Haberime tepki gösteren zavallı kişi, cevap yazmakta gecikince daha da çirkinleşti ve değil Don Kişot, Sanco Panza bile olamayacağını gösterdi.

“Belki bir toplantıda, sizin hakkınızda ne düşündüğümü gözlerinizin içine baka baka söyleyeceğim, diyen ‘Atsız’ rumuzlu bu zavallı, inşallah bu şansı elde edip, rezil olmaz.

Cevap hakkına çok saygılı olan bir gazeteci olarak, böylesi şaklabanlara hak ettiği eleştirinin dozuna bakmadan cevap veriyorum.

(Haberin Hollandacası en altta.
Nederlandse versie staat onderaan)

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
İlhan KARAÇAY yazdı:

Değerli okurlarım,
Önceki gün sizlere, “ Kahpe Asala’nın yaptıklarını görmezden gelen Türk kökenli bir Hollanda siyasetçisi Coşkun Çörüz’e tepki” başlığı ile bir haber sunmuştum.
Bu haberime gelen reaksiyonların tamamı beni destekler nitelikteydi.
Ne var ki, bir gün gecikme ile, ‘Atsız’ rumuzlu bir kişi, altta yayınlayacağım bir eleştiri mektubu gönderdi.
Mektubu gönderen kişi okurum değildi. Zira, ne e-mail listemde ve ne de whatsapp’ımda ismi yer almıyordu. Mesajını web sayfama direkt yazmıştı ama, email adresinde [email protected] yazılıydı. Ama hem bu adres ve hem de ikinci gönderideki adres sahteydi.

Bazı insanlar var ki, tartışmaya değil kahramanlığa soyunur. Ama bu kahramanlık, rüzgâr değirmenlerine saldıran Don Kişot’unkinden bile komiktir.

Kendisini yine de okurum kabul ederek kibarca bir mektup yazmaya başladım. Mektubu yazıp göndermek biraz gecikmiş olacak ki, bu kişiden kısa bir mesaj daha geldi. Mesaj aynen şöyleydi:

Afbeelding met tekening, paard, schets, illustratie Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

“Sayın Karacay,
Benim, ahlaki çerçeve ve terbiye ile yazmış olduğum yorumu mu sildiniz!
Çünkü sizden farklı düşünüyordum.
Biraz önce yazdıklarımı, sizin hakkınızda ne düşündüğümü gözlerinizin içine baka baka söyleyeceğim. Belki de bir toplantıda!..”

Bunun üzerine kendisine, mesajını silmediğimi, web sayfasında aynen durduğunu ve kendisine cevap yazmakta olduğumu belirterek, cevabımı gönderdim.
Bu şahısın ikinci mektubuna çok kızdığım için, bugünkü yazımın başlıkları da çok sert oldu, özür dilerim.

Bakınız ne yazdı bu Don Kişot’un yamağı bile olamayacak Sanço Panza.

Afbeelding met windmolen, buitenshuis, silhouet, schaduw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Sayın Karaçay,
‘Haberinize’ yanlış ve çarpıtılmış cümleyle başlamış olmanız hemen dikkatle göz kamastırıyor :
‘Hollanda İçişleri eski Bakanı’nın eşi olduğu için, Türk kuruluşlarının protokol listesinde bulunan bu siyasetçinin gördüğü lütuf, yurttaşlarımızı üzüyor.’

Sayın Coruz gençliğinden beri Türk gençlerine örnek bir genç ve insan olarak siyasete atılmıştır. Türk insanın haklarını ve muhafazakar bir aileden gelmesi dolayısıyla, özellikle inanan insanların haklarını savunmuştur. Siyaset yapmak için CDA’yı seçmesinin arkasındaki motivasyon da burada yatmaktadır. Çalışkanlığıyla içinde yaşadığı topluma Türk ve müslüman kimliği ile hizmet etmek için elinden geleni yapmaya çalışmıştır.
Yani demem o dur ki…. Coşkun eşinin nüfuzu ile değil, kendi emeği ve kendinin haketmiş olduğu bir iltifatla Türk kuruluşlarını protokol listesinde yeralmaktadır. Kaldı ki davet eden kuruluşlar Türk kuruluşları ve davet edilen kişi ise Hollanda siyasetine vakıf bir Türk asıllı insan.
Bunun yanında haberinizin, çelişkiyle dolu; Sayın Coruz’un, protokol listesinde bulunmasından dolayı yurttaşlarımızın üzüldüğünü belirtiyorsunuz… Oysa Coruz’u davet edenler ise Türk kuruluşları, yani yurttaşlarımızın kuruluşları. Bu ne lahana bu ne turşu!.. Bu yaklaşımızından şu anlam çıkıyor. Yurttaşlarımızın kuruluşları yurttaşlarımızı temsil etmiyor!..

Üzülerek belirtmeliyim ki Türkiye’deki siyasi atmosfer ve onun içinde yer alan ‘gazetecelik ve habercilik’ meslek anlayışı, sayenizde Hollanda’ya da taşınmaya çalışılıyor. Sevgili Coşkun’un adını içinde Asala bulunan cümlelerle oluşturulmuş bir hikaye içinde anmanız ne benim vicdanıma ne de Türklerin ve müslümanların vicdanına sığmamıştır, sığmayacaktır.
Coşkun Coruz hakkındaki bu haberinizin üslubunu ve onun hakkında yaratmak istediğiniz imajı çirkin buluyor ve kınıyorum.

Afbeelding met tekening, paard, schets, illustratie Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Ben de bu kişiye alttaki kibar mektubu yazdım:

Sayın Atsız,

Öncelikle uzun ve nazik mektubunuz için teşekkür ederim.
Zahmet edip düşüncelerinizi paylaştığınız için memnunum, ancak vardığınız sonuçların bir kısmına katılmıyorum.
Başından söyleyeyim: Benim yazımın konusu Coşkun Çörüz’ün kişiliği, yaşam öyküsü ya da geçmişteki başarıları değildir.
Konu, onun sözde Ermeni soykırımı konusundaki açık ve net siyasi tutumudur.

Benim yazım, Çörüz’ün Hollanda medyasına verdiği demeçte, “bu iddiaların Türk toplumu tarafından içselleştirilmesi gerektiğini” savunmasına ilişkindir.
Bu, önemsiz bir detay değil, tam tersine derin bir kırılmanın sebebidir.
Çünkü bu sözler, yıllarca Türk toplumunun içinde saygı görmüş birinin ağzından çıktığında, aynı toplumda derin bir hayal kırıklığı ve acı yaratmıştır.

KONUMUZ KİŞİ DEĞİL, AÇIKÇA İFADE EDİLMİŞ BİR TUTUMDUR

Sayın Çörüz, 2006 yılında Hollanda’nın Trouw gazetesine verdiği demeçte, 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanımlayan 2004 tarihli Meclis kararının Türk toplumu tarafından kabul edilmesi ve içselleştirilmesi gerektiğini söylemiştir.
Ayrıca bu görüşü, Türk toplumu içindeki en sert muhaliflere karşı bile savunacağını da açıkça belirtmiştir.

Bu, elbette onun hakkıdır. Ancak bu kadar net bir siyasi tavır, tarihsel olarak büyük bir haksızlık olarak görülen bir konuda, Türk milletinin en derin duygularına dokunur.
ASALA terörünün yarattığı acıları hâlâ unutmamış olan Hollanda’daki Türkler için bu mesele sadece akademik bir tartışma değildir, hâlâ kanayan bir yaradır.

Dolayısıyla benim yazım, Çörüz’ün “iyi” ya da “kötü” biri olup olmadığıyla değil, sözlerinin toplumsal ve vicdani etkisiyle ilgilidir.

ASALA TRAVMASI VE EMPATİ EKSİKLİĞİ

1970’li ve 80’li yıllarda ASALA terör örgütü tarafından diplomatlarımızın katledilmesi, hâlâ unutulmamış bir travmadır.
Böyle bir acı geçmişin varlığını dikkate almadan, “Ermeni soykırımının kabul edilmesi gerektiği” yönünde konuşmak, kaçınılmaz olarak empati eksikliği olarak algılanır.

Bir gazeteci bu acıyı görmezden gelemez.
Benim görevim pohpohlamak değil, toplumumun hislerini yansıtmaktır.
Siz yazımda bir çelişki olduğunu söylüyorsunuz: Hem “Türk kuruluşları Çörüz’ü davet ediyor” diyorsunuz, hem de “vatandaşlar bundan rahatsız” diyorsunuz diyorsunuz.
Ama tam da mesele bu — aynı toplum içinde farklı sesler vardır.
Gazetecinin görevi bu farklı sesleri gizlemek değil, görünür kılmaktır.

PROTOKOL KONUSUNA GELİNCE

Yazımda, Sayın Çörüz’ün özellikle eşi Judith Uitermark’ın İçişleri Bakanı olduğu dönemde, Türk kuruluşlarının protokol listelerinde sıkça yer aldığını belirttim.
Bu bir suçlama değil, somut bir gözlemdir.

Önceleri kendisini bu tür etkinliklerde pek görmezdik.
Eşi bakan olduktan sonra ise, resmi toplantıların ön sıralarında sık sık görünmeye başladı.
Bu bir rastlantı olabilir, ama gazeteci olarak bunu belirtmek doğal ve gereklidir.
Çünkü geçmişte sözleriyle toplumu incitmiş bir kişinin, aynı toplumun etkinliklerinde “onur konuğu” gibi ağırlanması, ister istemez yeni kırgınlıklara yol açar.

Birinin kariyerini ve emeğini kabul etmek, onun sözlerinin yol açtığı duygusal etkiyi sorgulamaya engel değildir.
Hele ki kendisi uzun yıllar “Türk toplumunu temsil eden siyasetçi” olarak görülmüş biriyse, bu temsilin sorumluluğunu da taşımak durumundadır.

FASLI GENÇLER HAKKINDAKİ AÇIKLAMASI

Siz Çörüz’ün her zaman adaleti ve toplumsal düzeni savunduğunu yazmışsınız.
Bu elbette saygıdeğer bir niyettir.
Ama unutmayalım ki kendisi milletvekiliyken yaptığı bir açıklamayla da büyük tartışma yaratmıştı:
Faslı gençlerin davranışları konuşulurken, “Sadece gençler değil, onların ebeveynleri de cezalandırılmalıdır” demişti.

Ben o dönemde bu sözü haber yapmış ve eleştirmiştim.
Çünkü böyle genelleyici yaklaşımlar, çözüm üretmek yerine damgalamayı derinleştirir.
Bunu bugün anmamın sebebi, Çörüz’ü kötülemek değil, siyasetçinin sözlerinin toplum üzerinde ağır bir etkisi olabileceğini göstermektir.
Ermeni iddiaları konusunda da mesele tam olarak budur: Kamuoyu önünde söylenen her söz, o toplumun duygularına dokunur.

YAZIMIN AMACI

Benim amacım basit:
Toplumun, milli onurunu hedef alan söylemler karşısında hissettiği kırgınlığı dile getirmek.
Çörüz’ün topluma hizmet etmiş biri olduğunu inkâr etmedim, etmiyorum da.
Ama şunu söylüyorum: “Ermeni soykırımı Türk toplumu tarafından içselleştirilmelidir” sözleri, sadece siyasi değil, insani olarak da incitici olmuştur.

Bir milletin onurundan söz ederken kastettiğim, kibir değil; haksız bir ithamı “doğru” olarak kabullenmeme iradesidir.

YENİDEN DÜŞÜNME ÇAĞRISI

Benim dileğim açık:
Sayın Çörüz, aradan geçen yıllardan sonra o sözlerine yeniden bakabilsin.
O sözlerin, istemeden de olsa, ne kadar çok insanı yaraladığını fark etsin.
Ve bir gün, yıllarca dostluk ve saygı gördüğü toplumuna dönüp diyebilsin ki:
“Bu konunun neden bu kadar hassas olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.”

Bu bir zayıflık değil, aksine bir olgunluk göstergesi olurdu.
Çünkü hakikat öfkeyle değil, bilgiyle ve vicdanla savunulur.

Benim niyetim kimseyi kötülemek değildir.
Ama bir demokraside, kamuya açık sözler de kamu önünde tartışılabilir.
Benim yazım bir saldırı değil, bir aynadır.

Dilerim ki Sayın Çörüz ve onu hâlâ onurlandıran bazı kuruluşlar, bunun bir düşmanlık değil, toplumumuzun ortak hafızasına saygı çağrısı olduğunu anlar.
Kendi halkının acısına sırtını dönmek, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, uzaklaştırır.

Umarım bu tartışma daha fazla bölünmeye değil, daha fazla anlayışa yol açar.
Gerçeği öfke olmadan, onurumuzu da övünmeden koruyabildiğimiz bir zeminde buluşmak dileğiyle.

Değerli Okurlarım,

Gördüğünüz gibi, “Umarım bu tartışma daha fazla bölünmeye değil, daha fazla anlayışa yol açar. Gerçeği öfke olmadan, onurumuzu da övünmeden koruyabildiğimiz bir zeminde buluşmak dileğiyle.” diye son bulan mektubuma, bu densiz kişi bana “sizin hakkınızda ne düşündüğümü gözlerinizin içine baka baka söyleyeceğim. Belki de bir toplantıda!..” diye kabaca bir not düşmüş.

Eee, ben de dilerim ki bu zavallı şahıs böyle bir şans elde edemez.
Çünkü bazı karşılaşmalar, medeniyetin değil, sabrın sınavıdır.

Bir ömürdür kalemimle doğruyu savunmaya, haksızlığa karşı dimdik durmaya çalıştım. Kim ne derse desin, benim derdim kimseyi küçük düşürmek değil, gerçeği unutturmamaktır. Çünkü unuttuğumuz her acı, bir gün yeniden yaşanır. Benim dileğim, geçmişi inkâr edenlerle değil, geçmişten ders çıkarabilen insanlarla aynı sofrada oturabilmektir. Ne öfkeyle, ne kinle; yalnızca vicdanın sesiyle konuşabildiğimiz bir geleceği hep birlikte kurmak dileğiyle.

Muhabir: Ahmet Biracı