Yaşadığımız şu iletişim ve bilişim çağında, dünyanın her ülkesinde toplumsal gündemler büyük bir hızla değişiyor. Örneğin ABD’de eski Başkan Trump’ın yargılanması, AB ülkelerinde Finlandiya’nın NATO’ya girmesi, Fransa’da yeni çıkartılan emeklilik yasasına karşı yapılan toplumsal gösteriler ve OPEC’in petrol üretimini düşürmesi gibi gündem maddeleri tartışılıyor. Bu ülkelerde gündelik yaşam ve toplumsal gündemler yaşamın doğal akışına göre, olağan biçimde gelişimini sürdürüyor. Ancak söz konusu Türkiye olduğunda; Türkiye’nin tartışılan yapay ve doğal toplumsal gündem maddelerinin dünyanın bütün öteki ülkelerinden ayrıştığı gözleniyor. Çünkü, Türkiye’de bir yandan “seccade” tartışmaları gibi hiç yoktan yaratılmış soyut ve yararsız gündem maddeleri toplumu meşgul ederken, öte yandan da gün içerisinde yaşanan tartışmalar ve meydana gelen olaylar nedeniyle oluşan toplumsal gündemin sıralaması ise, adeta baş döndürücü bir hızla değişiyor. Öyle ki, bu özelliği nedeniyle zaman zaman gündemi yakalamak, takip etmek hatta gündeme ayak uydurmak bile oldukça zorlaşıyor. Geçtiğimiz hafta da yine öyle oldu. Yaklaşan 14 Mayıs seçimleri dolayısıyla bir yandan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 3. Kez aday olup olamayacağını, seçim güvenliğinin nasıl sağlanacağını, deprem bölgelerinde toplu konut temellerinin atılıp atılamayacağını, toplanan yardım malzemelerinin akıbetinin ne olduğunu, toplanan yardım paralarının nerelere ve nasıl harcandığını tartışırken; ortaya birden bire yapay bir gündem maddesi olarak “seccade” ve “İYİ Parti İstanbul İl Başkanlığı’na yapılan silahlı saldırı” tartışmaları çıktı. İşte tam da bu sırada geçtiğimiz pazartesi günü, Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Twitter hesabından saat 21.00'de emeklilere yönelik olarak paylaştığı video, yapılan tüm bu tartışmaları alt üst ederek toplumsal gündemin üst basamaklarına yerleşti. Söz konusu bu videosunda Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı’nın iktidara gelmesi halinde emeklilere yılda iki kez ödenen bayram ikramiyelerini 8.500.-TL’ye çıkartacaklarını ve bu uygulamayı geriye doğru işleterek Ramazan Bayramı için ödenecek olan 2.000.-TL. ikramiyelere 6.500.-TL. daha ekleyeceklerini ve 2023/Haziran ayında kutlanacak olan Kurban Bayramından önce her emeklinin hesabına 15.000.TL. yatıracaklarını vaat etti. Tabii bu vaat üzerine özellikle Cumhur İttifakını destekleyen medya mensupları ve siyasetçiler arasında kızılca kıyamet koptu. Ve bu vaadin gerçekçi olmadığı, söz konusu bu ikramiyeleri ödemek için yeterli kaynağın bulunmadığı ve bu ödemelerin yapılması halinde enflasyon canavarının azacağı gibi görüşler ortaya konularak Kılıçdaroğlu’nun, Türkiye’de sayıları yaklaşık olarak 17,5 milyonu bulan emekliler üzerinde son derecede etkili olan bu vaadinin etkisi kırılmaya ve azaltılmaya çalışıldı. Bu nedenle, özellikle ulusal medyada ve ilgili kamuoyunda Kılıçdaroğlu’nun bu bayram ikramiyesi vaadi gerçekleşebilir mi, yoksa gerçekleşmez mi? Şeklinde sorulan sorulara cevap niteliğinde bir dizi tartışma yapılmaya başlandı. Birincisi hemen baştan yanıtlamak gerekirse, Kılıçdaroğlu’nun bu vaadi, gerçekçi bir vaattir. Ve istendiği anda gerçekleştirilebilecek niteliktedir. Ancak bunun için siyasal iradenin bunu istemesi ve buna karar vermesi gerekmektedir. Bunun için yeterli kaynağın olup olmadığı sorununa gelince; şunun şurasının çok iyi bilinmesi gerekir ki makroekonomik açıdan bakıldığında, kuramsal olarak da olsa bir devletin kaynakları sınırsızdır. Aynı zamanda ihtiyaç duyulan kamu hizmetlerinin finansmanı için kaynak yaratmak da devletin temel görevlerinden birisidir. Çünkü, bir sosyal kurum ve bir örgüt olarak devletin elinde hiçbir kurumun ve örgütün elinde olmayan bazı güçler ve olanaklar vardır. Tüm öteki kurumlardan farklı olarak devlet, yasa çıkartabilir, kamulaştırma veya özelleştirme yapabilir, ekonomik değer yaratabilir, iç veya dış borçlanmaya gidebilir, vergi koyabilir ve para basabilir. İşte siyasal irade ve siyasal iktidarlar bu olanakları kullanarak diledikleri hizmetler ve harcamalar için diledikleri miktarlarda kaynak yaratabilirler. Tabii ekonominin genel dengelerini bozmadan, en haksız ve acımasız, üstü örtülü gizli bir vergi olan enflasyona yol açmadan ve kamu yararını ve kamu çıkarını gözeterek bu yol ve yöntemlerden hangilerine nasıl ve ne şekilde başvurulacağı hususu ise; siyasal iktidarların uyguladıkları ekonomik, mali ve sosyal politikalarla, para politikalarıyla, hükümet plan ve programlarıyla ve en önemlisi de siyasal iktidarların tercihleriyle ilgili bir husustur. Bilinçli, nitelikli, liyakatli ve ehil kadrolar, bu politikaları ustalıkla uygulayabilirler. Ülkemizin geçmişinde bu ekonomik ve sosyal politikaları büyük bir başarıyla uygulamış olan çeşitli hükümetler var


