Çok sayıda araştırmacı, ilk neslin yaşam mücadelesinden, dördüncü neslin bürokrasi, sanat, spor ve iş dünyasındaki başarılarına uzanan süreci gözler önüne serdi.
Rijswijk Belediye Başkanı Huri Şahin, Emniyet Genel Müdürü Hamit Karakuş, Sivil Toplum öncülerinden İbrahim Görmez, Lahey eski büyükelçimiz Selçuk Ünal, Hollanda’nın Türkiye Büyükelçisi Joep Wijnand ile röportajlar ve 25 diğer ismin konu başlıklarını bulacağınız bir derleme.
Doç. Dr. Ersoy Soydan ise Hollanda’daki Türk medyasının tarihini yazdı.
Yalnızca akademisyenlere ve karar alıcılara değil, Hollanda’da yaşayan Türk toplumunun her kesimine hitap eden bir eser.

İlhan KARAÇAY derledi:
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı YTB, Avrupa’daki Türk varlığını yalnızca geçici raporlarla ya da dönemsel değerlendirmelerle değil, kalıcı ve kuşaklar arası bir hafıza anlayışıyla kayıt altına alan, son derece önemli bir yayın sürecini başlatmış bulunuyor.
Bu kapsamda yayımlanan “Türk Diasporası Atlasları”, Avrupa’daki Türk göçünün ve diasporalaşma sürecinin ilk kez bu ölçekte, bu derinlikte ve bu bütünlükte ele alındığı nitelikli eserler olarak dikkat çekiyor.

Serinin ilk iki kitabı Almanya ve Hollanda için hazırlandı. YTB yetkililerinin altını özellikle çizdiği üzere, diğer Avrupa ülkelerini kapsayan atlas çalışmaları da hazırlık aşamasında. Bu yönüyle diaspora atlasları, birbirinden kopuk ülke monografileri değil; Avrupa’daki Türk varlığını bütünlüklü şekilde ele alan uzun soluklu bir hafıza ve kayıt projesinin yapı taşları olarak değerlendiriliyor.
Bu bütünün Hollanda ayağını oluşturan “Hollanda Türk Diasporası Atlası”, Türkiye ile Hollanda arasında 19 Ağustos 1964’te imzalanan İşgücü Anlaşması’nın altmışıncı yılı vesilesiyle hazırlandı. Ancak kitap, klasik anlamda bir yıldönümü yayını olmanın hayli ötesinde bir muhtevaya sahip. Çünkü bu çalışma, göçün başladığı günden bugüne uzanan altmış yıllık süreci yalnızca anmakla kalmıyor; Hollanda’daki Türk varlığının nasıl kök saldığını, nasıl dönüştüğünü ve nasıl çok katmanlı bir toplumsal yapıya evrildiğini bütün yönleriyle ortaya koyuyor.
1964 yılında Sirkeci Garı’ndan yola çıkan ilk kuşağın “misafir işçi” olarak başlayan hikayesi, bugün Hollanda toplumunun ayrılmaz ve asli bir parçası haline gelmiş, geniş bir Türk diasporasının ortak geçmişine dönüşmüş durumda. İlk neslin ağır çalışma koşulları ve tutunma mücadelesi, aile birleşimleriyle kalıcı hayata evrilen süreç, ikinci ve üçüncü nesillerle birlikte hız kazanan eğitim, siyasal katılım ve kültürel görünürlük, bu atlasın ana omurgasını oluşturuyor. Dördüncü nesille birlikte bürokraside, sanatta, sporda, akademide ve iş dünyasında elde edilen başarılar ise bu dönüşümün somut karşılıklarını ortaya koyuyor.
“Hollanda Türk Diasporası Atlası”, göç olgusunu yalnızca kronolojik bir anlatı olarak ele almıyor. Demografik yapıdan mekânsal yerleşime, eğitim düzeyinden ekonomik katkılara, siyasal katılımdan sivil toplum örgütlenmelerine, kültürel üretimden medya faaliyetlerine uzanan geniş bir perspektifle Hollanda’daki Türk toplumunu çok boyutlu biçimde inceliyor.
İl ve ilçe bazında hazırlanan haritalar, görselleştirilmiş veriler ve analizler sayesinde Türk nüfusunun yoğunlaştığı bölgeler, kurumsal yapılar ve toplumsal ağlar somut biçimde gözler önüne seriliyor.
Bu eser, yalnızca akademisyenler ve karar alıcılar için hazırlanmış teknik bir çalışma değil. Aynı zamanda Hollanda’da yaşayan Türk toplumunun her kesimine hitap eden, geçmişle bugün arasında sağlam bir bağ kuran ve kolektif hafızaya bırakılmış kalıcı bir belge niteliği taşıyor. Göçle başlayan hikayenin, zamanla nasıl köklenen ve kendi dinamiklerini üreten bir toplumsal yapıya dönüştüğünü göstermesi açısından, diaspora literatüründe özel bir yerde duruyor.
KİTABA NAÇİZANE KATKIM
Bu noktada kişisel bir tanıklığı da özellikle belirtmek isterim. Yıllardır Hollanda’daki Türk toplumunu yakından izleyen bir gazeteci olarak, bu atlasın Hollanda’ya ayrılan bölümlerine benim de katkı sunmuş olmam, bu çalışmayı benim için ayrıca anlamlı kılıyor.
Saha bilgisiyle akademik verinin buluştuğu bu tür çalışmaların ne denli zahmetli ve aynı zamanda ne kadar gerekli olduğunu bilen biri olarak, “Hollanda Türk Diasporası Atlası”nın uzun yıllar boyunca başvurulacak bir kaynak olacağına inanıyorum. Bu kitap, yalnızca bugünü belgelemekle kalmıyor; geleceğe dair sağlıklı okumalar yapılabilmesi için de güçlü bir zemin sunuyor.

Atlasın dikkat çeken bölümlerinden biri de, Hollanda’daki Türk medyasının tarihine ayrılan kapsamlı çalışma. Doç. Dr. Ersoy Soydan tarafından kaleme alınan bu bölüm, yazılı basından radyo ve televizyona, dijital yayıncılıktan toplumsal medya girişimlerine uzanan süreci belgeliyor. Bu anlatı, diasporanın yalnızca ekonomik veya demografik değil, aynı zamanda kamusal ve kültürel bir özne olarak nasıl kendini inşa ettiğini de gözler önüne seriyor.
Eserde ayrıca, dört yüz yılı aşan Türkiye Hollanda ilişkilerinin tarihsel arka planı da geniş biçimde ele alınıyor. Osmanlı döneminden günümüze uzanan diplomatik, ticari ve kültürel temaslar; özellikle son altmış yılda Hollanda’daki Türk toplumu üzerinden yeni bir anlam kazanıyor. Böylece bugünkü diaspora, yalnızca iş gücü göçü çerçevesinde değil, daha derin ve tarihsel bir bağlam içinde değerlendiriliyor.
Sonuç olarak Hollanda Türk Diasporası Atlası, göçle başlayan bir yolculuğun, zamanla kök salan, dönüşen ve geleceğe yön veren bir toplumsal yapıya nasıl evrildiğini belgeleyen nitelikli ve uzun ömürlü bir çalışma olarak öne çıkıyor. Almanya ile başlayıp Hollanda ile devam eden Türk Diasporası Atlasları serisi ise, Avrupa’daki Türk varlığını parça parça değil, ortak bir hafıza bilinciyle ele alan güçlü bir yayıncılık vizyonunun somut göstergesi niteliğini taşıyor.
TANIKLIKLAR, SÖYLEŞİLER VE KİŞİSEL HAFIZA
Hollanda için basılan Atlas, Türkçe’den başka İngilizce olarak da basıldı.
“Hollanda Türk Diasporası Atlası”, istatistikler, haritalar ve akademik analizlerin ötesinde, diasporayı var eden insan hikayelerine de özel bir yer ayırıyor. Bu kapsamda kitapta yer alan söyleşiler, Hollanda’daki Türk toplumunun farklı alanlarda söz sahibi olmuş, iz bırakmış ve rol üstlenmiş isimlerinin birer tanıklığı niteliğini taşıyor.
Bu röportajlar; siyasetten sanata, ekonomiden spora, akademiden medyaya uzanan geniş bir yelpazede, Hollanda Türk toplumunun geçirdiği dönüşümü bireysel deneyimler üzerinden görünür kılıyor. Her biri, kişisel yaşam öyküsünün ötesinde, bir dönemin ruhunu, göçün değişen anlamını ve diasporada tutunmanın farklı biçimlerini yansıtıyor.
Kitapta yer alan röportajlar arasından, içeriklerinin taşıdığı ağırlık ve temsil gücü nedeniyle özellikle önem verdiğim beş söyleşiyi geniş biçimde paylaşmayı tercih ettim. Bu röportajlar, yalnızca kişisel başarı hikayeleri değil; aynı zamanda Hollanda Türk diasporasının hangi aşamalardan geçerek bugünkü konumuna ulaştığını anlamak açısından da dikkat çekici ipuçları sunuyor.
Bunun yanı sıra, kitapta ayrıca yirmi beş ismin yer aldığı daha kısa tanıtım ve konu başlıkları bulunuyor. Bu bölümde, her isimle yapılan görüşmenin ana çerçevesini yansıtmaya özen gösterdim. Bazı okurlar bu isimler için daha uzun alıntılar bekleyebilir. Ancak açıkça belirtmek gerekir ki, bu durum kesinlikle bir değer sıralamasından ya da önemsizleştirmeden kaynaklanmıyor.
Aksine, bu röportajların büyük bölümü; kapsamı, derinliği ve bağlamı itibarıyla tek bir cümleye ya da kısa bir alıntıya indirilemeyecek kadar yoğun içerikler barındırıyor. Anlamı eksiltmeden, söyleyeni eksik ya da yanlış yansıtmadan alıntı yapabilmek ise çoğu zaman teknik ve içeriksel olarak büyük zorluklar içeriyor. Bu nedenle, söz konusu isimler için kısa ama yerli yerinde bir çerçeve sunmayı, söyleşinin ruhunu bozacak parçalı alıntılardan özellikle kaçınarak tercih ettim.
Bu yaklaşım, kişilere verilen önemin eksikliği değil; tam tersine, onların sözlerine ve tanıklıklarına gösterilen özenin bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Çünkü bazı anlatılar, ancak bütünlüğü korunarak anlam kazanır.
Bu bölümde yer alan her isim ve her konu başlığı, Hollanda Türk diasporasının farklı bir yüzünü, farklı bir uğrağını ve farklı bir deneyim katmanını temsil ediyor. Birlikte okunduğunda ise bu söyleşiler, atlasın akademik çerçevesini tamamlayan canlı, insani ve sahici bir hafıza alanı oluşturuyor.

Kitabın Türkçe ve İngilizce künyesi
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE HOLLANDA’DA TÜRKÇE MEDYA

Doç. Dr. Ersoy Soydan
Kastamonu Üniversitesi İletişim Fakültesi
Dekan Yardımcısı- Radyo Televizyon Sinema Bölüm Başkanı
[email protected]
2024, Türkiye ile Hollanda arasında imzalanan işgücü anlaşmasının 60.yılıydı. Türk işçilerin ilk yıllarında kalıcı olacakları düşünülmüyordu ve Hollandalılar tarafından misafir işçi anlamına gelen “Gastarbeider” olarak adlandırılıyordu (Bakırcı, 2005:75).
Günümüzde Türklerin büyük bölümü Hollanda vatandaşlığına geçmiş, misafir işçilerin çocukları artık işveren olmuş, hatta Türkler Hollandalılardan sonra ülkenin ikinci büyük etnik grubu durumuna gelmiştir.
