Pandemi döneminde, yüze yakın sanatçının intihar ettiği haberi, ne yazık ki, Dilber'in dansı kadar konuşulmadı...

Pandemi döneminde, yüze yakın sanatçının intihar ettiği haberi, ne yazık ki, Dilber'in dansı kadar konuşulmadı...
Müzik aletlerini satmak zorunda kalan, kirasını ödeyemeyen, ailesine bakamayan ve yarına dair umutları kalmayan birçok sanatçı, halen çok zor şartlar altında yaşam mücadelesi veriyor ama seslerini duyan yok.
Bir avuç insan hariç kimse gözümüzün önünde yok olan hayatlara nefes olmaya çalışmıyor ve sosyal medyadaki goy goy, yalan haber, iftira, küfür, hakaret, tehdit ve linç pirim yapmaya devam ediyor.
Sonra da herkes birbirine aynı soruyor.
"Biz neden böyle olduk?"
Canına sahip çıkmazsan, gün gelir, senin de canını çıkartırlar.
Neye şaşırıyorsun?

İSRAFİL PARLAK'I TANIR MIYDINIZ?

Kars’ta, Köprü Sokak’ta, mütevazi bir ev.
Günlerden Cuma.

Takvimler 17 Nisan 2020’yi gösteriyor.
Evin önünde bir kalabalık var. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, meraklılar, ekip otosu, ambulans...
Gürültünün içinde bir sessizlik, sessizliğin içinde bir çığlık, çığlığın içinde bir ceset var.Çocuklardan biri, ayağındaki naylon terlikleri sürüyerek, sokağın bir başından öbür başına koşuyor ve avazı çıktığı kadar bağırıyor:
„Tiyatroooocuuuuuuu Ölmüüüşşşşşşşş....Tiyarooooocuuuuuuu Ölmüüüşşşşşş...“

Pencereler, kapılar aralanıyor ama gözler ve kalpler kapalı. 

Telefon kameraları kayıtta.
Fotoğraf ve videolar çekilip, eşe dosta, sosyal medyaya gönderiliyor.
Ocaktaki yemek taşıyor.
Fırındaki börek yanıyor.
Bardaktaki çay soğuyor.
„Birbuçuk metrelik mesafeyi koruyun lan sayın sokak sakinleri.” anonsları duyuluyor.
Oysa insanlar uzun zamandır kilometrelerce uzak birbirlerine!
Tiyatrocunun ölü bedeni ambulansa taşınıyor. 
“Kesin koronadan ölmüştür” diyor, takma dişlerini evde unutan kadın.
Yanındaki adam daha da çok bilmiş.
“Yok sanmam” diyor “Tiyatrocu muymuş neymiş. Bunlar çok içerler. 
Kesin fazla içkiden gitmiştir.”
“Kalp krizi” diyen de var kalabalığın içinde “Zehirlenmiş.” diyen de.
Bu sırada taşınan cesedin ceket cebinden bir kimlik düşüyor yere.
Adı: İsrafil
Soyadı: Parlak
Ana Adı……..
Baba Adı...........
Ambulansın kapıları kapatılıyor.
Ve raporlara not düşülüyor
"ÖLÜM SEBEBİ: İNTİHAR“
İsrafil ömrünü sahnelere adamış bir tiyatro emekçisi.
Yıllar boyu yazmış, oynamış, yönetmiş. Sırtında dekor, kostüm, ordan oraya savrulmuş durmuş.
Gün olmuş alkışlarla doyurmuş karnını, gün olmuş açlığın koynunda sabahlamış.
Umut etmiş, düş kurmuş, inanmış, direnmiş, sevmiş, düşmüş, kalkmış, bir daha düşmüş, bir daha kalkmış, yine umut etmiş, yine düş kurmuş, yine inanmış, yine direnmiş...
Düşmüş,
Kalkmış,
Düşmüş,
Kalkmış,
Düşmüş,
Kalkamamış...........

Bilen bilir, ağır işçiliktir bu saydıklarım.
Yorar insanı, yıpratır, yaşlandırır.
İsrafil’in de kalbi yorulmuş.
Ben de şiirlere not düşüyorum.
„ÖLÜM SEBEBİ: İNSANSIZLIK!“

İsrafil 1999’larda Kars’ta, CHP’li Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu ve Osman Kavala’nın katkılarıyla kurulan Kars Sanat Merkezi’nin sanat yönetmenliği görevine getirilmiş.  İsrafil, zaten sanat aşığı bir adam, sıvamış kolları, başlamış ardı ardına güzel işler yapmaya. Yanındaki sanat emekçileriyle birlikte, tiyatro, bale, fotoğraf ve resim kursları başlatmış. 
Bir heyecan, bir mutluluk ki, sormayın gitsin. Dile kolay...
Belki de ilk defa İsrafil‘in "İşte şimdi oldu. Artık yalnız değilim.“ dediği anda, seçimler yapılıyor ve belediye yönetimi değişince icraat ne oluyor dersiniz?
Kars Sanat Merkezi’ni kapatmak!
İsrafil yıllar sonra yine düşüyor.
İşte bu düşüş de onun son düşüşü oluyor. Ne kadar çabalasa da, ayağa kalkamıyor.
Parasızlık, sanatsızlık, insansızlık derken İsrafil düştüğü yerde kalıyor.
Kars’ta, Köprü Sokak’ta, mütevazi bir ev.( Alıntı)
Saygılarımla...