2 / 2

olmuştur. Türkiye’nin söz konusu bu ekonomik ve sosyal politikaları, günümüzde de başarılı bir şekilde uygulayabilecek iyi yetişmiş insan gücü ve nitelikli kadroları da mevcuttur. Klasik devletin bilinen temel görevlerinde birisi de toplum kesimleri arasında kaynak dağılımını yapmaktır. Türkiye’de 24 Ocak 1980’de ekonomik istikrar tedbirlerinin alındığı tarihten bu yana çiftçilerin, işçi ve memur gibi ücretli çalışanların ve emeklilerin milli gelirden aldıkları paylar sürekli olarak azalmış ve günümüzde ise tamamen dibe vurmuştur. Günümüzde bu kesimler adeta sefalet ücretleriyle yaşamaya mahkûm edilmişlerdir. Bu nedenle Türkiye’de ücretli çalışanlar, çeşitli sosyal politikalarla desteklenmekle birlikte gelir dağılımını kökten değiştirecek ve insanca bir yaşam standardı sağlayacak bir gelir dağılımı reformuyla, ekonomik yapıda, yapısal değişiklikler sağlayacak ekonomik destek programlarıyla ve çıkartılacak olan çeşitli sosyal güvenlik yasalarıyla da desteklenmelidirler. Umarız ve bekleriz ki, tüm emeklilerimiz arasında büyük bir sevinç ve umut yaratan bu gibi vaatler bir an önce gerçekleştirilir ve somut olarak hayata geçirilir. Bu ve benzeri reformlar yapıldığı takdirde; işte o zaman piyasaya nihai tüketici olarak giren ücretlilerin satın alma güçlerinin yükseltilmesi durumunda piyasaların da buna bağlı olarak nasıl canlanacağı ve ekonomik dengelerin ise nasıl yerli yerine oturacağı hususu da herkes tarafından açık ve somut olarak görülebilir.

MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL