“Yıldız Palas”lı Apart Parklar!

"..Yıllar öncesinden bildiğim bu bölgenin perişanlığını düşünürken, dalgınlıkla kapı girişinde dağılmış betona takılınca tuvalete uçarak giriş yapıyorum..."

Abone Ol

Tatil, insanım diyen herkesin hakkı…
Ama günümüz Türkiye’sinde yaşanan ekonomik kriz, geçim derdi, kira ve barınma sıkıntısı, işsizlik ve çocuk okutma telaşı; gençlerin, ailelerin, çalışanların ve köylülerin tatiline izin vermiyor. Ağır yaşam koşulları, bir avuç ultra zenginin dışında dar gelirlinin nefes almasını bile engelliyor.

Yoksul ve dar gelirlilere alternatif tatil imkânı sunmak, sosyal belediyeciliğe önem veren belediyelerin görevleri arasında olmalı. Belediyeler, sahillerinde kuracakları apart parkları tatil yapamayan halkın hizmetine sunmalı....

Eşim Deniz’i çocukların yanına İstanbul’a uğurladıktan sonra, ben de okuyucularıma “zenginlere inat alternatif tatil yapılabileceğini” göstermek için küçük bir maceraya çıktım. İlk durağım gece yarısına doğru ulaştığım, önceden bildiğim Aydıncık ilçesindeki Tabiat parkı. Ormana ait. Denizi harika... O da ne kapı kilitli? Akşam geçiş yasak!
Tabiat parkına girişin hemen yanında geçmişte harika kumsalı olan sahil epeyce büyük! Yolun kenarında araç ve karavanlar park edilmiş. Hemen aşağısında toprak alanda gelişi güzel kurulan çadırlar. Toprak bölgeye girişin yanında çöp bidonları, çevresinde siyah poşetler hepsinin ağzı bağlanmış...
Hemen yanından aşağı inerek kumsala ulaşılıyor. Arabamı çöp bidonundan biraz uzağa bir yere park edip, şezlongumu palmiye ağacının altına açıyorum. Bir yandan dalga sesini dinlerken bir yandan serinlemeye çalışıyorum...

Kumsalla toprak alanı ayıran kaldırıma altını vurarak yüksekten büyük bir gürültüyle kumsala uçan 4 çeker bir arazi pikap. İçinde 2 genç. Belli ki magandalar! Sürücünün yanındaki elinde cep telefonu; korkusuzluklarını sanal aleme taşıyacaklar! Deniz içinde suları yara, yara nasıl yol aldıklarını TİK TOK'laştırıyor! Az uzakta denize sıfır oturmuş birisi. Kadın mı erkek mi fark edilmiyor. Üzerine gelen aracın sürücüsüne telefonunun ışığını yakmış "ezecekler" korkusuyla hızla el sallıyor...
Sudan çıkan sanal alemin magandaları bu kez güzelim kumsala kurşun gibi girdiler. Dirif yapıyorlar. Yeterli bulamadılar; dön baba dön! Toz bulutu içinde kumda dairesel dönüşlerini bir yandan da kayda alıyorlar...
Hevesleri geçmiş olacak ki gösteriye son verdiler. Uçtukları kaldırımdan nasıl çıkacaklar diye merakla izliyorum! O noktada yüksek kaldırım taşlarının bazıları sökülmüş.
Bir iki deneme sonuçsun kalınca telekamereman arabadan inip bulduğu ve zorla taşıdığı büyük bir taşı yerleştiriyor. İkinci taşı ararken, Deve gibi sürücü aracından inip koşarak ileride gördüğü büyük kaya parçasını kapıp teker önüne bırakıyor. Bir iki deneme sonrası nihayet kumsalda kurtuldular...

Gece yarısını geçiyor. Motorların eksozlarından çıkan kulakların zarını yırtıcı gürültüleri de Aydıncık halkının kaderi...

Kalıp kalmamaya tereddüt ediyorum. Göz kapaklarım ağırlaştı. Arabamın yanına kampetimi kurdum. Sivri sinek ısırığı ile uyandığımda hava ağarmış, çadırlarda hareket yok. Tuvalete gidiyorum. Yıllar öncesinden bildiğim bu bölgenin perişanlığını düşünürken, dalgınlıkla kapı girişinde dağılmış betona ayağım takılınca tuvalete uçarak giriş yapıyorum. İnsanlarda ne kadar pis! Kullanacak yerleri kirli bırakmak hoşlarına gidiyor...
Dizimden sıcak sıcak akan kanı hissediyorum. Kolonyalı mendille kanı durdurmaya çalışıyorum. Burası ruhumu sıktı. Sabahın körü. Hemen yol alıyorum...

Aydıncık- Anamur gidişinde , Balıkçı Barınağı bitişiğinde yeni yapılmış bir park dikkatimi çekti. İçeri girdiğimde bambaşka bir manzara ile karşılaştım. Aynı anda her yeri sulanan çimlerin üzerinde gölge pergolalar, tepede oyun alanları, cafe, düzenli yollar, otopark…
İçim ısındı. Kampetimi kapıp denizi gören tarafa yürüyorum. Dev bir okaliptus ağacını gözüme kestirdim.
Sabah erkenden gelen belediye personeli çöpleri topluyor, tuvaletleri yıkıyordu. İşini ciddiyetle yapan bir görevlinin emeği bile insana güven veriyordu.
Görevine sadık efendi, kendi halinde. Büyükşehir Belediyesi personeli olduğunu söyledi. (Böyle bir park yaptırdığı için Başkan Seçer'i de tebrik ediyorum.) Herkesin kızdığı tuvalet magandalarından o da rahatsız. Kapılar çerçeveler her yapıldıktan sonra yeniden kırılıyor...



Üç gün boyunca bu parkta çadır kurmadan kaldım. Geceleri tek başıma olmama rağmen huzurluydum. Denize bakarken kendi kendime “işte yoksulun Yıldız Palas’ı bu” dedim. Çünkü burada, lüks otellere gerek kalmadan onurlu bir tatil mümkündü.

Yoksulun tatil yapabileceği çok sayıda apart parklar hemen hayata geçirilmeli. Bu alanlar korunmalı, geliştirilmelidir. Çünkü tatil, bu ülkede sadece zenginlerin değil; işçilerin, emeklilerin, gençlerin ve köylülerin de hakkıdır...