığı bu 8 Mart gününün adı; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 1977 yılında vermiş olduğu isimle “Dünya Kadınlar Günü” olarak adlandırılmaktadır. Söz konusu bu anma etkinlikleri, her yıl yapıla yapıla zamanla aynı amaca hizmet eder hale gelmişlerdir. Günümüzde, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” ile “Dünya Kadınlar Günü” anmaları arasında herhangi bir farklılık kalmadığı gözlenmektedir. Dünya genelinde kadın sorunlarının çeşitli gösterilerle, sempozyum, panel, yürüyüş ve mitinglerle dile getirildiği ve anlamlı konserlerle anıldığı görkemli bir gün haline gelmiştir. Yapılan bu kutlamalar ve anma törenleri, her ne şekilde düzenlenirse düzenlensin, kadın sorunlarının tartışılmasını ve ön plana çıkarılmasını sağlaması açısından çok yararlı olmaktadır. Hepimizin bildiği gibi ülkemiz, çok zorlu süreçlerden geçmektedir. Bu ekonomik, sosyal ve siyasal süreçlerde yaşadığımız pek çok sorunumuzun yanında bir de kadın cinayetleri, kadına uygulanan şiddet, kadınların eğitimi, kadın istihdamının azaltılması, yasal çerçevede olmasa bile kültürel düzeyde kadının ikinci sınıf vatandaş olarak görülmesi, her düzeyde kadının ötekileştirilmesi ve kadın haklarına belli bir ölçüde de olsa yasal düzenleme getiren bir uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nin tek taraflı bir kararnameyle iptal edilmesi gibi sayısız sorunlarımız vardır. Türkiye’de bu durumun neden ve sonuçları üzerinde ciddiyetle durulmalı ve ülkemizde giderek daha da yaygın hale gelmeye başlayan kadına karşı şiddet kültürünün yaygınlaşmasının önüne geçilmesinin yolları mutlaka bulunmalıdır. Esasen kadının toplumdaki statüsü, bir gelişmişlik ve az gelişmişlik sorunudur. Kadın erkek ayrımı sorununu çözemeyen, kadınlarına toplumsal yaşamın her alanında özgür ve eşit yaşama koşulları sağlayamayan toplumlar, az gelişmişlik zincirlerinden asla kurtulamazlar ve ilerleyip gelişemezler. Büyük insanlık alemi içerisinde çağdaş ve uygar bir toplum haline gelemezler. Dünyada ve ülkemizde tüm kadın sorunlarının çözüldüğü ve kadınlarımızın her yönüyle özgür ve eşit yurttaşlar olarak refah içerisinde yaşadıkları ve mutlu oldukları günlerin özlemiyle; özgürlük, eşitlik ve sömürüsüz bir dünya mücadelesinde yaşamlarını yitiren 129 kadın işçiyle birlikte ülkemizde de emek ve özgürlük mücadelesinde yaşamlarını yitiren ve bu yıl da ülkemizde yaşanan deprem felaketinde enkaz altında kalarak canlarını veren emekçi kadınlarımızı tazimle anıyor, aziz hatıraları ve onurlu mücadeleleri önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz. Dünya işçilerinin ve emekçi dostlarının “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” kutlu olsun.

MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL

.