''bazı kitaplar tarihe ayna tutar'' Stendhal

Lyman Tower Sargent,ütopyaçlık kavramını ‘’toplum tahayyülü, alternatif bir sosyal düzeni tasavvur etme’’ olarak açıklamaktadır.Ruth Levitas, ideale ulaşma arzusunu öne çıkararak ütopya'yı daha iyi bir dünya düzenine duyulan istek arzusu olarak tanımlar. Krishyan Kumar kavramı şu şekilde açıklamaktadır: ‘’Ütopya hem hiçbir yerdir (outopia) hem de iyi bir yerdir(eutopia). Mümkün olmayan ancak insanı bulmak için heves ettiği bir dünyada yaşamak’’. Fatima Vieira ise Ütopya'ya ilişkin gerçek toplumdan daha iyi olan ve esasında var olmayan bir toplumsal örgütlenme üzerine benimsediği spekülatif söylemi vurgulamaktadır. Gregory Claeys’e göre Ütopya, plütokrasiden kaçınma, eşitsizliği azaltma ve ortak kaynakların herkesin yararına olacak şekilde yönetilmesi anlamlarını içerisinde barındırmaktadır. Sargent'in ütopyacılık tanımı daha geniş bir çerçevede toplum tahayyül etmeyi ifade etmektedir. Bu anlamda kavram pozitif ya da negatif bir toplum düzenine işaret etmemektedir.(1)

İlk ütopik eserler geçmişteki Altın Çağ Arkadya gibi suretlerdir. Bunun yanında ütopyaların ortaya çıkmasından son derece önem taşıyan toplumsal ve siyasi dönemlerden biri olan Atik Çağ'ın aydınlanma döneminde Platon'un Devlet’i ütopya geleneğini etkilemiştir. 16. yüzyıla kadar ütopya yazını Orta Çağ'ın baskıcı ve bağımsız havasıyla sekteye uğramıştır. 16. yüzyılda ütopya tarihin en verimli zamanlarını yaşamıştır. Çünkü karanlık çağdan sıyrılan Avrupa yeniliklere sahne olmuştur ve bu yenilikler yaşam ve düşünce alanına farklı bakış açıları getirmiştir. Mor'un türe ismini kazandıran Ütopya isimli eserini bu dönemde yazması önemlidir. 17. yüzyılda ütopyaları bilime yaptıkları vurgu ve gelişim fikrinin aşılanması bağlamında önem taşımaktadır. Bunun yanında bir taraftan roman türünün gelişimiyle ütopya metinlerinde zenginleşme görülürken diğer taraftan yazarlar öykü biçimini terk ederek fikirlerini doğrudan bir ‘’düşün’’ kitabı olarak tutunmayı tercih etmişlerdir.18. yüzyılda sosyal ve siyasal alanlarda yoğunluk yaşanmıştır. Bu sebepten bu yüzyılda ütopyaların egemenliği görülür. 19. yüzyıl ütopya yazımı açısından kısır bir dönemdir. Bilim ve sanayideki hızlı ilerlemeler sayesinde oluşan tüketim toplumları ütopyalara

etkilidir.20. yüzyılda ise ütopya yazılımında değişiklikler içerir. Bu yüzyıla ütopyaların alt türü olan distopyalılar hakimdir.(2)

Buraya kadar çerçevesini çizmeye çalıştığımız ütopyanın tarihsel gelişiminden sonra distopya nedir sorusunun yanıtını bu perspektif bağlamında arayabiliriz.

Huzur, mutluluk ve ideal toplum üzerine kurulu ütopyaları oluşturan tarihsel süreci özetlersek;16.yüzyılda başlayan aydınlanma ve bilimin ilerlemesiyle artan insanın yükselişi 19.yüzyılın sonunda birinci dünya savaşıyla yerini yıkıma, çöküşe ve mutsuzluğa bırakmıştır. İnsanın kurtuluşu olan Aydınlama’nın sonuçları sorgulanmaya başlanmıştır bile. Bilimin ve aklın insanlığın geleceğini kurtaracağına olan inanç yerini karamsarlığa bırakır.

Dünyanın üzerine çöken kriz ve buhranlar distopik edebiyatın filizlenmesini de beraber getirir. Yevgeny Zamyatin’in We’si, Aldous Huxley'in Braw New World'u, Arthur Koestler'in Darkness at Noon’u ve George Olver'ın 1984'ü bu türe ait önemli eserlerdir.

Aldous Huxley,distopyayı ortaya çıkaran koşulları şu şekilde sıralar:Bolşevizm,Faşizm,enflasyon,çöküntü,Hitler,İkinci Dünya Savaşı,Avrupa’nın harabeye çevrilişi ve evrensel açlık dışındaki bütün nedenler.(3)

Distopya kelimesi Yunanca'da ‘’zor’’ ya da ‘’kötü’’ anlamına gelen bir örnek olan ‘’dys’’ ve yer anlamına gelen Yunanca ‘’topos’’ kelimesinin birlikte kullanımından meydan gelir.Ütopya insanı mutlu eden bir düş olarak algılanırsa, görülen kabus da distopya olarak adlandırılmalıdır.(4)

CESUR YENİ DÜNYA

20. yüzyıl önemli İngiliz düşünür ve yazarlarından olan Aldous Leonard Huxley, 1894 yılında İngiltere'nin edebiyat ve bilim açısından en zengin ailelerinden birinde dünyaya gelmiştir. Huxley, Darwin’in ateşli savunucularından ünlü biyolog Thomas Henry Huxley'in torunu, yine ünlü biyolog Sir Julian Huxley'in kardeşidir. Annesi şair ve edebiyat eleştirmeni Matthew Arnold'un yeğenidir ve o yıllarda kadınların pek okula gidememelerine rağmen Oxford'da iyi bir derece ile mezun olmuştur. Bunun yanında halası Victoria dönemi roman yazarından olan Humphrey Ward'dır. Ailenin bir tarafının bilim, diğer tarafının ise edebiyat

dünyasında olması, Huxley'in bilim ve edebiyatın harmanlandığı eserleri üzerinde etkili olmuştur.(5)

On sekiz bölümden oluşan Cesur Yeni Dünya’nın konusu F.S 632 yılında Londra’da geçer.Eser’de Margaret Atwood’un ayrıntılı bir sunuşu yer alır.

Atwood,eserin sunuşuna distopya eserleriyle ilgili şu bilgiyle başlar; 20. yüzyılın ikinci yarısında iki öngörülü kitap gölgesini düşürdü geleceğimize. Biri zalim, beyin yıkayan, totaliter bir devletin korkunç tasavvuruyla George Orwell'ın 1949'da yazdığı 1984'tü,Büyük Birader’i, düşünce suçunu, YeniKonuş’u, bellek deliğini, Sevgi Bakanlığı adlı işkence sarayını ve insanlığın yüzüne sonsuza dek basan bir çizmenin cesaret kırıcı manzarasını bize veren kitap. Diğeriyse Aldous Huxley'nin farklı ve daha yumuşak bir totalitarizm şeklini sunduğu Cesur Yeni Dünya’ydı (1932); refah'ın gaddarlıkla değil de mühendislikle, şişelerde büyütülen bebeklerle, hipnoz üzerinden iknayla, üretim çarkının tekerleklerini sürekli döndüren sınırsız tüketimle, yönetimlerdekiler tarafından dağıtılan cinsel hüsranı ortadan kaldıran rastgele birlikteliklerle, oldukça zeki bir idari sınıf ile basit işlerini sevecek şekilde programlanmış, yarım akıllı işçilerin oluşturduğu alt grup arasına değişen, önceden belirlenmiş bir kast sistemi ile ve somayla,yani hiçbir yan etkisi olmaksızın anında mutluluk veren bir ilaçla elde edildiği bir totalitarizm.

Huxley romanın adını Shakpeare’in Fırtına adlı oyundan alır. Böylesi önemli bir kült eser adının neden Shakpeare’in dünyasından esinlendiği konusu önemli ve üzerinde durmamızı gerektirir.

Fırtına, Perikles, Cymbeline ve Kış Masalı ile birlikte Shakespeare'in romences olarak adlandırılan son dönem oyunları arasına yer alır. Doğaüstü unsurların gizemli kişilerin yer aldığı romance’lar da gerçek yaşamda rastlanması mümkün olmayan olağanüstü durumlar ve heyecan verici romantik serüvenler işlenir. Uzmanlar, romance’ların gerçeklerden kopuk bu havası dışında belirgin bazı ortak özellikler bulmakta ve bu oyunları traji-komedya olarak değerlendirmektedirler.‘’Dört oyunda da soylu ailelerin ya da sevgililerin doğal bir hareket veya insanlarca düzenlenmiş bir tuzak nedeniyle birbirlerinden ayrı düşmeleri anlatılır’’.(6)

Danslarla, pandomimalarla, müzikle, şarkılarla bezenmiş, masalamsı bir öyküye dayanan bu oyunlar içerdikleri ilişkiler bağlamında uzlaşma oyunları olarak da

adlandırılmaktadır. ‘’Bu oyunlarda tragedyalara özgü çok acıklı ve üzücü olaylarla karşılaşıldıktan, çok derin acılar çekildikten sonra her şey güzel olur, her şey iyi biter. Kötüleri kesin bir yayıncıya uğrar, iyiler tam bir mutluluğa varır. Ölü sanılanların mücize kabiliğinde yaşadıkları anlaşılır. Bebekliklerinde yitirilen evlatlar, yetişkin genç kızlar ve delikanlılar olarak annelerinin babalarının karşısına çıkar. Fırtınalarda ayrılan aileler birbirine kavuşur, yıllarca dargın olanlar barışır’’.(7)

Shakespeare’in oyunlarının merkezinde olan anlam örgüsü,Fırtına’da da olduğu gibi, temel olarak mevcut toplumsal düzenin/statükonun sarsılması ile ortaya çıkan kargaşa,çöküş ve buhranlardır.Cesur Yeni Dünya kitabının yazıldığı yıllar da,yine aynı şekilde dünya için yıkımın ve huzursuzluğun hakim olduğu yıllardı.Bu karanlık dönem Huxley'i bu kitabı yazmaya itmiştir.

Huxley romanı yazarken kafasında kurduğu kâbus gibi bir gelecekten başka şeyler düşünmekteydi. Huxley'e göre Birinci Dünya Savaşı'nın en kötü sonuçlarından biri ABD'nin dünya egemenliğinin kaçınılmaz bir şekilde hızlanışıydı. Huxley, ‘’ABD'nin geleceği dünyanın geleceğidir’’ yollu mahsun kehanetini 1920'lerde birkaç yılda daha dile getirmişti ve kocaman gökdelenleri, dolar ekonomisi, gençlik kültü, duygusal filmleri, seks hormonlu sakızları, her yerde hazır ve nazır fermuarları ve feryat eden saksafonlarıyla dünya devletinin ilk önce Amerika yaşama biçiminin küresel yayılışına bir yergi olarak düşünüldüğü açıktı.(8)

İşte Huxley’de İkinci Dünya Savaşı’ın dehşetlerinin ve Hitler’in Avrupa’yı ateşe attığı zamanın çöküş ruhunu Cesur Yeni Dünya’da anlatarak tarihe benzersiz bir distopik eser bırakır.

19.yüzyılı nasıl anlatırsın diye sorsalar, hiç düşünmeden Cesur Yeni Dünya’yı anlatırdım.

Çünkü Stenhal’ın söylediği gibi;’’bazı kitaplar tarihe ayna tutar’’

(1) Atasoy E, Gaziantep Ünv.2020

(2) Volkan Düzgün.2011

(3) Huxley.C.Y.Dünya.İthaki Yay. S.24

(4) Volkan Düzgün.2011

(5) Volkan Düzgün.2011

(6) Akıncı U. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi YEDİ

(7) Akıncı U. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi YEDİ

(8) K.Hülya.Türkiye Siyaset Bilimi Dergisi 2019.Sayı 2