Ülkemiz, belki de tarihinin en zorlu süreçlerinden birisinden geçiyor. Orta ve dar gelirli geniş halk yığınları, artan hayat pahalılığı, yükselen enflasyon, işsizlik, toplumsal şiddet, kadın cinayetleri ve intiharlar gibi güncel ekonomik ve sosyal sorunların ağır baskısı altında zorlu bir yaşam mücadelesini sürdürüyorlar. Aynı şekilde dışta, uluslararası diplomatik sorunların ve içte de sağlık, eğitim, adalet, güvenlik ve sosyal güvenlik gibi temel kamusal ihtiyaçların karşılanmasında ortaya çıkan zorlukların üstesinden gelebilmek için didinip duruyorlar. Üstüne üstlük kamuoyumuz bir de mantık ve vicdan sınırlarını zorlayan inanılmaz boyutlardaki yolsuzluk haberleri, siyasi suikastler ve mafyatik skandallarla çalkalanıyor. Ne yazık ki, siyasal sistemde meydana gelen tıkanmalar nedeniyle siyasal iktidar, ortaya çıkmış olan bu sorunlara toplumun büyük bir kesimini tatmin edebilecek, köklü, etkili ve kalıcı çözümler üretemiyor. Bu durum karşısında bazı duyarlı yurttaşlar ve halkçı aydınlar, ülkemizde bir erken seçim yapılmasını ve halktan yetki ve güvenoyu almış yeni ve zinde bir siyasal iktidarın iş başına gelmesini kaçınılmaz bir çözüm yolu olarak görüyorlar. Bu nedenle, 2022 yılının hemen hemen tamamı erken seçim taleplerinin dile getirilmesiyle ve erken seçim tartışmalarıyla geçti. Bu seçim konusu, ülkemizde öyle bir konudur ki, kamuoyunda bir kez tartışılmaya başlandı mı artık bir daha seçimler yapılıncaya kadar da gündemden düşmez. Nitekim içerisinde yaşadığımız şu günlerde de aynen öyle oldu. 2023 yılının başlamasıyla birlikte ülkemizde adeta adı konulmamış ve resmi tarihi henüz belirlenmemiş bir seçim süreci başladı. Eskilerin deyimiyle seçim sathı mailine girildi. Ve ülkemiz adeta bir seçim havasına girdi. Ancak geliniz görünüz ki, bizim siyasetçilerimize erken seçim kararı aldırmak oldukça zordur. Hele iktidar mensupları ve seçilmiş milletvekili olarak Mecliste bulunan milletvekilleri seçime gitmeyi hiç istemezler. Çünkü yapılacak olan seçimler sonucunda eldeki iktidarı ve imkanları kaybetmek, gidip te gelmemek, gelip te görmemek tehlikesi de vardır. Buna karşılık yeni aday olmaya hevesli siyasetçilerimiz ise seçimin bir an önce yapılmasını isterler. Şimdi geldiğimiz noktada muhalefet bloğunu oluşturan Millet İttifakına mensup parti yöneticilerinin tamamı mümkün olan en kısa sürede bir erken seçim yapılmasını istiyorlar. Buna karşılık iktidar bloğunu oluşturan Cumhur İttifakına mensup partilerin liderleri, başta AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise çeşitli vesilelerle yaptıkları açıklamalarda, seçimin 2023 yılında normal süresinde yapılacağını dile getiriyorlar. Tabii bütün bu açıklamalar bir seçim taktiği olarak algılanıyor ve öyle de değerlendiriliyor. Nitekim AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta yaptığı bir konuşmada seçimlere 5 ay kaldığını belirterek adeta Mayıs ayını işaret etti. 6’lı Masa liderleri ise ortak seçim programını 30 Ocak’ta açıklayacaklarını duyurdular. Bütün bu gelişmeler, siyaset sahnemizin tam ortasına büyükçe bir satranç masasının kurulduğunu ve siyasi liderlerimiz arasında çok yönlü bir erken seçim satrancının oynanmaya başlandığını göstermektedir. Her biri birbirinden deneyimli ve mahir politikacılarımız oyun masasına oturduğuna göre, bundan sonra siyasi parti liderlerimiz arasında seçime yönelik olarak oynanan siyasi ayak oyunlarını, siyasi manevraları, stratejik ve taktik hamleleri ve siyasi atraksiyonları epeyce bir süre daha izlemek zorunda kalacağız demektir. Bizim siyasi tarihimizde seçimlerin yapılmaya başlandığı 1876 yılından bugüne kadar yapılmış olan seçimlerin hiç birisi, olağan süresinde ve normal koşullarda yapılamamıştır. Çok ilginçtir, bugüne kadar gelmiş geçmiş yapılan seçimlerin tamamından önce siyasal iktidarlar, seçim yasalarında çeşitli değişiklikler yapmışlardır. I. Meşrutiyet, II. Meşrutiyet ve TBMM’nin 1920 ve 1923 seçimlerinde çift dereceli seçim sistemi uygulanıyordu. Bu seçimlerde kadınlar ve tapuda kayıtlı gayrimenkulü olmayan erkek vatandaşlar da oy kullanamıyorlardı. Türkiye’de ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alt yapısı hazırlanmadan demokrasiye geçilmiştir. Demokrasi, sadece seçim sandığından ibaret bir yönetim şekliymiş gibi bir algı yerleştirilmeye çalışılmıştır. Siyasal iktidarlar seçimle belirlendiği için oy kapma yarışı her şeyin önüne geçmiştir. Siyasi parti yöneticilerimize, seçim kazanmak uğrunda her yolun mubah sayıldığı bir anlayış hâkim olmuştur. Kamusal hizmetin, özveri, saygınlık ve siyasal etik boyutları ikinci plana itilmiş ve göz ardı edilmiştir. 2002 seçimleriyle başlayıp yaklaşık olarak 21 yıldır devam eden AKP iktidarları döneminde 14 seçim yapılmıştır. Bu da demek oluyor ki, ortalama olarak her bir buçuk yılda bir seçime gidilmiştir. Bu kadar çok seçim yapılmasının ülke ekonomisine yüklediği faturanın bedeli çok ağır olmuştur. Toplum, yorulmuş, bezmiş, siyaset kurumuna ve siyasetçiye olan güvenini yitirmiştir. AKP İktidarlarının, yapılacak seçimlerde devletin tüm imkânlarını seçim kazanmak uğrunda kullanmak ve kendisi için en uygun zamanda seçim yapmak gibi bir tutum geliştirdiği gözlenmektedir. Yapılacak olan seçimlerin zamanlaması ve yöntemleri öyle bir ustalıkla hazırlanmaktadır ki, muhalefetin de halkın da iki ayağı bir pabuca sokularak her şeyin bir oldubitti içinde sonuçlandırılacağı bir sistem oturtulmak istenmektedir. İktidar bloğu tarafından bu sefer de yine aynı şekilde, oldubittiye getirilebilecek bir seçimin hazırlıkları yapılmakta ve koşullar bunun için uygun hale getirilmeye çalışılmaktadır. Bunun için kesenin ağzı açılmış, asgari ücret, memur maaş zamları ve emekli maaş artışları yüksek tutulmuştur. Konut kredi faizleri düşürülmüştür. Sırada daha pek çok seçim vaadi beklemektedir. Piyasaya adeta para pompalanarak piyasada yapay bir canlanma yaratılmak istenmektedir. Ancak şunun şurası hiç unutulmamalıdır ki, bizim ülkemizde Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapıldığı 1923 yılından bugüne kadar yapılan tüm Cumhurbaşkanlığı seçimleri hep sancılı, tartışmalı ve çalkantılı olmuştur. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi yöntemine geçilmesi de bu sakıncaları ortadan kaldırmamış hatta daha da arttırmıştır. Bu nedenle 2023 seçimleri için seçim rüzgarlarının estiği şu günlerde de sancılı bir sürece girilmiştir. Anayasanın açık hükmüne rağmen AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 3. Kez aday olacağını açıklaması, seçimler üzerinde bitmeyen bir meşruiyet tartışmasını başlatacakmış gibi görünmektedir. Daha sürecin başında, sandık güvenliğinin nasıl sağlanacağı konusu üzerindeki tereddütler ise başlı başına üzerinde durulması gereken çok önemli bir konudur. Seçimlerin yapılmasına şunun şurasında 5 ay gibi kısa bir süre kalmıştır. Kanaatimce, eğer olağanüstü bir değişiklik olmazsa, öne çekilmiş genel genel seçimler, çok büyük olasılıkla 14 Mayıs 2023 Pazar günü yapılacaktır. Yapılan tüm hazırlıklar bunu göstermektedir. Peki, seçim sonucunda ne mi olacaktır? Sevelim sevmeyelim, beğenelim beğenmeyelim bir dönem Türk siyasal yaşamına damgasını vurmuş olan ünlü siyaset ve devlet adamı Süleyman Demirel’in siyasi tarihimize geçmiş olan çok meşhur bir sözü vardır. Artık bir özdeyiş haline gelmiş olan bu sözünde Demirel “boş tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur.” Demektedir. Geçmişte toplumca yaşanmış olduğumuz siyasal ve toplumsal deneyimlerimiz de bu sözün doğruluğunu teyit eder niteliktedir. Kapitalist ekonomik ilişkilerin egemen olduğu toplumlarda siyasal sistemin ya da siyasal iktidarların değişmesine karar verenler ve çok büyük oranda bu değişimin gerçekleşmesine etki edenler; uluslararası sermeye çevreleri, yerli sermayedarlar, sanayiciler, iş adamları, büyük toprak ağaları, büyük gayrı menkul sahipleri ve rantiye kesimleridir. Bu kesimler, artık uygulanan ekonomik politikalardan zarar görmeye başladıkları kanaatine vardıkları için AKP iktidarıyla olan bağlarını kesmek üzeredirler. Bütün bunlara ek olarak günümüzde orta sınıflar ve halkımız, büyük bir geçim sıkıntısı çekmektedir. Bu da göstermektedir ki yapılacak olan seçimlerin sonucunu yaşanan bu tür gelişmeler ve çekilen bu ekonomik zorluklar belirleyecektir. Bütün bunların sonucunda bugün itibariyle halkımız, büyük bir olgunlukla ve tamamen demokratik yol ve yöntemlerle 21 yıllık AKP iktidarına son verecekmiş, onu 2. Parti konumuna getirecekmiş ve kodlarına daha uygun olan “parlamenter demokratik sisteme” geri dönecekmiş gibi görünmektedir. Şimdilik, sabırla beklemekten ve olayların nasıl gelişeceğini gözlemekten başkaca bir seçeneğimiz bulunmamaktadır.

MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL