Uyuşturucu madde suçları ve sorunları

Abone Ol

Güzel dilimiz Türkçemizde “insanlar yaşadıkça!..” şeklinde dile getirilen çok güzel ve çok anlamlı bir deyim vardır. Bu güzel deyim genellikle, eğer insanlar yaşamlarını sürdürmeye ve var olmaya devam ederlerse, o güne kadar hiç akıl edemedikleri ve hayalini bile kuramadıkları olaylara, olgulara ve değişim ve dönüşümlere tanık olabilirler düşüncesini ifade etmek için kullanılmaktadır. Son günlerde içinden geçtiğimiz süreçte yaşadığımız olaylar, içine düştüğümüz çalkantılar ve çözmek zorunda kaldığımız toplumsal sorunlar, ister istemez bu deyimi anımsatıyor. Toplum olarak hemen hemen her gün yeni ve değişik, inanılması, hatta hayal bile edilmesi güç olaylarla ve sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz. İnanılması güç siyasal nezaketsizliklere, açıklama ve tehditlere tanık oluyoruz. Böylesi gelişmeler nedeniyle yaşadığımız çeşitli sorunlarla baş edebilmekte zorlanıyoruz. Sorunun biri bitmeden bir ötekisi başlıyor. Toplumsal gündemimiz baş döndürücü bir hızla değişiyor. Deyim yerindeyse, sanki luna parktaki bir korku tünelinden geçiyor gibiyiz. Krizin biri bitmeden bir yenisi patlak veriyor. Kimisi doğal kimisi yapay gündemlerle boşu boşuna uğraşıp duruyoruz. Aslında, yaşamsal derecede önemli ve acil çözüm bekleyen pek çok toplumsal sorunumuz var. Bir yandan uzun yıllardan beri yüksek seyreden ve artık kronik hale gelen yüksek enflasyondan kaynaklanan ekonomik ve sosyal yıkımların üstesinden gelmeye çalışıyoruz. Öte yandan, işsizlik, yoksulluk, artan hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, ekonominin daralması, kapanan işyerleri, konkordato ve iflas dalgası, intiharların çoğalması, eğitimin ve tarımın neredeyse çökme noktasına gelmesi, hukuk sistemine duyulan güvenin azalması, suç oranlarının artması ve bunlar gibi daha pek çok toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunun ağır baskısı altında ayakta kalmak ve var olabilmek için didinip duruyoruz. Ne yazık ki, devasa boyutlara ulaşmış olan bu sorunların hiç birisine köklü çözümler üretilemiyor. Çözüm üretilemediği için bu sorunlar katlanarak büyümeye devam ediyor ve sürekli olarak geleceğe erteleniyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, zaman zaman dünyanın hiçbir ülkesinde kolay kolay rastlanması mümkün olamayacak şekilde yeraltı dünyasının karanlık ilişkileri ve kişileri; gündemi, siyaseti, medyayı ve ekonomiyi sarsacak biçimde birdenbire ortaya çıkıveriyorlar ve toplumsal gündemi allak bullak ediveren kimi girişim ve eylemleriyle kamuoyunun dikkatini başka yönlere çekiyorlar. Geçtiğimiz haftalarda da yine öyle oldu. Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birisini satın alan, adı sanı duyulmamış yeni yetme bir şirketler grubuna yapılan operasyonlar nedeniyle, bu holdingin uyuşturucu kaçakçılığı bağlantısına ilişkin haberler ve yine aynı şekilde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca başlatılan uyuşturucu soruşturması kapsamında, şarkıcı, oyuncu ve sosyal medya fenomenlerinden oluşan on dokuz ünlünün İstanbul İl Jandarma Komutanlığı’nca ifadelerinin ve saç ve kan örneklerinin alınmasına ilişkin haber ve görüntüler de yazılı ve görsel medyamıza sansasyonel, flaş haberler şeklinde yansıdı. Sözü edilen haberlerin yayımlandığı andan itibaren, az önce sıralamaya çalıştığım can yakıcı toplumsal gündem maddeleri adeta unutuldu ve ikinci plana itildi. Ve söz konusu bu haberler nedeniyle, Türkiye’nin uyuşturucu madde suçları ve sorunları çıkmazı bir kez daha gündeme gelmiş oldu. Aslında Türkiye’nin, bütün öteki sorunlarının yanında bir de çok önemli ve can yakıcı bir toplumsal ve ekonomik sorunu ve genel bir sağlık sorunu olarak uyuşturucu madde suçları ve sorunları olgusu da mevcuttur. Ancak bu sorun çoğunlukla halının altına süpürülmekte, görmezden gelinmekte ve üstü örtülü bir sorun olarak varlığını yer altında sürdürmektedir. Ne yazık ki bu sorun yeni ortaya çıkmış, güncel bir sorun veya gelip geçici, marazi bir moda akımı değildir. Uyuşturucu kullanımı ve bağımlılığı sorununun kökü çok derinlerdedir. Ve bu sorun varlığını, tahmin edilenlerden de çok daha eski zamanlardan beri sürdürmektedir. Türkiye’nin uyuşturucu madde kaçakçılığı ve madde bağımlılığı sorunları çeşitli uluslararası kuruluşların rapor ve belgelerine de olumsuz bir biçimde yansımıştır. Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INBC)’nun çeşitli Raporlarında, Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezi (EMCDDA)’nin hazırladığı Avrupa Uyuşturucu Raporlarında ve araştırma belgelerinde ve Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın hazırlamış olduğu çeşitli uyuşturucu raporlarında “Güney Amerika’dan sevk edilen uyuşturucu maddeler bakımından, Türkiye üzerinden Avrupa ve Asya’ya doğru yeni bir rota oluşturulduğu ve Türkiye’nin bu taşımacılıkta kilit ülke ve transit ülke haline geldiği” şeklinde

bazı bilgilere yer verildiği görülmektedir. Ne yazık ki, Türkiye’nin dünya tarafından bu şekilde algılanması ve tanınması; Türkiye adının, adları uyuşturucu madde üretimi ve kullanımıyla anılan ülkeler arasında Afganistan ve Kolombiya’dan sonra üçüncü sırada yer alması, ülkesini ve halkını seven her duyarlı yurttaş için başlı başına bir üzüntü kaynağı haline gelmiştir. Emniyet Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı istatistiklerine bakıldığında; Türkiye’de işlenen uyuşturucu madde satışı ve kullanımı suçlarında ciddi artışlar olduğu, uyuşturucu madde kullanma yaşının beş (5) ve on dört yaşlarına kadar düştüğü ve hatta atmış beş yaş üstü yurttaşlar arasında bile uyuşturucu madde kullanımının yaygınlaştığı ve uyuşturucu madde suçları nedeniyle cezaevinde yatan mahkum sayılarında ise ciddi artışlar olduğuna ilişkin sayısal verilere rastlanmaktadır. Bugün geldiğimiz noktada; uyuşturucu madde ticaretinin çok karlı bir iş olması, uyuşturucu maddelere çok kolay erişilebilmesi, uyuşturucu madde suçlarının takibinin yeterince yapılamaması, yeterli yaptırımların uygulanamaması ve toplumludaki çeşitli rol modeller tarafından uyuşturucu madde kullanımının özendirilmesi gibi nedenlerle uyuşturucu madde bağımlılığının giderek daha da yaygın hale geldiği gözlenmektedir. Gençliğimizi ve dolayısıyla bütün bir geleceğimizi tehlikeye düşüren bu toplumsal afet, abartısız olarak toplumda yaşayan herkesi ve hepimizi tehdit eder hale gelmiştir. Aile facialarına ve insanlık dramlarına neden olmaktadır. İşin bir başka ilginç yanı da uyuşturucu madde kullanma alışkanlığının kendisini daha çok dini referanslarla ifade eden, milliyetçi ve muhafazakâr siyasal iktidarlar döneminde artmış olmasıdır. Tekel maddelerine ve içkiye yapılan aşırı zamların da bu durumun ortaya çıkmasında rol oynadığı söylenebilir. Alışkın olduğu, yasal olarak kullanımı serbest olan maddelere kolaylıkla erişemeyen bazı kimselerin ucuz alternatiflere yönelme olasılıkları çok yüksektir. Böylelikle kaçak içki üretimi ve satışı ile uyuşturucu maddeler için yeni bir pazar ortamı oluşması gibi sakıncalı durumlar da söz konusu olabilmektedir. Burada konuya ilişkin olarak olumlu veya olumsuz daha pek çok şey söylenebilir. Ancak kesin olan bir gerçek vardır ki, o da Türkiye’nin mevcut sorunlarının üzerine ek olarak bir de bugün için çok ciddi boyutlara ulaşmış olan uyuşturucu madde kaçakçılığı ve uyuşturucu madde kullanımının yaygınlaşması sorununun varlığıdır. Bu toplumsal afetin de üstesinden gelebilmek için vakit geçirilmeden akılcı ve gerçekçi politikalar ve eylem planları hazırlanmalı ve uygulamaya konulmalıdır. Uyuşturucu madde suçları ve sorunlarıyla mücadelede tüm toplum kesimlerinin topyekûn olarak harekete geçirilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu mücadele bir devlet politikası haline getirilmelidir. Ancak unutulmamalıdır ki, madde bağımlılığıyla, uyuşturucu madde suçlarıyla ve sorunlarıyla mücadele etmek hepimiz ve herkes için temel bir insanlık ve yurttaşlık görevidir.

MEÜ E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL