Seçim süreci başladığında çetele tutularak adeta iple çekilen ve sanki hiç bitmeyecekmiş gibi görülen yerel seçim hengamesi de nihayet bitti.

Seçim süreci başladığında çetele tutularak adeta iple çekilen ve sanki hiç bitmeyecekmiş gibi görülen yerel seçim hengamesi de nihayet bitti. 31 Mart günü akşamı televizyonlarımızın başına geçtik ve seçim kurullarından gelen sonuçları, tıpkı heyecanlı bir futbol maçı ya da gerilimli bir film izler gibi izlemeye başladık. Gece yarısına doğru, kesin olmayan seçim sonuçları hemen hemen belli olmaya başladı. Bu sonuçlara göre kimilerimiz sevindik ve kimilerimiz ise çeşitli hayal kırıklıkları yaşayarak üzüldük. Ve çeşitli şaşkınlıklar yaşadık. Bizde artık adeta bir gelenek haline gelmiştir. Seçimlerden önce seçim toto oynayarak seçim sonuçlarını tahmin etmeye ve hangi partinin ya da hangi adayların kazanacağını öngörmeye çalışırız. Seçim sonuçlandığında ise, çeşitli yorumlar yaparak seçmenin nasıl bir mesaj verdiğini anlamaya ve değerlendirmeye çalışırız. Hele son yıllarda televizyonlarımızın adeta kadrolu ve hiç değişmeyen ve her konuda uzman(!) birtakım konuşmacıları ve çok sayıda araştırma şirketleri bu konuda ahkam kesmeye başladılar. Bütün bu fantastik tartışmaların ayrıntısına girmeden en sonda söyleyeceğimiz sözü en başta söyleyecek olursak; 31 Mart Yerel Seçimlerinin tartışmasız galibi CHP olmuştur. Ve bu süreçteki en başarısız sonuçları ise, İYİ Parti almıştır. Tabii bu sonuçlar çoğu yorumcu ve araştırmacıya göre büyük bir sürpriz olmuştur. Ancak olayı yanlı ve taraflı olarak değil de gerçekten objektif bir şekilde bilimsel bakış açısıyla değerlendirenler öngörülerinde yine yanılmamışlar ve ortaya çıkan tabloyu günler hatta aylar öncesinden haber vermişlerdir. Bu köşeyi sürekli olarak okuyan okuyucularımızın gayet iyi bildikleri gibi, naçizane bu satırların yazarının “Ben daha önce şöyle yazmıştım, şöyle söylemiştim. İşte bakınız yine haklı çıktım” gibi bir tarzı ve söylemi söz konusu değildir. Ancak doğru tahminde bulunanlara bir örnek verecek olursak; naçizane bu satırların yazarı yaklaşık olarak 25 gün önce yayımlanan “Seçim süreci nasıl şekilleniyor” başlıklı makalesinin son paragrafında: “…Ancak bugünden görünen odur ki, İstanbul’da Ekrem İmamoğlu, Ankara’da Mansur Yavaş ve Mersin’de ise Vahap Seçer rüzgarları esmektedir. Bu rüzgâr, dalga etkisiyle tüm ülkeyi de etkilemektedir. Yani seçim sürecinin yönü değişmiştir. Şimdi esen rüzgarlar, muhalefetin, özellikle de CHP’nin yelkenlerini doldurmaktadır. Bu nedenle 31 Mart seçimleri büyük sürprizlere gebedir. Bu sürpriz bazı partiler için iyi, bazı partiler için ise kötü olacaktır. Ancak şimdiden söylememiz gerekirse; bütün beklenti ve tahminlerin aksine Cumhur İttifakı Partilerini çok kötü bir sonuç ve çok kötü bir sürpriz beklemektedir. Bu arada şu ayrıntının da hiç unutulmaması gerekir ki, seçimlerde öteki partilerden CHP’ye yönelecek olan tepki oyları, iktidar üzerinde acı bir fren etkisi yapacak ve kaçınılmaz olarak milletvekili genel seçimlerinin erkene alınması tartışmalarını da gündeme taşıyacaktır…” Saptamasını yaparak adeta bugün ortaya çıkan tabloyu olduğu gibi gözler önüne sermiştir. Demek ki ortaya çıkan sonuç doğru öngörülerde bulunanlar için hiç de sürpriz olmamıştır. Seçimlerin üzerinden henüz birkaç gün geçmiştir. Çoğu il ve ilçede itirazlar yapılmış, YSK tarafından seçimlerin kesin sonuçları henüz açıklanmamıştır. Van’da seçimleri büyük bir oy farkıyla Kazanan DEM Partili Abdullah Zeydan’ın seçilme yeterliliği olmadığı gerekçesiyle mazbatası iptal edilmiş. Ve mazbata en yüksek oyu ikinci sırada alan AK Parti adayı Abdulahat Arvas’a verilmiştir. İstanbul Gaziosmanpaşa’da ise tüm oyların yeniden sayılmasına karar verilmiştir. Bu kararlar demokratik çevreler tarafından tepkiyle karşılanmış ve çeşitli gerilimlere neden olmuştur. Seçim süreci ve bunlara benzer çekişmeli hususlar henüz sıcaklığını korumaktadır. Bu nedenle seçim sonuçlarına ilişkin derinlemesine birtakım değerlendirmeler yapmak için henüz çok erkendir. Ancak bugünden görünen odur ki bu seçim, sonuçları itibariyle tarihi bir seçim olmuştur. En önemlisi de 22 yıldır tek başına iktidar olarak birinci parti konumunda olan AKP ve Cumhur ittifakı partileri bu seçimle birlikte ilk defa olarak seçmen nezdindeki çoğunluklarını yitirmişler ve ikinci parti konumuna düşmüşlerdir. Türkiye’nin oy haritası değişmiş, CHP %37,67 oy oranıyla birinci parti konumuna yükselmiştir. AKP’de uzunca bir zamandan beri devam eden oy kaybı süreci bu seçimle birlikte daha da artmış, bu erime somut olarak ortaya çıkmış ve artık gizlenemez ve üstü örtülemez hale gelmiştir. Kimi araştırmacılara göre AKP’nin oy kaybı 4 Milyonu aşmıştır. 2 Milyonu aşkın sandığa gitmeyen seçmen vardır. Ayrıca bu seçimde hiç olmadığı kadar geçersiz oy kullanılmıştır. Ve bu seçimde, seçime katılım oranları da düşmüştür. Tabii böyle bir durumun çok çeşitli nedenleri vardır ki, bunları açıklamak daha başka araştırmaların ve yazıların

