Osmanlı devletinin girmiş olduğu son savaş olan I. Dünya Savaşı, aynı zamanda dünyadaki ilk emperyalist paylaşım savaşıydı. İngiltere, Fransa ve Ruslardan oluşan itilaf devletleri, savaş başlamadan önce ve savaş sırasında kendi aralarında çeşitli görüşmeler yapmışlar ve özellikle de Osmanlı topraklarını paylaşmak amacıyla bazı gizli antlaşmalar imzalamışlardı. 6 Mayıs 1916 tarihinde İngiltere ve Fransa arasında Rusya’nın onayıyla yapılan Sykes-Picot Anlaşması da bu anlaşmalardan birisiydi. Bu anlaşmaya göre; savaş kazanıldıktan sonra, Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis ile Güneydoğu Anadolu'nun bir kısmı Rusya'ya, Doğu Akdeniz Bölgesi, Adana, Antep, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Musul ile Suriye kıyıları Fransa'ya ve Hayfa ve Akka limanları, Bağdat ile Basra ve Güney Mezopotamya ise İngiltere’ye verilecekti. Savaşın seyri sırasında hiçte hesapta olmayan bir gelişme oldu. Vladimir İlyiç Lenin önderliğindeki Kızıl Ordu, Rusya’da1917 Ekim devrimini gerçekleştirdi ve çarlık yönetimini yıktı. Devrimin ardından Rusya’da kurulan sosyalist hükümet, tek taraflı olarak bu savaştan çekildi ve Osmanlı Devleti’nin topraklarını paylaşmak amacıyla emperyalistler arasında yapılan bu gizli antlaşmaları tüm dünyaya açıkladı. Nitekim, I. Dünya Savaşı’nın ardından imzalanan 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7. maddesi gereğince İtilaf Devletleri, Osmanlı Devleti’nin elde kalan son topraklarını da işgal etmeye başladılar. İşgaller, İngiliz ordusunun Irak ve Suriye Cephesi’nde bulunması nedeniyle ilk olarak güney sınırlarımızda başlamıştır. 11 Aralık 1918’de Dörtyol, 17 Aralık 1918’de Mersin ve 19 Aralık 1918’de Adana İtilaf Devletleri’nin işgaline uğramıştır. İşgal edilen yerlerde yaşayan halk toplulukları, yapılan bu emperyalist işgallere karşı kendi yurtlarını savunmak ve özgürlük ve bağımsızlıklarını kazanmak amacıyla çeşitli silahlı direniş güçleri oluşturarak buralarda yapılan haksızlıklara karşı koymaya başlamışlardır. Milli Kurtuluş Tarihi adlı eserinde Doğan Avcıoğlu, güney illerimizdeki bu yerel direnişleri uzun uzun anlatır ve emperyalist işgallere karşı ilk silahın Dörtyol’da atıldığını belirtir. Şehirlerde kendiliğinden gelişen bu başkaldırı girişimlerini çok yakından ve dikkatli bir şekilde izleyen Mustafa Kemal, Sivas Kongresinden hemen sonra buralara subaylar göndererek yerel halkın tepkisini örgütlemeye çalışmıştır. Bu kapsamda Çukurova bölgesi Ankara’daki Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’nın emrine verilmiş ve bu silahlı direniş güçlerinin örgütlü bir yapıya kavuşturulması sağlanmıştır. Adana Millî Mücadelesi, Doğu ve Batı Kilikya Umum Komutanlıkları adı altında iki bölgeye ayrılmış ve Batı Kilikya Genel Komutanlığı’na asıl adı Jandarma Yüzbaşı Ali Ratip olan Tekelioğlu Sinan getirilmiştir. Bu gelişmelerden sonra yerel halktan oluşturulan silahlı müfrezeler tarafından verilen mücadeleyle Adana, Tarsus ve Mersin’de işgalci Fransız kuvvetlerine kök söktürülmeye başlanmıştır. Uluslararası güçler dengesi hesabını ve işgalci devletlerin kendi aralarındaki çelişkileri çok iyi bir şekilde hesaplayan ve savaş karşıtı dünya kamuoyunun desteğini arkasına almayı başaran Mustafa Kemal, Güney Anadolu’da tutunamayacağını anlayan Fransızları bir anlaşmayla savaştan çekilmeye zorlamıştır. Fransızlarla yapılan uzun pazarlıklardan sonra 20 Ekim 1921 tarihinde Ankara Antlaşması imzalanmıştır. Adana, Tarsus ve Mersin gibi şehirlerde yaşayan yerel halk güçleri tarafından olağanüstü zorlu koşullar altında çok büyük ve kahramanca mücadeleler verilmiştir. Bu mücadeleler, Fransızları bir anlaşma yaparak buralardan çekilmeye zorlamıştır. Ancak Adana, Tarsus ve Mersin’in kurtuluşunu sağlayan asıl gelişmeler 1921 Ankara Antlaşmasından sonra yaşanmıştır. Bu antlaşma ile siyasi, askeri ve diğer bazı konularda, bağımsızlığımızdan hiçbir ödün vermeden, yurdumuzun çok değerli bazı bölgeleri işgalden kurtarılmıştır. TBMM hükümeti, ilk kez itilaf devletlerinden birisi tarafından resmen kabul edilmiştir. Anakara Hükümeti bu antlaşmayla itilaf devletleri bloğunda büyük bir gedik açmıştır. Politik açıdan büyük yararlar sağlamıştır. Tarsus’un kurtuluşuna giden süreç, kısaca şu şekilde yaşanmıştır. Ankara antlaşmasının ardından 1 Ekim 1921’de, Mustafa Kemal’in emriyle, Çukurova bölgesinde komuta değişikliği yapılmıştır. Adana, Mersin, Maraş ve Urfa illeri, Kolordu yetkisine sahip olarak kurulan “Adana ve Havalisi Komutanlığı’na bağlanmıştır. Muhittin (Akyüz) Paşa da Adana ve Havalisi Komutanı olarak atanmıştır. Bölge içindeki bütün kuvvetler, bu komutanlığın emrine verilmiştir. Adana ve Havalisi Komutanlığı’na bağlı olarak, Ayıntap (Gaziantep) Bölge komutanlığı ile merkezleri Mersin ve Osmaniye olmak üzere, Cebel-i Bereket (Osmaniye) ve Mersin Bölge Komutanlıkları kurulmuştur. Mersin Bölge Komutanlığı’na Albay Şükrü Naili, Osmaniye Bölge Komutanlığı’na da Albay Sıtkı Beyler atanmıştır. Bu komutanlıkların emrindeki askeri birlikler yetersiz olduğundan, Mustafa Kemal’in talimatı ile TBMM Muhafız Piyade Taburu’ndan ayrılan bir kısım kuvvet, Adana ve Havalisi Komutanlığı emrine gönderilmiştir. Adana ve Havalisi Komutanı Muhittin Paşa ile İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Hamit Bey, 16 Kasım 1921 günü saat 10.00’da geldikleri Pozantı’da kalabalık bir halk topluluğu tarafından karşılanmıştır. Muhittin Paşa ile gelen heyet arasında Genelkurmay’dan Albay Şükrü Naili, Albay Sıtkı, Kars Milletvekili Cavit Beylerle, Adana milletvekilleri ve birçok tanınmış şahsiyet de bulunmaktaydı. Muhittin Paşa, Pozantı’ya geldikten hemen sonra Adana ve Havalisi Komutanlığı görevine başlamıştır. Ankara Antlaşmasının 4. Maddesine göre, işgali sona erdirecek bir “Karma Komisyon” kurulması gerekiyordu. Genelkurmay Başkanlığı 3 Kasım 1921 tarihli emirle bu Karma Komisyonun (teslim tesellüm komisyonu) kurulmasını bildirdi. Adana ve Havalisi Komutanı Muhittin Paşa, Mersin Bölge Komutanı Albay Şükrü Naili başkanlığında, yöreyi teslim alacak bir komisyon oluşturdu. Osmaniye Bölge Komutanı Albay Sıtkı, Yarbay Selim Cevat, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Hamit Bey (Deli Hamit) ve daha başka bazı kimseler bu komisyona üye olarak atandılar. Komisyonun görevi süresince 16 Kasım 1921 tarihli emirle Mersin Bölge Komutanlığı görevine Binbaşı İsmail Ferahim (Şalvuz) atanmıştır. Fransız tarafı ise yöreyi teslim edecek komisyonun başkanlığına Albay Pettelar’yı getirmiştir. Adana ve Havalisi Komutanı Muhittin Paşa ile teslim alma komisyonu üyeleri 17 Kasım 1921’de bölgeyi teslim alma işlemlerini yönetmek üzere Adana Cephesi’nin Merkez Bölge Karargâhı’nın bulunduğu Kelebek beldesine gitmişlerledir. 1921 Ankara Antlaşması’ndan sonra, Fransızlarla normal diplomatik ilişkilere geçilmesi dolayısıyla Paris elçiliğine atanan Ferit Bey, trenle (özel bir vagonla) Yenice üzerinden geldiği Tarsus’ta, Fransız Yarbayı Sarrou tarafından karşılanmıştır. İkisi birlikte Mersin’e gitmişlerdir. Ferit Bey ve yanındakiler 15 Kasım 1921 günü Mersin’de, General Bordeaux, hükümet ileri gelenleri, cemaat temsilcileri ve Mersin halkının coşkun gösterileri ile karşılanmışlardır. Yörenin tahliyesi protokolünün ayrıntılarını birlikte hazırlamışlardır. Toplantıların ardından General Bordeaux, konuğu olan Ferit Bey onuruna bir ziyafet vermiştir. Mersin’de yaşayan gayrı Müslim azınlıklar devir teslimin gerçekleşmesinden sonra kendilerine kötü davranılacağından endişe ediyorlardı. Bu nedenle ziyafet sırasında burada bulunan Ermeni temsilcisi Manolyan, Ferit Bey ile bir görüşme yapmıştır. Bu esnada Fransız Yarbayı Sarrou da “TBMM Hükümeti’nin çok adil davranacağından şüphe etmediğini, yörenin Fransızlar tarafından tahliyesinden sonra, huzur ve güvenliği bozacak hareketlerle karşılaşanların Ankara Hükümeti’ne teslim edileceklerini” söylemiştir. 16 Kasım 1921’de, Ferit Bey ve maiyeti, Beyrut üzerinden Paris’e gitmek üzere bir vapurla yola çıktılar. General Bordeaux ve Mersin halkı Ferit Beyi iskeleden uğurladılar. Yörede, Fransız işgali altındaki yerlerin boşaltılması için Adana’da görüşmeler yapan Türk-Fransız Karma Komisyonu, tahliyenin esasları üzerinde anlaşarak bir protokol imzaladılar. Bu protokole göre; 30 Kasım’da Adana’ya gelmek üzere yola çıkacak olan, sivil Türk yöneticiler, 1 Aralık 1921 tarihinde Adana’daki Hükümet Binalarını teslim alarak yerleşecek ve binalara Türk bayrağı çekeceklerdi. 20 Aralık 1921’de Adana, 27 Aralık 1921’de Tarsus ve 4 Ocak 1922 tarihinde de Mersin Garnizonunda, askeri törenle Fransız bayrağı indirilecek ve yerine Türk bayrağı çekilecekti. Her şehirdeki bu bayrak töreninden sonra, o şehirdeki son Fransız askerleri ayrılacak ve bu günler, işgalin de son günü olacaktı. Böylece, tüm yöre 5 Ocak 1922’de tamamen Fransız askerleri tarafından tahliye edilmiş olacaktı. Bu tahliye planı hemen hemen aynen uygulandı. 19 Aralık 1921’de Yenice İstasyonu ve Sarıibrahimli Köyü, 30. Alayın 2. Taburu tarafından işgal edildi. 27 Aralık 1921 günü saat 13’de, Adana Muhafız Taburu’ndan alınan bando takımı ve bir bölük askerle birlikte özel bir trene binen Adana Mebusları Safa Muhtar ve Zamir (Damar), Kayseri Mebusları Rifat ve Sabit beylerle Kars Mebusu Cavit Bey ve Muhittin Paşa trene binerek, Tarsus’a hareket ettiler. Yenice’de civar köyler halkı ve mücahitler tarafından bayraklarla ve coşkuyla karşılandılar. Muhittin Paşa, halka; “Şimdi Tarsus’a şanlı bayrağımızı çekmeye gidiyorum” dedi. Bu heyet Tarsus’a doğru yola çıktı. Geceden başlayan şiddetli yağış altında, Tarsus’a geldiler. 1. Alayın 1. Taburu ile Fevzi Kâmil (Serdengeçti) Komutasındaki bir süvari bölüğü de Tarsus’a gelmişti. Tarsus halkı, kadın, erkek, yaşlı, genç ve çocuklar elleri bayraklı halde sevinç ve coşkuyla, Müftü Hilmi efendinin ve herkesin dualarıyla bu heyeti karşıladılar. 250’den fazla kurban kesildi. Muhittin Paşa, bir subayın elindeki sancağı alarak, üç kez saygıyla öptü ve bu şanlı bayrak göndere çekildi. Üç yıldır emperyalist işgal altında yaşayan halk, bağımsızlık bayrağının Tarsus semalarında dalgalandığını görünce bir alkış tufanı koparttı. Bu alkış tufanı uzun süre dinmeden devam etti. Tarsus halkı muhittin Paşa’ya doğru koşmaya, kimileri ise ellerine sarılarak öpmeye başladılar. Askerler, selam vaziyetinde duruyorlardı. Bando ve mızıka çeşitli marşlar ve kahramanlık türküleri çalarak halkı daha da coşturuyordu. Muhittin Paşa, kahraman askerleri teftişe başladı. Bu arada iki kahraman ere sarılarak yüzlerini öptü. Yaya olarak yavaş yavaş şehir merkezine doğru yürümeye başladı. Tarsus halkı da onu izleyerek topluca bu yürüyüşe katıldılar. İşte, sahip olduğu kadim ve köklü toplumsal kültür, tarihi deneyim ve birikimleri nedeniyle özgürlük ve bağımsızlık tutkunu olan ve tarihi, emperyalizme karşı verilen şanlı destanlarla yazılmış bulunan Tarsus’un düşman işgalinden kurtuluşu bu şekilde gerçekleşti. Aynı heyet daha sonra demiryoluyla Tarsus’tan Mersin’e geçmiş; 3 Ocak 1922 günü yapılan askeri törenle Mersin Garnizonundaki Fransız bayrağını indirerek yerine Türk Bayrağı çekmiş ve Mersin’in yönetimini devir ve teslim almıştır. 5 Ocak 1922 günü ise son Fransız askeri de Çukurova’yı terk etmiş ve Millî Mücadelede şehir direnişlerini ilk başlatan Adana, Tarsus ve Mersin’in işgalleri böylece son bulmuştur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yapılmakta olan tarihin ilk anti-emperyalist ulusal kurtuluş savaşını büyük bir özveriyle desteklemiş olan Kahraman Çukurova kentlerinin düşman işgalinden kurtuluşlarının 101. Yıldönümü kutlu olsun.

MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal Tezel