“En büyük zalimler kafası kesilmemiş mazlumlar arasından çıkar.”

“En büyük zalimler kafası kesilmemiş mazlumlar arasından çıkar.”

CİORAN

Bireysel özgürlüğün kısıtlandığı,despot rejimlerin halka baskı uyguladığı dönemlerde akla gelen eserlerin başında Etienne De La Boetien’in Gönüllü Kulluk Üzerine Bir Söylev’i gelir.Eserin ana teması üzerinde varılan ortak görüş,halkın baskıcı ve despot iktidarlara neden kulluk gösterdikleri gerçeği sorusuna yanıt arandığıdır.

İnsanlar iktidara neden itaat eder?

“Eğer siz vermediyseniz, sizi gözetlediği bu kadar gözü nereden buldu? Sizden almadıysa nasıl oluyor da, sizi dövebildiği bu kadar eli olabiliyor? Kentlerinizi çiğnediği ayaklar, sizlerin değilse bunları nereden almıştır? Sizin tarafınızdan verilmiş olmasa, üzerinizde nasıl iktidar olabilir?”(Boetie .s.48)

Gerçektende de iktidar-birey ilişkisinde bireyin hakim otoritenin varlığı için kendi cehennemini gönüllü olarak inşa etmesi siyaset felsefesinsinin en çok tartışılan konuların başında gelir.La Boeite tamda burada bizi o gerçekle yüzleştirir.

‘Tiran’ dediği hükümdarın yakın çevresine çöreklenenleri şöyle anlatır: “Bu kişilerin tiranın söylediklerini yapmaları yeterli değildir; onun ne istediğini düşünmeleri ve hatta onu memnun edebilmek için düşüncelerini öngörmeleri gerekir. Tirana yalnız itaat etmekle kalmayacaklar, onu hoşnut da edecekler, işlerini yapmak için uğraşacaklar, didinecekler, onun keyifli olmasından haz duyacaklar ve kendi kişisel beğenileri yerine onunkileri benimseyerek mizaçlarını, doğal yapılarını değişmeye zorlayacaklardır. Tiranın söylediklerine, sesine, işaretlerine, gözlerine dikkat etmeleri gerekecek ve de arzularını bilebilmek ve düşüncelerini seçebilmek için sürekli olarak tetikte bulunacaklardır. Bu mutlu bir biçimde yaşamak mıdır? Buna yaşamak denebilir mi? Bunları iyi doğmuş bir insana değil, fakat yalnızca sağduyuya sahip bir kişiye ya da hiç olmazsa bir insan çehresi olan kişiye söylüyorum. Kendine ait hiçbir şeye sahip olmayarak ve rahatını, özgürlüğünü, bedenini ve yaşamını

başkasının ellerine vererek yaşamaktan daha sefil bir durum olabilir mi?” (Gönüllü Kulluk üzerine İmge Y.S.55)

16. yüzyıl düşünürlerinden olan La Boétie, 1 Kasım 1530 yılında Fransa'nın güney basındaki Perigord bölgesinin Sarlat kentinde doğmuştur. Ailesi zengin ve soygulaştırılmış burjuva sınıfındadır. Bu sınıf özellikle 15. yüzyıl ve 16. yüzyılda monarşinin en önemli destekçilerinden biridir. Rönesans ve reform hareketleri sonrasında Kilise'nin otoritesinin zayıflaması, feodal sistemin çözülmeye başlaması ve yaşanan teknolojik gelişmeler, modern devletin oluşumuna giden süreçteki önemli faktörlerdir. Etienne de la Boetie bu siyasi iklimde yaşamış, dönemin toplumsal ve siyasal sorunlarından etkilenerek siyaset fesefesi literatürüne ölümsüz bir eser bırakmıştır. Bir Rönesans insanı olan La Boetie insan doğasının özgür ve eşit olduğunu ancak insanların gönüllü olarak iktidara kul olduklarını söylemiştir.(Gökhan Çelen 2018)

La Boetie’ye göre despotizmin sorumlusu tiran değil,ona itaat eden insanlardır. İnsanlar nasıl olup da tek bir kişinin iktidarı altında kulluklaştığını anlamaya çalışırken, iki kişi tek kişiden çekinebilir, on kişinin de çekinmesi olasıdır. Fakat bin kişi, bir milyon kişi, bin kent, eğer kendilerini bir kişiye karşı koruyamıyorlarsa bu korkaklı değildir, yorumunu yapmıştır. Korkaklığın, alçaklığın ve tüm erdemsizliklerin bir sınırı olduğunu nasıl yiğitlik baştan bir kaleye saldırmak değilse, korkaklığın da böyle bir sınırı olmadığını söyler. Demek ki tirana boyun eğen halk sadece özgürlüğünü yitirmemiştir, özgürlüğünü korumak arzusunu da yitirmiştir. Köleliğin tek sorumlusu halktır, siyasal iktidarın varlığını sağlayan etkin ise halkın ona itaat etme arzusudur. Çünkü özgürlüğe kavuşmak için tirana karşı koymak, onunla savaşmak gerekmez bile. İnsanlar kulluk etmemeye karar verdikleri an tiranlık başka bir eylem gerektirmek için yıkılacaktır.(Boetie.S 21-24)

Siyasal iktidarın kökenini halkın kölelik istenicine bağlayan La Boetie, kendisinden önceki felsefe tartışmalardan hem laiklik anlayışı ile (iktidarın kaynağını Tanrı’ya bağlamayarak) hem de siyasal iktidarın kaynağı konusunda devrim niteliğinde fikirle sunarak farklılaşmıştır.(Göze’den aktaran Gökhan Çelen,2018)

La Boétie, siyasal yapıların insanın doğasına aykırı bir şekilde oluştuğu için kötülüğü bünyelerinde barındıklarını söyler. Peki bu siyasallaşma durumu nasıl

gerçekleşmiştir? La Boétie bunu bir kaza olarak atandırır fakat bu kazanın nasıl gerçekleştiğine ilişkin bir bilgi vermez. Söylev'de verilen tarihsel örneklerden bu kazanın nasıl gerçekleşmiş olduğu konusunda çıkarım yapabileceğimiz üç yöntem sunmuştur. Bunlar ‘’kuvvet yolu’’, ‘’hile yolu’’ ve ‘’üçüncü yoldur’’.

Kuvvet yolu, bazı insanların zor kullanarak diğerleri üzerinde egemenlik kurmalarıdır. Hile yolu, halkın kurnazlık sonucu ya da kendi kendisini aldatarak tiran karşısında özgürlüğünü yitirmesidir. Üçüncü yol ise, halkın nedensiz bir şekilde kendisini boyunduruk altına sokan siyasal iktidarı yaratmasıdır. Bu evre siyasal toplumun hükmetme-boyun eğme ilişkisinin kurulduğu aşamayı açıklamak için anlamlıdır. Fakat siyasal iktidarın pekiştirilerek gönüllü kurluğun yaratılması için ikinci bir aşama ihtiyaç vardır ki o da buyurma-onarma ilişkisidir.(Ağaoğlu’dan aktaran;Gökhan Çelen 2018)

Söylev'de halkın boyun eğme durumundan ‘’onama’’ durumuna geçişinin ekonomi çıkar, güvenlik, korkaklık ya da servet tutusundan kaynaklandığını, asıl rolün iktidar tarafından oynandığı belirtilir. Gönüllü kulluğun iki nedeni vardır. Birincisini görenekler, alışkanlıklar ya da eğitimdir. Kültürel ve ideolojik yapılar vasıtasıyla siyasi iktidar, boyun eğme aşamasındaki insanlardan sonra gelen ikinci kuşağın üzerinde özellikle etkili olmaktadır.(Boetie.s.43)

La Boetie’nin Söylevi aradan beş asır geçsede anlamını ve önemini koruyor.Hala tek adamların ve despotların eteğine yapışanlar,haysiyetini kuruşa satanlar eksik olmuyor.

Davalarını iktidarın uzatacağı çanağa takas edenlerde onlardır.

La Boetie hala yaşıyor…