Her yılın 21 Mart’ında karşıladığımız Nevruz Bayramı, tüm Uzak, Orta ve Yakın Asya, Orta Doğu ve Balkan halklarının kutladığı kadim bir doğa bayramıdır. Bir nevi, bir bahar, özgürleşme, yaşamın monoton akışının dışına çıkma ve bir başkaldırı bayramıdır. Tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Çok eski çağlardan beri kutlandığı bilinmektedir. Geçen zaman içerisinde eskiyip unutulmamış ancak ritüelleri değişmiştir. Bu kadar geniş bir coğrafyada yaygın olarak bugün de hala aynı coşkuyla kutlanmaktadır. Aslında bu kadim geleneğin ritüelleri, bir yönüyle de coğrafik bir olay üzerine temellendirilmiştir. Nevruz’un kutlandığı 21 Mart günü; baharın ilk günüdür. Bugün aynı zamanda, kuzey yarım kürede bahar ekinoksunun (gece-gündüz eşitliği) oluştuğu gündür. Güneş ekvatora dik açı ile gelir. Gece ve gündüz birbirine eşitlenir. Ayrıca hem kuzey ve hem de güney kutbu aynı anda gündoğumu hattındadır. Ve gün ışığı da her iki yarımküre arasında eşit olarak paylaşılmaktadır. Doğal olarak ilk çağlarda, mevsimler insanoğlunun hayatında günümüzdekinden çok daha büyük ölçüde yaşamsal bir önem taşıyordu. Günlük yaşamla ilgili her şey, dört mevsim ile çok yakından ilgiliydi. Büyük zorluklarla geçmiş olan bir kış mevsiminin ardından baharın gelmesi, tabiat ananın yeşillenen bitkiler ve açan çiçeklerle birlikte uykusundan uyanması, evcil hayvanların yavrulayarak çoğalmaları, insanoğlu için büyük bir fırsat, bolluk ve bereketin canlanması demekti. İşte, Nevruz Bayramının da tarihin ilk çağlarındaki böylesi bir dönemde, bundan 15 bin yıl kadar önce yaşanmış olan Buzul Çağı'nın sona ermesini takip eden günlerde ortaya çıktığı tahmin edilmektedir. Tarihteki ilk Nevruz kutlamalarını ise, Pers Tarihin en Efsanevi Kralı olan Cemşid’in; halkını avcılıktan evcil hayvancılığa ve yerleşik yaşama geçirişini simgelemek amacıyla başlattığı söylenmektedir. Bir başka yaklaşıma göre ise Nevruz geleneğinin kökenleri, milattan Önce İran’da kurulmuş olan Ahamenid Krallığına ve Zerdüştlük dinine dayandırılmaktadır. Dinsel açıdan ele alındığında ise Nevruz’un, İran’da Zerdüştlük öncesi dönemlerden itibaren hasat kutlamalarını ifade eden Mihrican (Mehrecan) bayramına karşılık gelen ve bahar bayramı olarak kutlanan çok önemli bir bayram olduğu konusunda çeşitli bilgiler bulunmaktadır. Aynı zamanda Nevruz, Hindistan kaynaklı Bahailik dinine inananlar için de kutsal bir gün olarak kabul edilmekte ve kutlanmaktadır. Nevruz teriminin tarihte ilk yer aldığı kayıtlar, M.S. 2. yüzyıldaki Pers İmparatorluğu kayıtlarıdır. Ancak bundan çok daha öncesindeki (yaklaşık MÖ 648 ve 330 yılları arasındaki) Pers İmparatorluğu egemenliği altında yaşayan değişik milletlerin Pers Şahına Nevruz gününde hediyeler getirdiğine dair bilgiler de mevcuttur. Nevruz sözcüğü, Farsça’da “Yeni Gün” veya “Yenin Gün Işığı” anlamlarına gelmektedir. Sözcüğün aslı, eski Fars dilinde de “Yeni” anlamına gelen “Nava” ve bazen “Gün ışığı” bazen de “Gün” anlamlarına gelen “Ruz” sözcüklerinin birleştirilmesiyle türetilmiştir. Eski Arabi, İran ve Türk kültürlerinde Nevruz, İlk Baharın müjdecisi ve Yeni Yılın başlangıcı olarak kabul edilmiş ve baharla birlikte yeni yılın da gelişini karşılamak için yapılan bir doğa bayramı olarak kutlanmıştır. Edebiyat tarihinde Nevruz Bayramının anlatıldığı üç eski destan vardır. Bunlardan birisi Fars Kültürüne ait olup Kussi Devleti Kralı Cemşid’in Babil’e girdiği günü mitolojik öykülerle anlatan destandır. Kurmanç ve Zaza’lara mal edilen ikinci destana göre Nevruz, Kawa adlı bir demirci ustasının zalim hükümdar Dahhak’a karşı dağlarda isyan ateşini yakarak başlattığı ayaklanmayı anma günüdür. Üçüncü destan ise ünlü “Ergenekon” destanıdır. Bu destana göre Nevruz, Türklerin yaktıkları ateşlerle erittikleri dağlardan çıkarak esaretten kurtuldukları gündür. Bu nedenle olsa gerek, Orta Asya Türklerinin Nevruz kutlamalarında ateşler yakılır, demirler dövülür ve Ergenekon Destanından beyitler okunur. Azerbaycan’ın kimi bölgelerinde Nevruz’a Ergenekon Bayramı da denilmektedir. Nevruz gününün temel dayanağını oluşturan bazı önemli günlerin ve olayların olduğuna inanılmaktadır. Özetle belirtecek olursak bunların bazıları şunlardır: Kur’an’ın indirilmeye başlandığı gün, Hz. Ali’nin doğum günü, Hz. Ali ile Hz. Fatma’nın evlendiği gün, Hz. Musa’nın asasıyla Kızıldeniz’i yararak kendisine inananları kurtardığı gün, Hz. Yunus’un balığın karnından kurtulduğu gün, Hz. Âdem’in yaratıldığı ve Âdem’le Havvâ’nın Arafat’ta buluştukları gün, Hz. Nûh’un tufan sonrasında karaya ilk ayak bastığı, İbrahim Peygamberin putları yıktığı, Hz. Yusuf’un atıldığı kuyudan kurtulduğu, Hz. Musa’nın Mısır’dan ayrıldığı, güneşin Koç burcuna girdiği, gece ile gündüzün eşitlediği, Türklerin Ergenekon’dan çıktığı, bahar mevsiminin ve yeni yılın başladığı gündür. Görüldüğü gibi çoğu dini öğretiyle birlikte


2 / 2

düşünülen Nevruz, önce sözlü gelenekte yer edinmiş daha sonra da yazılı, eylemsel ve görsel kültürün en önemli kaynaklarından birisi olarak ortak bir kültürel tavra dönüşmüştür. Şii, Caferi ve Alevi geleneklerindeki yerleşik anlayışa göre Nevruz; Hz. Muhammed’in Kâbe içerisinde Hz. Ali’yi omuzlarına çıkartarak buradaki putları kırdığı ve Hz. Muhammed tarafından Hz. Ali’nin halifeliğinin ilân edildiği günü anmak için kutladıkları coşkulu bir bayramdır. Gece ile gündüzün birbirine eşit olduğu 21 Mart günü Bahar Şenliği olarak kutlanan Nevruz Bayramı’nın yalnız Alevi-Bektaşi topluluklarda değil, aynı zamanda Sünni topluluklarda da tarihin çok eski dönemlerinden beri yaygın bir gelenek olarak kutlandığı bilinmektedir. Bu kadar geniş bir coğrafyada bu kadar köklü bir geçmişe sahip bulunması ve günümüzde de hala yüz milyonlara ulaşan kitlelerce çok zengin ritüellerle kutlanıyor olması gibi nedenlerle, Birleşmiş Milletler Manevi Kültür Mirası Koruma Kurulu’nun 28 Eylül- 2 Ekim 2009 tarihleri arasında Abu Dabi'de yapmış olduğu uluslararası toplantıda, Nevruz’un Dünya Manevi Kültür Mirası Listesi'ne dahil edilmesi kararı alınmıştır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 2010 yılında aldığı bir kararla; 3000 yıldan beri kutlanmakta olan Pers kökenli bu şenliği, “Dünya Nevruz Bayramı” olarak ilan etmiştir. Uzun yıllar boyunca, halk arasında bir gelenek olarak sürdürülen Nevruz Şenlikleri, 1980’li yıllarda, 12 Eylül Cunta yönetimlerince yasaklanmıştır. Ve o tarihten sonra yapılmak istenen şenliklere kolluk güçleriyle müdahale edilmiştir. Bu nedenle Nevruz, sürekli olarak çeşitli asayiş olaylarıyla anılır olmuştur. Uzun mücadeleler sonucunda bu yasakçı anlayış, henüz, yeni yeni aşılmaya başlanmıştır. Ancak bu yıl da Nevruz Bayramının üzerine 100 Yılın felaketi Kahramanmaraş depremlerinin ve Şanlıurfa ve Adıyaman’da yaşanan sel felaketlerinin hüznü ve gölgesi düşmüştür. Böyle bir ortamda davullu zurnalı, türkülü halaylı Nevruz Şenlikleri yapmanın doğru olmayacağını ve yakışık almayacağını düşünüyorum. Bu yıl yapılacak olan bayram kutlamalarının, sorumluluk bilinciyle, toplumsal duyarlılıkla, anlamına uyan bir olgunlukla ve sadelikle yapılacağını umuyorum. Uzun kış mevsiminin ağır, durgun ve zorlu günlerinden, doğanın yeniden canlandığı, doğurganlık, üretkenlik, dinamizm ve bereket dolu bahar mevsimine geçişin sevinci ve coşkusuyla kutlanan Nevruz Bayramınız kutlu olsun. Yeni başlayan ilkbaharı karşılamak için kutladığımız bu Nevruz Bayramı da savaşların son bulduğu özgürlük, barış, dayanışma, yardımlaşma ve kardeşliğin kurumsallaştığı, sağlık dolu, güneşli ve güzel günlerimiz için yeni, mutlu ve umutlu bir başlangıç günü olsun.

MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL