Aslında, izafi ve soyut bir kavram olan ve gündelik yaşamın olağan koşuşturmacaları içerisindeyken hiç geçmeyecekmiş gibi görünen zaman, tam da büyük şairimiz Nazım Hikmet’in ünlü Salkım Söğüt şiirinde dile getirdiği “Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!” dizelerine benzer şekilde büyük bir hızla akıyor. Ve geçip gidiyor. Şöyle bir bakın işte, 100 Yılın felaketi Kahramanmaraş depremleri bile gerilerde kalmaya, gündem sıralamasında alt basamaklara düşmeye ve ikinci plana itilmeye başlandı. Gündemin ön sıralarını seçim tartışmaları kapladı. Şimdi her şey 14 Mayıs seçimlerine odaklandı. Seçim takvimi hızla işlemeye devam ediyor. Toplumsal gündem seçime göre şekilleniyor. Daha dün, YSK Cumhurbaşkanlığı adaylarını açıkladı. Seçmen kütükleri askıya çıkarıldı. Patilerin milletvekili listelerinin açıklanması için ise gün sayılıyor. Atalarımızın böyle durumlar için kullandıkları “Sayılı günler tez geçermiş” diye çok da isabetli bir sözümüz vardır. Bu sözden yola çıkacak olursak, bir göz açıp kapayıncaya kadar geçecek kısa bir zaman içerisinde seçim sandıkları kurulacak ve pek yakında önümüze gelecek demektir. Bunun için 45 gün gibi pek de uzun sayılamayacak bir süre daha sabır ve sükûnetle beklememiz gerekecektir. Bizim ülkemizde siyasal partilerin, seçim süreçlerinde görmeye ve izlemeye alışık olduğumuz bilinen propaganda yöntem ve taktikleri vardır. Seçim vaatleri bunların başında gelir. Siyasal partiler oy kapmak için kesenin ağzını açarlar ve akla ve hayale gelen gelmeyen, hesaplı ve hesapsız nice nice vaatlerini sıralarlar. Bu kez de yine öyle oldu. Siyasal partiler aşama aşama vaatlerini sıralamaya başladılar. Ancak bu kez, bilindik bu çeşit yöntemlerin dışında bir de Türk siyasal yaşamında pek de görmeye alışık olmadığımız, siyasal partilerin kendi aralarında yaptıkları seçim ittifakı tartışmalarına ve kimilerine göre ise seçim ittifakı pazarlıklarına da tanık olmaya başladık. Esasen seçim ittifakları, pek de yeni bir olgu değildir. Bizim, Cumhuriyet döneminde çok partili sisteme geçtiğimiz 1950’li yıllardan beri ülkemizde yapılan seçimlerde siyasal partiler, seçim öncesinde veya seçim sonrasında; örtülü örtüsüz, gizli açık, dolaylı ve dolaysız seçim ittifakları yapmaktaydılar. Ancak, bizim siyasal tarihimizde, siyasal partilerimiz arasında açık seçik bir biçimde adı konularak ve oy pusulalarında yer ve isim belirtilerek seçim ittifakları yapılması suretiyle gidilen ilk seçim; 2018 seçimleri olmuştur. Türkiye’de 16 Nisan 2017 tarihindeki Mühürsüz oyların geçerli kabul edildiği Referandum sonrasında kabul edilen Anayasa değişiklikleriyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmiştir. Ve bu sistem 24 Haziran 2018 seçimleri ile de fiilen uygulanmaya başlanmıştır. Söz konusu bu gelişmeler dolayısıyla ilk kez tanık olmaya başladığımız Cumhur İttifakı, bu seçimlerin hemen öncesinde 20 Şubat 2018 tarihinde ve bunun ardından Millet İttifakı ise 5 Mayıs 2018 tarihinde kuruldu. Böylelikle de siyasal partilerimiz arasında seçim ittifaklarının yapılabilmesine yasal olanak sağlanmış oldu. 2022 yılında seçim kanunlarında yapılan bazı değişikliklerle siyasal partilerin ittifaklara katılış biçimleri, seçimlerde alacakları oy oranlarına göre ittifak içerisindeki konumları ve seçim barajını geçip geçemeyecekleri hususları yeniden düzenlendi. Bu nedenle, çeşitli siyasal partilerin oluşturduğu 5 ayrı grup; 14 Mayıs 2023 seçimlerine ittifak halinde girebilmek için YSK’ya başvuru yaptı. Söz konusu ittifaklar şu isimlerden oluştu. Cumhur İttifakı, Millet İttifakı, Emek ve Özgürlük İttifakı, Ata İttifakı ve Sosyalist Güç Birliği İttifakı. Hemen belirtelim ki, böyle bir durum, Türk Siyasal Yaşamında ve Seçimler Tarihimizde yaşanan bir ilktir. Tabii bütün bu gelişmeler karşısında büyük bir çoğunluğumuzun aklına ister istemez, Türk Siyasal Yaşamında daha önce böylesi olgu ve oluşumlara pek fazla rastlanılmaz iken neden yapılan son 2018 ve 2023 seçimlerinde siyasal partilerimiz arasında böyle seçim ittifakları yapılmaktadır? Ya da siyasal partilerimiz arasındaki seçim ittifaklarının nedenleri nelerdir? Gibi çeşitli sorular takılmaktadır. Bu çeşit soruları hemen baştan cevaplandırmak gerekirse bu seçim ittifaklarının en büyük ve en önemli nedeni, ülkemizde 2017 referandumu ile parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmiş olması ve 2018 yılında ittifakların önündeki yasakların kalkmasıyla birlikte siyasi partilerin 2018 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri için farklı seçim stratejileri izlemiş olmalarıdır. Tabii adı her ne kadar Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olsa da sonuçta bu bir Başkanlık sistemidir. Unutulmamalıdır ki, ABD’de olduğu gibi Başkanlık Sistemleri, genellikle İki Partili sistemlerdir. Bu sistem, seçimlerde %50+1 gerektirmesi ve bu oranın da matematiksel olarak çok partiyle sağlanmasının çok zor olması gibi nedenlerle iki partili olarak işleyebilmektedir. Bir yarı başkanlık sistemi olan Fransa’da da seçimlerde %50+1 sağlanabilmesi için ikinci turda, seçime katılabilecek adaylar ikiye düşürülmekte ve benzer partiler arasında seçim ittifakları yapılmaktadır. Türkiye’de siyasal partiler arasında seçim ittifakları kurulması, siyasal parti liderlerinin uyguladıkları seçim stratejilerinden ve tercihlerinden daha çok uygulanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu sistem devam ettikçe, ittifaklar da kaçınılmaz olarak yapılmaya devam edecektedir. Türkiye’de siyasal partileri ittifak yapmaya zorlayan bir başka neden ise; seçim barajlarının olmasıdır. Daha önce %10 olan seçim barajı %7’ye düşürülmüştür ama, bu oran bile bazı partilerimiz için hala yüksektir. Ve bu partiler seçim barajını geçebilmek için bir araya gelerek ittifak oluşturabilmektedirler. Seçim ittifakları ayrıca, O ülkede uygulanan seçim sistemleriyle de çok yakından ilgili bir husustur. Her ülkenin kendine özgü, yapısına uyan, ihtiyaçlarına cevap veren ve en önemlisi de fonksiyon yerine getiren bir yönetim biçimi vardır. Bu nedenle, bir ülkeden başka bir ülkeye yönetim biçimleri ithal edilemez. Bazı durumlarda herhangi bir ülkede çok başarılı olan bir yönetim biçimi, başka bir ülkede olumlu sonuçlar veremez. Çünkü her ülkenin tarihsel gelişimi, ekonomik kaynakları, kültürü, gelenek ve görenekleri, ihtiyaçları ve beklentileri birbirinden farklı farklıdır. Örneğin Başkanlık sistemi ABD’de başarılı olmuştur. Ancak bu durum aynı sistemin aynı şekilde Türkiye’de de ve daha başka ülkelerde de başarılı bir biçimde uygulanacağı anlamına gelmez. Nitekim Türkiye’de uygulanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin, Türkiye’nin yapısına uymadığı, Türkiye’yi her alanda geriye götürdüğü ve bunun Türkiye için sürdürülebilir bir sistem olmadığı yönünde çok yaygın değerlendirmeler ve eleştiriler yapılmaktadır. Siyasal partilerin kendi adları, simgeleri, ideolojileri ve tüzel kişilikleri ile seçimlere ayrı ayrı katılabilecekleri sistem Gelişmiş Demokratik Parlamenter Sistemdir. Unutulmamalıdır ki demokrasi, oyların çoğunu alarak iktidara gelen siyasal partinin her istediğini dilediğince yaptığı bir yönetim biçimi değildir. Aksine, toplumdaki en marjinal düşüncelerin ve partilerin bile görüş, düşünce ve inançlarını özgürce ve güven içerisinde dile getirebildikleri bir sistemdir. Böyle bir durum da ancak Gelişmiş Demokratik Parlamenter Sistem içerisinde mümkün olabilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti halkının beklentilerine ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek olan ve ülkemizin yönetim geleneklerine, tarihsel geçmişine ve gerçeklerine de en uygun olan yönetim biçimi de işte bu yönetim biçimidir.

MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL