Kasaba Görünümlü Mersin’den Metropol Kent Mersin’e (15)

Mersin siyasetine yön veren Başkan Kaya Mutlu’nun başarı öyküsü

Abone Ol

Bu başlıkta yayımlanan önceki yazılarımı yazının sonundaki “Yazarın Diğer Yazıları” bölümünden okuyabilirsiniz.

SAVCILIK İFADESİNDEN SONRA YAŞANAN YARGILAMA SÜRECİ

Görevden alınıp, Savcılığa verildiğimi Başkana ilettiğimde çok şaşırmıştı. Haberi alır-almaz aracıyla Ankara’dan yola çıkmış ve akşamın ilerleyen saatlerinde Mersin’e gelmişti. Çok üzgün olduğu halinden belliydi. Bir süre öylece bakışmıştık, sanki bir yıl önce Seni dinleseydim, keşke o gün ayrılmış olsaydın der gibiydi, ya da Ben içinde bulunduğum ruh haliyle öyle algılamıştım. “-Önce Savcılıktaki suç duyurusuna ulaşmaya çalışalım, sonra ne yapacağımıza karar verip, yolumuzu, yöntemimizi belirleyelim” demişti. Başkanı Mersin’de görmek, ilgileneceğinin sözünü almak Beni biraz olsun rahatlatmıştı. Bu rahatlama Savcılıktaki suç duyurusunu öğreninceye kadar sürmüştü. Suç duyurusunu okuyunca sinirlerime hakim olmak için kendimi zor tutmuştum. Zira Benimle birlikte Savcılığa verilen Muhasebe Müdürü olan arkadaşım Bizlere suçlama yönelttikleri dönemde Su İşletmesinde görev yapmıyor, Belediyenin bir başka biriminde Yönetici olarak çalışıyordu. Diğerinin de suçladıkları konuyla ilgili hiçbir yetkisi yoktu. Belli ki her iki arkadaşım da Benden dolayı suçlamanın içine dahil edilmişlerdi.

PİLOT BÖLGE SEÇİLEN BİR MAHALLEDE DENEME AMAÇLI AVANS MAKBUZ UYGULAMASI SİSTEMİNE GEÇİLMİŞTİ.

Sayaç okuma ve gezici tahsildar olarak görev yapan personel sayılarından tasarruf yapabilmek amacıyla birçok kentte “Avans Makbuz Uygulaması” sistemi geliştirilmişti. Bu sisteme göre sayaçlar her ay yerine 6 ayda bir okunuyor, okuma sırasında aboneye son okumadaki tutar dikkate alınarak, 6 adet ödeme ihbarı bırakılıyordu. Abone de bağlı olduğu tahsilat şubesine her ay giderek ödemelerini yapıyor,6 ay sonra yapılan okumada fazla ödeme yapmışsa bir sonraki dönemden fazla ödemesi düşülüyor, tüketimi fazla olduğundan dolayı eksik ödeme yapmışsa eksik olan tutar 6. Ayda tahsil ediliyordu. Bu sistemi Elektrik İşletmesi Müdürlüğü ile birlikte Belediye Meclis kararı alarak eş zamanlı başlatmıştık. Sistemi deneme amaçlı uygulayacağımızdan dolayı artezyen suyu kullanımının yoğun olduğu Piri Reis Mahallesi pilot bölge seçilmişti. Mahallenin su abonesi çok az, artezyen suyu kullanımından dolayı da su tüketimi çok düşüktü. Uygulama bir yıllık süreçte başarılı olursa sistemi Kent geneline yaymayı amaçlıyorduk. Ancak, pilot bölge seçilen mahalledeki aboneler sisteme gereken duyarlılığı göstermediklerinden dolayı uygulamadan 12 ay sonra vaz geçilmiş, sistemle ilgili tüm makbuz ve evraklar arşive kaldırılmıştı. Teftiş yapılırken sistemden vaz geçileli 18 ay olmuştu.

SATIN ALMALARDA, İHALELERDE, İDARİ İŞLEYİŞTE KUSUR BULUNAMAMIŞ, AVANS MAKBUZ UYGULAMASI SİSTEMİNDEN SUÇ UNSURU YARATILMIŞTI.

Yaklaşık 3,5 ay süren teftişte İşletme Müdürlüğünün tüm satın alma ve ihale evrakları defalarca didik didik edilerek tetkik edilmiş, ancak hiçbir usulsüzlük, yolsuzluk ve kusur bulunamamıştı. İdari işleyişle ilgili teftişten de yasalara aykırı hiçbir uygulamaya rastlanmamıştı. Bunun üzerine işbirliğine girdikleri personellerin kulaktan dolma yanıltıcı bilgilerinden yararlanarak, kendilerince suç yaratan Mahalli İdareler Kontrolleri Cumhuriyet Savcılığına bulundukları suç duyurusunda; “Avans Makbuz Uygulaması” diye bir sistemin denendiği, sistemin 12 ay süreyle pilot bölge seçilen bir mahallede uygulandığı, daha sonra bu uygulamadan vaz geçildiği belirtilmiş, teftiş yapılan tarihte uygulanmayan sistemle ilgili bazı belge ve evraklar ile kullanılmayan makbuzlara ulaşamadıkları iddia edilmişti. Suç duyurusunda, bu sistem için bastırılmış ancak “kullanılmamış” olan makbuzlar eğer kullanılmış olsaydı Belediyenin bundan gelir elde edebileceği belirtilmiş, Suçlamanın temelinde ise “Kullanılmayan makbuzlar, eğer kullanılmış olsaydı” iddiası yer almıştı. İşletme Müdürlüğünün Su Filtresi olarak bilinen Su Arıza Servisindeki arşivde olan avans makbuz uygulaması sistemiyle ilgili tüm belge ve evraklar ile kullanılan/kullanılmayan makbuzlar mahalli idareler kontrolleri tarafından gerek tarafımdan, gerekse de hiçbir personelden hiçbir biçimde tetkik edilmek üzere talep edilmemişti. Sadece bu sistemin uygulanması ile ilgili Belediye Meclis Kararının olup/olmadığı tarafıma sorulmuş, bunun üzerine de karar kendilerine ibraz edilmişti. Bunun yanı sıra 41 maddeden oluşan Belediye Tahsilat Yönetmeliğinde makbuzların teslim alınmasından, tahsildarlara teslim edilmesine ve bu makbuzlarla yapılan tahsilatların kontrolüne Belediye Hesap İşleri Müdürü, Meclis tarafından yetkilendirilen Belediye Meclis Üyesi ve Su İşletmesi Tahsilat Şefi yetkili kılınmış, Su İşletmesi Müdürüne bu konuda hiçbir biçimde yetki verilmemişti. Diğer bir ifadeyle hiçbir yetkimin olmadığı bir hususta tarafıma suçlama getirilmişti. Sistemin uygulandığı 1979 Haziran/1980 Mayıs döneminde Su işletmesi Müdür Yardımcılığı görevinin yanı sıra İşletmenin Muhasebe Müdürü olan, teftiş sırasında ise Belediyenin bir başka işletmesinde Müdürlük yapan kişinin Su İşletmesinde çalışan ve teftişe Müfettişlere yardımcı olan eşi tarafından korunduğu, bu koruma sonucunda da eşinden sonra Muhasebe Müdürü olan kişinin sistemin uygulandığı dönemde Su İşletmesinde görev yapmadığı, konuyla da hiç ilgisi olmadığı halde müfettişlerce suç duyurusu kapsamına dahil edildiği diğer çalışanlarca öne sürülmüştü. İddianame kapsamındaki 3. Kişi ise İşletme Müdürlüğüm dönemimde işe giren, avans makbuz uygulaması sisteminin yürütüldüğü Semt Pazarı Şubesinin yalnızca idari işlemlerinden sorumlu olan, Devlet memuru olmadığından dolayı tahsilat işlemleri ile ilgili hiçbir biçimde yetki ve sorumluluğu da bulunmayan bir çalışandı. Gerek bu çalışan ve gerekse de teftiş sırasında Muhasebe Müdürü olan kişinin asıl suçları Şahsıma yakınlıkları ve Benim referansımla işe girmiş olmalarıydı.

YARGILAMA SÜRECİ BAŞLAMIŞTI.

Benimle birlikte Savcılığa suç duyurusunda bulunulan 2 arkadaşım Belediyede çalışmaya, maaş almaya devam ediyorlardı. Ancak, Benimle ilgili büyük bir hata yapılmıştı. Dönemin İş Yasası olan 1475 Sayılı Yasaya (Bugün uygulanan 4857 Sayılı İş Yasası) tabi Uzman işçi Statüsünde görev yapmama rağmen 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası kapsamında çalışıyor gibi açığa alınmış ve hiç de yasal olmayan bir biçimde ( o dönemde yasal bir beklentide bulunmak ne kadar gerçekçi ise) maaşımın tamamı kesilmişti. Bu süreçte hayatımı idame ettirebilmek amacıyla Mersin’de yeni kurulan ihraca yönelik faaliyet gösteren 300 çalışanı olan hububat-bakliyat eleme ve paketleme tesisinde Personel Müdürü olarak göreve başlamıştım. Çalıştığım iş yerinde Belediyedeki maaşımdan daha fazla aylık ücret alıyordum. Belediyede hiçbir yasal dayanağı olmadan sözde açığa alınmamın üzerinden 4 ay geçtikten sonra Vali Ferruh Güven’in de katıldığı bir Encümen Toplantısında Belediyenin Hukuk İşleri Müdürü Av. Habibe Özer Şahsıma uygulanan yaptırımın yanlış olduğunu, uzman işçi statüsünde çalışan bir kişinin açığa alınamayacağını, bu nedenle de bu kişiye maaş ödenmemesinin yasal olmadığını ifade etmiş ve çalışmadığım 4 ayın toplam maaşlarının tarafıma ödenmesi gerektiğini belirtmişti. Hukuki bu görüş sonrasında birikmiş maaşlarımla birlikte tüm yasal haklarım tarafıma ödenmiş, bu ödeme sonrasında da Temmuz/1982 de Belediyeden istifa ederek, ilişiğimi tamamen kesmiştim. Bir yandan da “YARGILAMA” süreci başlamıştı. Yargılama sürecinin başlamasıyla Başkanla devamlı görüşüyor, kendisini konuyla ilgili bilgilendiriyordum. Savcılık sorgusu sonrasında sürecin Sorgu Hakimliği ve Ceza Mahkemeleri nezdinde devam edeceği bilgisini edinmiştim. Bu bilgi sonrasında Başkan Kaya Mutlu “-Sana bir avukat lazım olacak.” Dediğinde, avukat tutacak maddi gücümün olmadığını söylemiştim. Bunun üzerine Başkan, geçmişte Belediye ve Meclis Başkan Vekilliği görevlerinde bulunan CHP’nin Mersin’de bilinen/tanınan deneyimli hukukçularından hangisini tercih edersem O avukata vekaletimi verebileceğimi ve O avukatın Benden bu konuda hiçbir ücret talep etmeyeceğini söylemişti.

YALÇIN TOROĞLU AVUKATIM OLMUŞ, BİLİRKİŞİ RAPORUYLA DA AKLANMIŞTIK.

Belediye Başkan Vekilliği döneminde iyi ilişkilerimin olduğu, yakın dostlarım Arabağa Kurukahvelerinin sahibi Uçar Ailesinin Eniştesi olan, Cumhuriyet Döneminin Mersin Belediye Başkanlarından Mithat Toroğlu’nun yeğeni, beyefendi ve saygın kişiliğiyle bilinen, tanınan Avukat Yalçın Toroğlu’na vekaletimi vermiş, dosya ile ilgili Kendisini de bilgilendirmiştim. Sorgu Hakimliğinde verdiğimiz ifadeler sonrasında dosyamız Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmişti. Teftiş sırasında Kontrollerce bulunamadığı, tetkik edilemediği, kaybolduğu belirtilen konuyla ilgili tüm belge ve evraklar ile kullanılmış/kullanılmamış tüm makbuzlar gerçek dostum olan yakın çalışma arkadaşlarım tarafından arşivden bulunmuş ve Mahkemeye ibraz edilmişti. Kaybolan ne bir evrak ne de bir makbuz dahi yoktu. Sonuçta Mahalli İdareler Kontrollerinin tüm iddiaları çürütülmüş, boşa çıkarılmıştı. Bir yandan yargılama süreci devam ediyor, bir yandan da Personel Müdürü olarak çalıştığım Şirkette görevimi sürdürüyordum. Avukat Yalçın Toroğlu son aylardaki duruşmalara katılmama gerek olmadığımı, dosyanın bilirkişiye gönderildiğini söylemişti. Sonunda bilirkişi raporu gelmiş ve davayı açan Savcı bilirkişi raporu doğrultusunda Benimle birlikte yargılanan 2 arkadaşımın da beraatını talep etmişti. Hakim de Savcının beraat talebine uymuş ve dava üçümüzün de aklanmasıyla sonuçlanmıştı. Bilirkişi raporunda özetle; “Kaybolduğu, ibraz edilemediği iddia edilen tüm belgeler, makbuzlar bulunarak, Mahkemeye teslim edilmiş olduğundan müfettişlerce düzenlenen rapor gerçeği yansıtmamaktadır. Belediyenin de bu konudan dolayı uğradığı herhangi bir zarar söz konusu değildir. Bu nedenle isnat edilen suçlama da gerçekleşmemiştir.” İfadesi yer alıyordu. Aklanmamız Başkan Kaya Mutlu’yu çok memnun etmiş, haberi alınca da çok rahatlamıştı. İki Mahalli İdareler Kontrolünün egolarını tatmin etmek amacıyla icat ettikleri hayali bir suçlamayla Devletin Adli Makamlarını gereksiz yere bir yıl süreyle işgal etmiştik. Bu yargılama sürecinin en üzüntü veren yanı ise Bizleri suçladıkları dönemde Su İşletmesinde görev yapmadığı halde bu asılsız suçlamayla yargılanan İşletmenin Muhasebe Müdürü Selim Gökdağ’ın üzüntüsünden dolayı yakalandığı kanser hastalığından vefat etmesiydi. Her duruşmada “-Ben neden yargılanıyorum.” Diye Bizlere soruyor, bulunduğu durumu ve yargılanmasını hazmedemiyor, çok üzülüyordu. Yargılandığım süreçte Şahsıma her türlü yakınlığı gösteren ve davanın lehimize sonuçlanması için Mahkeme nezdinde yoğun hukuksal mücadele veren Av. Yalçın Toroğlu’nu da bu vesileyle saygı ve şükranla anıyorum. Ruhu şad olsun.

Devam Edecek.

Münif APARI