Son günlerde, Türkiye’nin baş döndürücü bir hızla değişen yoğun gündemini izleyebilmek ve bu yoğun gündemi layıkıyla değerlendirebilmek başlı başına özel bir çaba gerektiren zor bir uğraşı haline geldi. Geçtiğimiz hafta da yine öyle oldu. Birbiri ardına patlak veren bir yığın ekonomik, sosyal ve siyasal içerikli, büyük boyutlu olaylar arasında bir de baktık ki CHP’nin Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun iptali istemiyle açtığı davayı esastan görüşecek olan Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) önünde toplanan öğretmenlere polis müdahale etti. Bu müdahale sırasında başta Eğitim-İş Sendikası Genel Başkanı Kadem Özbay ve bazı sendika yöneticileri olmak üzere çok sayıda sendika üyesi ve öğretmen gözaltına alındı. Olaya ilişkin Eğitim-İş’ten yapılan açıklamada; polisin alanda bulunanları ters kelepçeyle yerde sürükleyerek gözaltına aldığı yolunda bilgilere yer verildi.

Tabii polise bu emri veren polis amirlerini de ve bu emri yerine getiren polis memurlarını da yetiştiren öğretmenlere yapılan bu muamele kamuoyunda hiç de hoş karşılanmadı. Bakalım kendilerini yetiştiren öğretmenleri sayesinde çeşitli makam ve mevkilere gelebilmiş olan Anayasa Mahkemesi hâkim ve üyeleri davaya ilişkin nasıl bir karar verecekler? Esasen Türkiye’deki tüm öğretmenler, yıllardır bir “Öğretmenlik Meslek Yasası” çıkartılması için mücadele ediyorlardı.

Geçtiğimiz aylarda AKP iktidarı tarafından bir “Öğretmenlik Meslek Yasası” çıkartıldı. Yıllardır büyük bir hasretle beklenen böyle bir yasa çıkartıldı çıkartılmasına ama, söz konusu bu yasa, beklentilerin çok uzağında kaldı. Öğretmenlik meslek sorunlarını çözmek bir yana, mevcut olan mesleki sorunları daha da ağırlaştırdı ve karmaşık hale getirdi. Mevcut durumda aday öğretmenlik, kadrolu öğretmenlik, sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik gibi çeşitli öğretmenlik statüleri vardı.

Çıkartılan yasa ile bunlara bir de “öğretmen”, “uzman öğretmen” ve “başöğretmen” gibi çeşitli kariyer basamakları eklendi. Ve zaten Milli Eğitim Temel Kanunu’nda kariyer bir meslek olarak tanımlanmış olan öğretmenlik meslek statüsü, içinden çıkılamayacak derecede daha karmakarışık hale getirildi. İşte, çeşitli düzlemlerde mücadele veren ve eylemler ortaya koyan öğretmen sendikaları ve öğretmenler, mesleklerini bu karmaşadan ve sömürüden kurtarmak, özlük haklarını iyileştirmek, mesleklerine asıl işlevlerini ve hak ettiği saygınlığı kazandırmak için onurlu bir mücadele vermektedirler.

Bu haklı mücadelelerinde, başta öğrencileri olmak üzere velilerden ve kamuoyundan da çok büyük bir destek almaktadırlar. Böyle olmakla birlikte, son yıllarda öğretmen sorunlarının tartışılması öyle bir hal almıştır ki, tıpkı bir saman alevi gibi konu gündeme geldiğinde birdenbire öyle bir parlamakta, yoğun bir şekilde tartışılmakta ancak kısa bir süre sonra küllenerek hemen sönmekte, kamuoyunun gündeminden düşmekte ve unutulmaktadır. Ne yazık ki yine öyle oldu. Ve öğretmen eylemleri, hiçbir sonuç elde edilemeden hemencecik gündemden düşüverdi. Umutlar başka bahara kaldı.

Yine son yıllarda, gelecek hafta takvimler 24 Kasım’ı gösterdiğinde törenler düzenleyip kutlayacağımız “Öğretmenler Günü” için de aynı şeyleri söylememiz, aynı değerlendirmeleri yapmamız mümkündür. Mevcut durumda öğretmenlik mesleği öyle bir erozyona uğradı ve öylesine yıpratıldı ki, aslında hiçbir öğretmende öyle düğün bayram yaparak gün kutlayacak hal kalmadı. Ancak yine de Öğretmenler Günü, hiç olmazsa öğretmenlerin genel sorunlarının gündeme taşınıp tartışılmasına olanak sağlaması açısından büyük önem taşımaktadır. Öğretmenlik mesleğinin önemi ve kutsiyeti açısından büyük anlam taşıyan çeşitli tarihsel dönüm noktaları ve günler bulunmaktadır.

Bundan tam 50 gün önce yani, 5 Ekim günü “Dünya Öğretmenler Günü”nü kutladık. 16 Mart’ta “Öğretmen Okullarının (Darülmuallimin’in) Kuruluş Günü”nü, 17 Nisan’da ise; “Köy Estitülerinin Kuruluş Günü”nü kutlayacağız. Ortada birden fazla tarih olunca insanın aklı ister istemez bazı sorular takılıyor. Ve aklımıza “bu tarihlerden hangisi “Öğretmenler Günü”dür?” Ya da “Öğretmenler Günü’nü bu tarihlerden hangisinde kutlamalıyız?” şeklinde takılan soruların yanıtlarını aramak geliyor.

Bizim eğitim tarihimizde, devlete bağlı kurumsal okullarda öğretmen yetiştirmek için açılmış olan ilk okul; Darülmuallimin’dir. Darülmualliminlere 1925 yılında Muallim Mektebi, 1932-1933 eğitim öğretim yılından itibaren ise Öğretmen Okulu adı verilmiştir.

12 Eylül 1980’den önce özgünlüğü, ilk olması ve tarihselliği nedeniyle, işte bu 16 Mart günü, “Öğretmen Okullarının Açılış Günü” olarak kutlanmaktaydı. Ayrıca Köy Enstitülü öğretmenler ve TÖS ve TÖB-DER çatısı altında örgütlenmiş olan devrimci ve demokrat gelenekten gelen öğretmenler de yine bu 16 Mart Gününü ve 17 Nisan’da ise; “Köy Estitülerinin Kuruluş Günü”nü kutlamaktaydılar. Faşist 12 Eylül Cuntacıları, bu köklü geleneksel ritüellere iyi gözle bakmadılar. Bunları değersizleştirmeye ve unutturmaya çalıştılar. Bunun yerine, Mustafa Kemal Atatürk’ün, Millet Mektepleri Baş Öğretmenliğini kabul etmesinin anısını yaşatmak gerekçesiyle 1981 yılında aldıkları bir kararla 24 Kasım’ı “Öğretmenler Günü” olarak ilan ettiler. İşte bizler, her yıl 24 kasımda, aslında Mustafa Kemal Atatürk’ün, Millet Mektepleri Baş Öğretmenliğini kabul etmesinin yıldönümünü “Öğretmenler Günü” olarak kutluyoruz.

Her ne kadar askeri darbe yönetimince kabul ve ilan edilmiş olsa bile 24 Kasım kutlamalarının bizim eğitim tarihimizde önemli bir yeri ve özgün bir anlamı vardır. Çünkü Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk, 1 Ekim 1928 günü gerçekleştirdiği Harf Devrimi’ni hayata geçirebilmek amacıyla bizzat kendi tasarımı olarak “Millet Mektepleri”ni kurmuştur. 24 Kasım 1928 günü ise kendi kurmuş olduğu bu “Millet Mektepleri”nin Baş Öğretmenliğini kabul etmiştir. Millet Mektepleri, o yıllarda henüz kabul edilmiş olan Latin Alfabesiyle halkın tamamına okuma-yazma öğretme konusunda çok büyük başarılar sağlamıştır. İşlevsel ve etkin bir model olması nedeniyle daha sonra, dünyada bugün bile efsaneleşmiş bir öğretmen yetiştirme modeli olarak kabul edilen “Köy Enstitülerinin” kurulmasına esin kaynağı olmuştur. Öğretmenler Günü’nün konuluş amacı; öğretmenin toplumdaki yerini, rolünü, önemini ve değerini anlamak ve anlatmaktır. Öğretmeni, toplum içerisinde hak ettiği saygın yerine oturtmaktır. Öğretmenler arasındaki bağı kuvvetlendirmek, öğrencileri ile aralarındaki sevgi, saygı ve dayanışmayı güçlendirmektir. Emekli olan öğretmenleri saygıyla anmak ve yeni atanmış öğretmenlerin mesleklerinin bilincine varmalarını sağlamaktır. Başlangıçta, söylemde böylesine ideal olan bu hedeflere ulaşmak için yapılan kutlamalar, zaman içerisinde giderek anlamını yitirmiş ve sıradanlaşmıştır. Özünden ve amacından saptırılmıştır. Âdet yerini bulsun diye yasak savarcasına geçiştirilen bir gün haline getirilmiştir.

Öğretmenlik mesleği ise, sadece Öğretmenler Günü’nde şarkılarla, şiirlerle anılan, söylemde yüceltilen, ertesi gün ise unutularak kaderiyle baş başa bırakılan bir meslek konumuna düşürülmüştür. Bugün geldiğimiz noktada; acaba böyle bir günü kutlasak mı? Yoksa, kutlamasak mı? Diye insanı ikilem içerisinde bırakan, hüzünlü bir güne dönüştürülmüştür. Ancak, her ne olursa olsun, öğretmen sorunlarının gündeme taşınmasını sağlayan bu önemli ve anlamlı gün, yine de çeşitli tören ve etkinlikler düzenlenerek kutlanmalıdır. Ülkemizde; 24 Kasım’dan başka ayrıca bir de 5 Ekim “Dünya Öğretmenler Günü” kutlamaları yapılmaktadır. Bunun nedeni, BM’nin Eğitim, Bilim ve Kültür örgütü olan UNESCO’nun, öğretmenlik mesleğinin özel önemi nedeniyle 1994 yılında aldığı bir kararla, her yılın 5 Ekim gününü “Dünya Öğretmenler Günü” olarak kabul ve ilan etmiş olmasıdır. Bu özel günler, birbirini ikame eden, birbirinin alternatifi olan günler değildir. “5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü” evrenseldir. 24 Kasım Öğretmenler Günü ise, ulusal bir özel gündür.

Öğretmenlik, sıradan bir meslek değildir. Tıpkı doktorluk ve askerlik mesleği gibi kutsal sayılan mesleklerden birisidir. Çünkü nasıl ki bir Doktor Hipokrat yeminiyle kendisini mesleğine adıyorsa ve bir asker mesleğini icra ederken ölümü bile göze alıyorsa; öğretmenlik mesleğinin de bunlar gibi bir adanmışlık boyutu vardır. Öğretmenler de tüm yaşamlarını öğrencilerini her yönüyle en iyi şekilde yetiştirmeye adamaktadırlar. Mesleki yaşamlarının tamamını bu çeşit eğitim-öğretim faaliyetleriyle geçirmektedirler. Mesleklerini icra ederlerken, sürekli olarak kendilerini yenilemek, verici, paylaşımcı, özverili, hoşgörülü, sabırlı, anlayışlı, üretken, yönlendirici, önder ve örnek olmak zorundadırlar. Bu çeşit zorunlulukları nedeniyle öğretmenlik, insanı tüketen bir meslektir. Tükenmişlik sendromunun en çok görüldüğü mesleklerden birisi de öğretmenlik mesleğidir.

Öğretmene hak ettiği değerin, önem ve statünün verilmediği dönemlerde bu sendrom daha sıklıkla ortaya çıkmaktadır. Eğitimin en temel unsuru öğretmendir. Kendileri özgüvenli, mutlu ve üretken olmayan öğretmenlerin, özgüvenli, üretken ve mutlu öğrenciler yetiştirebilmeleri imkânsız denilebilecek kadar zordur. Günümüzde ne yazık ki öğretmenlik mesleği, tam bir sorunlar yumağı haline gelmiştir. Öğretmenlerimizin başta ücret olmak üzere pek çok çözüm bekleyen sorunları mevcuttur. Öğretmen maaşlarında hakkaniyet ölçülerine uygun düzenlemeler yapılmadığı için öğretmenlerimiz giderek yoksullaşmaktadır. Özel okul öğretmenleri ise tam bir başıboşluk ve denetimsizlik ortamında sefalet ücretleriyle çalıştırılmaktadır. Öğretmenler, kötü çalışma ortamları ve ağır ders yükleri altında ezilmekte ve sömürülmektedir. Atanamayan öğretmenler sorunu ise sözcüğün tam anlamıyla büyük bir ekonomik ve toplumsal faciaya dönüşmüştür. Atanamayan 100 binlerce öğretmen, bu sorunun hakkaniyetli ve adaletli bir şekilde çözümleneceği günü büyük bir umutla beklemektedir. Eğitim yöneticisi atamalarında liyakat sistemi çökmüştür. Etik ve vicdani olmayan bu anlayış ve yaklaşımlardan vazgeçilmelidir. Ülkemizde, özel olarak öğretmenlik mesleğine ve genel olarak da tüm bir eğitim sitemine hak ettiği gereken değerin verilmesinin yolları mutlak surette bulunmalıdır. Daha ilkokul sıralarından itibaren bin bir özveri ve emeklerle bizleri yetiştirmeye çalışan, bu uğurda ömürlerini tüketen ve hepimizin bugün sahip bulunduğumuz mevkii, meslek, kariyer ve statülerimizi borçlu olduğumuz öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü kutlu olsun.

MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL