100 Yılın seçimine artık sayılı günler kaldı. Sadıkların kurulup oylamaların yapılacağı, yani iktidar için yarışan siyasal partilerin ipi göğüsleyecekleri o mutlu an için son viraja girildi. Bu nedenle, seçime katılan küçüklü büyüklü siyasal partiler ve ittifaklar, propaganda faaliyetlerine hız verdiler. Tabii içinde yaşadığımız şu iletişim ve bilişim çağında propaganda yöntem ve teknikleri de bir hayli değişti. Gelişti ve çeşitlendi. Günümüzde, özellikle de Radyo ve televizyon gibi kitle iletişim araçları ve sosyal medya hesapları gibi bilişim izlenceleri öne çıktı. Ceza yasalarımıza göre suç olan, elektronik ortamda bilinç altını etkilemek için kullanılan teknikleri, kara propaganda amacıyla ses ve görüntü monte etmek suretiyle oluşturulan sahte video ve sosyal medya paylaşımlarını, trol ordularını, siber saldırıları ve elektronik seçim hilelerini saymıyorum bile. Tabii günümüzün siyasi liderleri, propaganda kampanyalarını gazetecilerden, metin yazarlarından, imaj danışmanlarından, siyasal iletişimcilerden, siyasal reklamcılardan, siyasal pazarlamacılardan, sosyal psikologlardan, kamuoyu araştırmacılarından ve daha başka pek çok kariyer meslek sahibi elemandan oluşan uzman bir danışmanlar ekibiyle birlikte hazırlıyorlar. Sonuç itibariyle seçimlerdeki başarı ya da başarısızlık, bir anlamda bu profesyonel ekiplerin hazırladıkları kampanyaların kamuoyunda bir karşılık bulup bulmamasıyla ve tutulup tutulmamasıyla da doğrudan doğruya ilişkili oluyor. Tabii işin faturası ise, başta liderler olmak üzere bu kampanyalarda aktif rol alan diğer siyasal aktörlere kesiliyor. Elbette ki siyasette başarı için tek başına propaganda faaliyetleri yeterli değildir. Bunun için pek çok etmenin ve değişkenin de bir araya gelmesi gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki siyasal faaliyet, yedi gün yirmi dört saat bitmeyen, tükenmeyen ve kesintisiz olarak sürdürülmesi gereken bir faaliyettir. Bunun için siyasi partilerin iyi işleyen il, ilçe ve hatta belde ve köy örgütlerine ve inançlı ve nitelikli insan gücüne ihtiyaçları vardır. Günümüzde elbette ki ileri teknolojiler kullanılarak yapılan siyasal propaganda yöntemleri çok etkili sonuçlar vermektedir. Ancak, klasik, konvansiyonel propaganda teknikleri de vazgeçilmez niteliktedir. Çünkü klasik yöntem ve teknikler, ölümsüz yöntem ve tekniklerdir. Bunların en başında ise, en etkili iletişim yöntem ve tekniği olan doğrudan doğruya, yani yüz yüze iletişim gelir. Bu yönteme göre, çalmadık kapı, girilmedik ev, görüşmedik kişi, sıkılmadık el ve dokunmadık yürek bırakılmamalıdır. Bir futbol terimiyle ifade edecek olursak; alanda adam adama markaj ve tam saha pres yapılmalıdır. Eskilerin deyimiyle; gitmediğin yer senin değildir. Bu elbette ki, bir hayli zor, meşakkatli ve epeyce uzun zaman gerektiren bir yöntemdir. Doğrudan doğruya iletişimin bir başka biçimi de kitlelerle yapılan yüz yüze iletişimidir. Türk siyasal yaşamında bunun en yaygın olarak kullanılanı ve bu nedenle de adeta gelenekselleşmiş olanı ise, meydan mitingleridir. Siyasal partiler meydan mitinglerini, kendi seçmenlerinin motivasyonunu arttırmak ve pekiştirmek, seçmenin heyecanını ve umutlarını diri tutmak, fark yaratmak ve en önemlisi de apolitik, yüzer gezer ve kararsız seçmenleri etkileyerek kendi yanlarına çekmek için kullanırlar. Bu da seçimlerin kazanılması açısından çok önemli ve çok değerli bir uğraşıdır. Çünkü, dünyanın her yerinde, çok bilinenin aksine seçimleri asıl kazandıran seçmenler, bir siyasi partiye duygusal bağlarla bağlanmış ve angaje olmuş seçmenler değildir. İşte, bu yüzer gezer denilen apolitik ve kararsız seçmenlerdir. Yapılan araştırmalarda, ülkeden ülkeye değişiklik göstermekle birlikte, toplam seçmen sayısının %15 ve %30’u oranında değişen bir seçmen sayısının apolitik ve kararsız seçmen olduğu saptanmıştır. Türkiye’de de yapılacak olan bu son seçimlerde %15 ile %25 arasında değişen oranlarda bir apolitik ve kararsız seçmen kitlesinin bulunduğu yönünde tahminler yapılmaktadır. Apolitik, işinde gücünde, ortalama ve sessiz halk yığınlarının her zaman muhafazakâr bir kişilik yapısına sahip oldukları tespiti siyaset sosyolojisi biliminin yalın bir gerçeğidir. İnsanların siyasal tutum, kanaat ve davranışları %75 oranında kendi ailelerinde oluşmakta ve bir daha da kolay kolay değişmemektedir. Diğer %25’i oluşturan kesimin siyasal tutum ve davranışları ise, başta iyi bir eğitim olmak üzere çok çeşitli faktörlere bağlı olarak değişebilmektedir. Apolitik, işinde gücünde, ortalama ve sessiz halk yığınları, siyasal tutum ve tavırlarını güçlüden yana belirlemektedirler. Bu kesimler her zaman gücün, güçlünün ve siyasal iktidarların yanında yer almayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Bu nedenle çok büyük oranda oylarını, egemen güçlerden ve iktidara gelme olasılığı en yüksek olan siyasal partilerden yana kullanmaktadırlar. Bu gerçeğin bilincinde olan siyasal partiler, bu tip apolitik seçmeni etkileyebilmek amacıyla seçim döneminde güçlü görünmek ve iktidara geliyor algısı yaratmak için çaba göstermektedirler. Meydan mitingleri, zaman zaman bu güç gösterilerinin en önemli araçlarından birisi olarak kullanılmaktadır. Dünyada olduğu gibi Türk siyasal yaşamında da seçim sonuçlarını etkileyen ve siyasi tarihe geçmiş olan önemli mitingler olmuştur. Tabii mitinglerde toplanan kalabalıklar, her zaman siyasal gücün ölçüsü ve göstergesi değildir. Sadece kalabalıklara bakarak karar vermek aldatıcı ve yanıltıcı olabilir. Mitinglerdeki doğallık, katılım, etkinlik, coşku, dinamizm ve kalıcılık gibi faktörler de önemli bir gösterge olarak ele alınmalı ve değerlendirilmelidir. Meydan mitingleri bizlere bazen, siyasette değişmekte olan havanın ve esmekte olan siyasal rüzgarların yönü hakkında çeşitli fikirler ve ip uçları verebilir. Ünlü gazeteci Cüneyt Arcayürek ile yaptığı bir söyleşisinde Bülent Ecevit, 1973 seçimlerinde birinci parti olarak iktidara geleceklerini, katılım ve coşkuya bakarak ünlü Tarsus mitinginde anladığını belirtmiştir. 14 Mayıs seçimleri takvimi, Kahramanmaraş depremlerinin gölgesinde kalarak sönük biçimde başlamıştır. Daha sonra araya Ramazan ve bayram girmiştir. Siyasi partiler meydanlarda pek görülmemiştir. Ancak bu arada Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz Bölgesinde yaptığı mitingler bir hayli ses getirmiştir. AKP Propaganda makinesi her seçimde olduğu gibi taşıma kalabalıklarla milyonluk mitingler düzenlemiştir. Ama, bu mitingler istenen coşkuyu bir türlü yaratamamış ve beklenen rüzgârları ise bir türlü estirmemiştir. Her nedense bu seçimlerde AKP örgütleri yorgun ve isteksiz bir görüntü vermektedir. AKP, 21 yılda tepeden tırnağa kadar bünyesine yayılmış olan “metal yorgunluğundan” henüz kurtulamamış gibi görünmektedir. Bu arada Millet İttifakını oluşturan siyasi partilerin liderleri aynı anda dört beş ilde birden etkili ve gösterişli mitingler yapmaktadırlar. Milyonları aşan bir katılımla gerçekleştirilen İzmir Mitingi bir hayli ses getirmiştir. Burada hayat pahalılığı ve ülkede yaşanan sıkıntılar seslendirilmiş ve hak, hukuk ve adalet talepleri dile getirilmiştir. Ancak asıl önemli olan Millet İttifakının Van mitingi olmuştur. Kılıçdaroğlu’nun buradaki karşılanışı, mitinge olan katılım ve coşku, mitingde sık sık atılan “patates soğan, güle güle Erdoğan” ve “birleşe birleşe kazanacağız” sloganları bir çeşit Ecevit’in 1973’teki Tarsus mitingini anımsatmıştır. Van mitingiyle birlikte meydanlardaki üstünlük Millet İttifakının eline geçmiştir. Bu miting adeta Türk siyasal yaşamında yeni bir değişimin mesajını vermekte ve gelmekte olan yeni bir iktidarın habercisi olmaktadır. Meydan mitinglerini izlemeye ve değerlendirmeye devam edelim. Çünkü bu mitinglerden çıkartacağımız çok değerli ve öğretici dersler ve alacağımız çok büyük ve çok önemli mesajlar bulunmaktadır.

MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL