6 Şubat… O karanlık günün üzerinden tam iki yıl geçti. O sabah, milyonlarca insanın hayatı bir anda altüst oldu. Kimi annesini, kimi evladını, kimi yuvasını kaybetti. Deprem sadece binaları değil, umutları da yıktı.
Bugün, aradan iki yıl geçmişken, tabloya baktığımızda içimiz acıyor. Evet, konutlar yapılıyor, teslim edilenler var ama hâlâ yüzde 55’lik bir kesim çadırda, karavanda, konteynerde yaşıyor. Kalabalık aileler, daracık alanlarda, sıcak bir evin huzurunu özleyerek hayatlarını sürdürüyor. İki yıl… İki koca kış! Bir anne düşünün, çocuklarını soğuktan korumak için yetersiz bir sobanın başında çaresizce bekliyor. Bir baba düşünün, ailesine güvenli bir yuva sağlayamadığı için geceleri başını yastığa koyamıyor.
Oysa biliyoruz ki, TOKİ Türkiye’nin her yerinde konut üretiyor. Peki neden bu üretimin önceliği deprem bölgesi değil? TOKİ, tüm gücünü bu 11 ile yönlendirse, şu an yüzde 55’i de evine kavuşmuş olmaz mıydı?
Bir felaket yaşandı ve devletin görevi, en hızlı şekilde yaraları sarmak olmalıydı. Ama iki yıl geçti ve hâlâ yarım kalan hayatlar var. Depremzedeler unutulmayı hak etmiyor. Onlara sıcak bir yuva vermek, en temel insan hakkıdır. Geçici barınma değil, kalıcı çözüm istiyorlar.
Artık binaların yükselmesini, çocukların o evlerde koşuşturmasını, ailelerin soba başında değil, sıcak yuvalarında oturmasını istiyoruz. Depremzedeler için daha kaç kış geçecek?
Siz ne dersiniz? Bu ülkenin imkanları gerçekten yetersiz mi, yoksa öncelikler mi yanlış belirleniyor?