konusudur. Yaygın olarak bilinenin aksine siyasal partilerin oy oranları dramatik biçimde birdenbire dibe vurmaz. 2003 yılında DSP, DYP ve ANAP için yaşanan durum istisnai bir durumdur. Ve bu durumun çok çeşitli özel sebepleri vardır. Siyasi partilerin oylarının erimesi bir süreç içerisinde yavaş yavaş gerçekleşen bir olaydır. Görünen odur ki, AKP’deki bu süreç hızlanarak devam etmektedir. AKP’den YRP’ye hatta CHP’ye bile oy geçişleri olmuştur. AKP ideolojik olarak kendi kendisini yeniden üretememiş, toplumca kabul gören yeni ve vizyon sahibi adayları ve siyasetçileri ortaya çıkartamamıştır. Bir kısır döngüde kendi kendisini tekrar eden bir tek adam partisi haline gelmiştir. Bu durum geniş halk kitleleri nezdinde hatta AKP tabanında bile karşılık bulmadığı için AKP’deki erime devam etmektedir. Önümüzdeki süreçte bu erime ve oy kaybı daha da hızlanacakmış gibi görünmektedir. Tabii bu çok ilginç bir durumdur. CHP’ye gelen oyların büyük bir kısmı ise bu partinin oyları değildir. Bu oylar çok büyük oranda tepki oylarıdır. CHP’nin bundan sonra yapması gereken bu oyları kalıcı hale getirmek ve partiyi daha başka tepki oylarını da çekecek şekilde bir cazibe merkezi haline dönüştürmektir. Bu seçim sonuçları dolayısıyla birkaç söz de rahmetli devlet ve siyaset adamı Süleyman Demirel’in siyasi tarihe geçmiş o çok ünlü “tencerenin götüremeyeceği iktidar yoktur” sözü için söylemek gerekir. Bu söz bu seçimlerde bir kez daha gerçekleşmiştir. Emeklilerin içine düşürüldükleri sefalet tablosu ve ücretlerin ihtiyaç maddesi fiyatlarının çok gerisinde kalması ve artan yoksulluk gibi durumlar Cumhur İttifakının oy kaybına uğramasındaki en önemli etkenlerden birisi olmuştur. Türkiye’de seçim sonuçları için söylenen çok klasik bir söz vardır: Ankara, İstanbul ve İzmir gibi üç büyük şehri kazanan Türkiye’yi kazanır denir. Bu söz bu seçimlerde bir kez daha doğrulanmıştır. Bu seçimlerde ilk kez Cumhurbaşkanı ve 17 Bakan İstanbul seçimlerini kazanmak için seçim kampanyaları yürütmüşler ve başarılı olamamışlardır. Tüm engelleme girişimlerine karşın İstanbul seçimlerini Ekrem İmamoğlu Kazanmıştır. Mansur Yavaş %60 oy oranını ve Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer ise, %55,5 oy oranlarını yakalamışlardır. Böyle bir durum Türk Siyasal Hayatında çok uzun yıllar boyunca hiç görülmemiş bir durumdur. Bu nedenle bu belediye başkanları seçimlerin ve güncel siyasal yaşantımızın parlayan yıldızları haline gelmişlerdir. Gelişmiş batılı demokratik ülkelerde sosyal demokrat partiler II. Dünya savaşından sonra önce belediyelerde iktidara gelmişlerdir. Buralarda o kadar başarılı olmuşlardır ki, bu başarı onları merkezi yönetimde de iktidara taşımıştır. Bugün batı uygarlığı dediğimiz uygarlığı işte bu sosyal demokrat iktidarlar kurmuşlardır. Bugün Türkiye’de de Avrupa’dakine benzer bir süreç yaşıyoruz. 31 Mart seçimleri sonucunda sosyal belediyeciliği en iyi şekilde uygulayan CHP’li belediyeler yerel iktidara gelmişlerdir. Görünen odur ki, Türkiye geneline yayılan bu belediyeler, bundan sonra yapılacak olan ilk genel seçimlerde CHP’yi merkezi yönetimde de uzun ömürlü ve kalıcı olacak bir iktidara taşıyacaklardır.

MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL