30 Eylül 2024 tarihli köşe yazım “NASIL BİR ANAYASA? O İTTİFAK NASIL BİR ANAYASA İSTİYOR?” başlığıyla yayımlanmıştı. Köşe yazımda 1 Ekim Salı Günü TBMM’nin yeni Yasama Dönemine başlayacağını, Meclisin açılmasıyla birlikte Anayasa değişikliği ile ilgili konuların Parti Gruplarında tartışılarak, gündemdeki yerini alacağını ifade etmiştim. Nitekim HÜDAPAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun daha Meclis açılmadan Anayasanın ilk 3 Maddesini güvence altına alan 4. Maddesinin yürürlükten kaldırılmasıyla ilgili yaptığı çıkışla başlayan tartışmalar TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un 3. Maddeyle ilgili açıklamaları sonrasında yeni bir boyut kazandı. Anayasanın 3. Maddesinde Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı 'İstiklal Marşı'dır. Başkenti Ankara’dır." Hükmü yer almaktadır. Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez 3. Maddesi için Numan Kurtuluş yaptığı açıklamada "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü" tabirinin de değişmesi gerektiğini söyleyerek, "Devletin ülkesi olmaz. Devletin milleti olmaz. Bu metin, 'Milletin devleti ve ülkelisiyle bölünmez bütünlüğü' şeklinde ifade edilmelidir. Bu seçkinci, devletçi anlayışın da yeni anayasada milletin gücü üzerine yükselen bir devlet anlayışıyla yeniden ele alınmasının önemli olduğunu düşünüyorum" dedi. Kurtulmuş’un sözlerine en sert tepki MHP Lideri Devlet Bahçeli’den geldi. Bahçeli, Numan Kurtulmuş’un Anayasanın 3. Maddesi ile ilgili sözlerine tepki göstererek, ”su katılmamış bölücü” ifadesini kullandı. Ayrıca Anayasanın ilk 4 Maddesiyle ilgili olarak, “Anayasanın ilk dört maddesiyle meselesi olanların Türkiye Cumhuriyeti ile meselesi vardır ve bizim de onlarla görülecek hesabımız olacaktır. Anayasa’nın ilk 4 maddesi her türlü tartışmanın ve arayışın dışındadır. Çünkü ilk 4 madde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş kilidi, kurucu kimliği, varlık ve birlik simgesidir.” olduğunu ifade etti. Bahçeli, Anayasanın ilk 4 maddesi ile ilgili beyanıyla gerek HÜDAPAR Genel Başkanının ve gerekse de Numan Kurtuluş’un görüşlerine itibar etmediğini böylece açıklamış oldu. Sayın Cumhurbaşkanı ise Anayasanın ilk 4 maddesiyle ilgili partilerinin ve Cumhur İttifakı'nın herhangi sorununun olmadığını, ilk 4 madde üzerinden yapılan tartışmaların sürece katkısı olmayacağını belirten bir açıklama yaptı.
Sayın Cumhurbaşkanının ilk 4 maddeyle sorunumuz yok ifadesi ve Bahçelinin “su katılmamış bölücü” diyerek sert tepki vermesi sonrasında Anayasanın 3.maddesinin değiştirilmesi ile ilgili teklifte bulunan Numan Kurtuluş bu açıklamalarından dolayı bir hayli zor durumda kaldı. İstifası istenen Kurtulmuş ise bu konuda suskunluğunu koruyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel ise bu tartışmalar öncesinde "Mevcut anayasaya uysunlar, yeni anayasayı gelip konuşsunlar. Can Atalay içeride, Gezi'den arkadaşlarımız içeride. AİHM kararlarına uymuyorlar. Anayasa Mahkemesini tanımıyorlar, Anayasa Mahkemesini kapatacağız' diyorlar. Sonra dönüyorlar gelip 'Yeni anayasa yapalım.' diyorlar. Önce Mevcut Anayasaya uyun." Görüşünü beyan etmişti. Özel, Anayasa tartışmalarının bugünlerde odak noktasında olan ilk 4 maddesiyle ilişkin ise “Anayasanın ilk 4 maddesini tartıştırmayız.” diyerek bu konudaki net tavırlarını ortaya koydu. AKP’nin Anayasa değişikliğini, ya da yeni anayasa yapılmasını gündeme getirerek, bu konuyu tartışmaya açmasının başlıca nedeni Cumhurbaşkanının seçilmesi ile ilgili Anayasanın 101. Maddesinde yer alan 2 dönem seçilebilme kuralını değiştirerek, Sayın Cumhurbaşkanının 2028 de de tekrar aday olmasının önünü açmak mı olacaktır. Kulislerde yapılan yorumlar değişimin bunun için yapılacağı üzerinedir. Zira, Sayın Cumhurbaşkanının “Anayasanın ilk 4 maddesiyle bir sorunumuz yok” beyanı sonrasında, AKP’nin hangi maddelerin değiştirilmesinin talep edeceğinin Kamuoyuna açıklanmasını CHP bu amaçla ısrarla istemeli ve gerçek niyetin ne olduğunun açıklığa kavuşmasını sağlamalıdır. Öncelikle Partiler arası görüşmeler yapılmadan Cumhur ittifakının talepleri netleşerek Kamuoyuna açıklanmalı, sonrasında görüşmelere başlanmalıdır. Anayasa değişikliğinin Mecliste kabul edilebilmesi için 401, referanduma götürülebilmesi için ise 360 kabul oyu alması gerekmektedir. Cumhur İttifakı bileşenleri olan AKP+MHP+HÜDAPAR ve DSP’nin Mecliste 321 sandalyesi bulunuyor. Halkın % 70’nin ekonomi, % 30’unun ise sığınmacılar, adaletsizlik, eğitim, ilkokul çağındaki çocuklara kadar uzanan uyuşturucu kullanımı ve asayiş ile son günlerde gündeme gelen gıda güvenliği sorunları varken, bu koşullarda referanduma ya da erken seçime gitmek Cumhur İttifakı açısından göze alınabilecek bir durum olarak gözükmemektedir. Bu nedenle AKP ve MHP yaşanmakta olan ağır ekonomik koşullar ve onca sorun varken Anayasa değişikliğini referanduma götürmeyi göze alması zor görünmektedir. Çünkü bu riski göze alarak referanduma gitmek ve sonucunda Yerel Seçimlerdeki gibi kaybederek, hüsrana uğramak Cumhur İttifakı bileşenleri olan AKP ve MHP için telafisi olanaksız sonuçlar doğurabilecektir. Bu nedenle Cumhur İttifakı, yapılmak istenilen değişikliklerin Meclisten 401 oy alarak geçmesini tercih edecektir. Bunun için de Bahçeli tarafından DEM Parti ile sıcak temas kurulmuş, bu temasa paralel olarak yeni bir çözüm süreci de konuşulmaya, gündeme getirilmeye başlanmıştır. DEM Partinin Mecliste 57 sandalyesi bulunmaktadır. Cumhur İttifakı Anayasa değişikliği için DEM Partiyi yanına alsa dahi ulaşabileceği sandalye sayısı 378’e olacaktır. Sonuçta bu sayıda Anayasa değişikliğinin Meclisten geçmesi için yeterli olmayacaktır. Bu durumda Gelecek Partisini de içerisinde barındıran Saadet Partisi ile Deva Partisinin desteklerine ihtiyaç duyulacaktır. Bu 2 Partinin Meclisteki Milletvekili sayısı ise 35’dir. Bu 2 partinin yeni anayasa ya da anayasa değişikliğine destek verebilmek için çok büyük tavizler koparmadan yeşil ışık yakacaklarını beklemek ise hayalcilik olacaktır. Zira, gerek Saadet, gerek Gelecek ve gerekse de Deva Partileri AKP içerisinden koparak, kurulan Partilerdir. Eğer birlikte hareket edecekler ve AKP’yi destekleyecekler ise neden ayrı parti kurarak, yollarına AKP’den bağımsız olarak devam etmektedirler. Bu nedenle bu pilav daha çok su kaldıracak gibi görünüyor. Bunu da bekleyip, göreceğiz.
YENİ, YENİDEN AÇILIM SÜRECİ Mİ BAŞLIYOR.
Aslında her şey TBMM’nin 1 Ekim Salı günü açılışında MHP Lideri Devlet Bahçeli, DEM Parti sıralarına giderek, DEM Partili Milletvekilleri ile tokalaşmasıyla başladı. Aynı gün sabah saatlerindeki grup toplantısında DEM Parti ile ilgili eleştirilerde bulunan Bahçeli’nin Mecliste DEM Partili Milletvekilleri ile tokalaşması ise bir anda yeni bir çözüm süreci başlıyor olarak yorumlandı. Bu konuda yapılan yorumların üzerine ise Devlet Bahçeli, uzattığı elin samimi ve iyi niyetli bir el olduğunu, Türkiye’de birleşebilmek, Türk Milletinde kenetlenebilmek için uzatıldığını, bu elin yanlış yorumlanmasını asla affetmeyeceğini belirterek, DEM Parti’nin aklını başına almasını, uzattığı elin sabote edilmemesini, günlerdir uzattığı elden farklı sonuçlar çıkarıp uyduruk yorumlar yapanların da elbette yanılgının ve yanlışın pençesine düşmüş olacaklarını ifade etti. Bahçeli, bu açıklamasında Öcalan’a da terörün bittiğini ve PKK’nın tasfiye edildiği açıklamasını yapma çağrısında bulundu. Bu çağrıya karşılık DEM Parti’de öncelikle Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılmasını talep etti. DEM Parti ile sıcak temas kuran herkesi ve her Partiyi demlenmekle itham eden Bahçeli’nin bu açıklamaları daha çok tartışılacak gibi görünüyor. Bahçeli’nin DEM Parti ile sıcak temasının yeni bir çözüm süreci mi başlıyor tartışmalarının odak noktasında ise yeni anayasa ya da anayasa değişikliği taleplerine destek istemek için yapıldığı da konuşulanlar arasında yer alıyor. Yeni bir çözüm süreci ile ilgili olarak AKP Genel Başkan Vekili Efkan Ala ise masalarında, gündemlerinde böyle bir konunun olmadığını ifade ederken, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum ise değişen bir şey olmadığını, çözüm sürecinin olmayacağını, olamayacağını ifade ediyor.
Bunu da her zamanki gibi bekleyip göreceğiz. Zira gerek Anayasa ve gerekse de çözüm süreci konuları önümüzdeki günlerde de gündemin ilk sıralarında yer alacak gibi görünüyor.
Bugünkü yazımda anayasa değişikliği ve çözüm süreci konularına biraz uzunca değindiğimden dolayı gerek Mersin Stadyumuna ATATÜRK adının verilmesi için Mersin Milletvekillerine yaptığım çağrıya ve gerekse de her yazımın sonunda Mersin Büyükşehir Belediyesinden beklediğim ahde vefa taleplerimle ilgili konulara yer veremiyorum.
Ancak yazımı son günlerde taklit ve tağşiş ürünlerle ilgili gıda teröründen dolayı ilgimi çeken bir haberle bitirmek istiyorum.
AT, EŞEK VE DOMUZ ETİ İTHALATINA GÜMRÜK MUAFİYETİ
Son günlerde taklit ve tağşiş ürünler ve bunları imal eden firmalar Kamuoyuna açıklanıyor. Bu açıklamalarda en dikkat çeken husus ise bir çok üründe domuz etinin kullanılıyor olması. Türkiye günlerdir tanınan dev firmaların halka sattığı gıda ürünlerinde tespit edilen at, eşek ve domuz etlerinin ifşasıyla şoke olurken, Tarım yapacağız diye binlerce dönüm arazi kiralanan Sudan ile Türkiye arasında yapılan Ticaret ve Ekonomik Ortaklık Anlaşması kapsamında, Sudan'dan ithal edilecek 500 ton at, eşek ve domuz eti için yüzde 100 gümrük indirimi uygulanacağı kararı TBMM’de alındı. Hadi afiyet olsun.