Batı Avrupa’ya İkinci Dünya Savaşından sonra başlayan işgücü akını, etkisini 1960 başlarında Türkiye’de de göstermiştir. İlk olarak 31 Ekim 1961 tarihinde Federal Almanya ile işgücü anlaşmasıyla, Avrupa ülkelerine düzenli işçi gönderimi başlamıştır. Bu anlaşmayı Hollanda, Belçika, Avusturya, Fransa ve İsveç ile imzalanan işgücü anlaşmaları izlemiş, 1979 yılının sonuna gelindiğinde, yaklaşık bir milyon Türk işçisi Avrupa’daki yabancı işgücü pazarına eklenmiştir (Gitmez, 2019:11-15).
Türk işçilerinin Avrupa’ya gelişiyle birlikte ilk olarak Türkiye’den yapılan dış yayınlarla yurt dışında yaşayan Türklere ulaşılmaya çalışılmıştır. Türkiye’den Avrupa’daki Türk işçilerine yönelik ilk yayın, 1963 yılının Ocak ayında “Türkiye’nin Sesi Radyosu” aracılığıyla yapılmıştır. Bu dönemde Avrupa’da çalışan Türk işçilerin anavatanlarıyla tek iletişim aracı olan bu yayınların büyük ilgi gördüğü de bilinmektedir.
Hollanda, Avrupa’da Türk işçilere yönelik ilk radyo yayının yapıldığı ülke olmuştur. 1963 yılında Hollanda’da Hollanda Kamu Yayın Kurumu NOS bünyesindeki yayın kurumu VARA tarafından hazırlanan “Madrid, Kazablanka, Ankara Hattı” adında bir müzik programıyla başlamıştır (Cankaya v.d., 2008: 90).
Daha sonra Federal Almanya’nın WDR (Westdeutscher Rundfunk-Batı Alman Radyo ve Televizyon Kurumu), 1 Kasım 1964 günü 45 dakikalık günlük Türkçe radyo yayınlarına başlamıştır. Merkezi Köln’de bulunan WDR’in Türkçe yayınları, “Köln Radyosu” olarak anılmaktadır (Köksal, 2016). Köln Radyosunu diğer ülkelerin kamu yayın kurumlarından yapılan Türkçe radyo yayınları izlemiştir.
Türkiye’den yapılan dış yayınlar, 1964 yılında TRT’nin kurulmasıyla birlikte daha da artmıştır. TRT, Kısa Dalga Ankara Radyosundan günlük 11,5 saate varan yayınlarıyla ve Köln Radyosunun Türkçe yayınlarına katkı vererek, yurt dışındaki Türk işçilerine ulaşmaya çalışmış ve anavatanla bağlarını sürdürmelerini sağlamıştır (Tuna v.d, 1966:55).
TRT, Hollanda’da NOS, Almanya’da WDR ve HR, Belçika’da BRT, İsviçre’de SSR ve Fransa’nın ORTF gibi, Avrupa’daki kamu yayın kurumlarının radyolarında yayınlanmak üzere müzik programları hazırlayıp göndermiştir (Akarcalı, 2003:113).
1965 yılında Almanya’da Türk işçilere yönelik ilk Türkçe televizyon yayını WDR tarafından gerçekleştirmiştir. Daha sonra başta Hollanda olmak üzere, diğer Avrupa ülkelerinin kamu yayın kurumlarında Türk işçilerine yönelik televizyon programları yapılmaya başlanmıştır (Soydan, 2019:12).
Türk ulusal gazetelerinin 1967 yılında Almanya’da basılmaya başlamasına değin yalnızca Türkçe radyo yayınlarıyla Hollanda’daki Türk işçilerine ulaşılmıştır. 1967’den sonra Hollanda’da yaşayan Türkler, Türk gazetelerine erişme olanağı bulmuştur. 1980’li yılların ortalarına kadar Hollandalılar Türklere misafir işçi gözüyle bakmış, Türkçe yayınlar, yabancıların bilgi alma hakkını karşılamak için Hollanda hükümetinin sağladığı mali olanaklarla yapılmıştır. Türklerin artık Hollanda’da kalıcı olduğu anlaşılınca Hollanda hükümeti Türkçe yayınlara mali desteğini çekmeye başlamıştır.
Hollanda’da yaşayan Türkler ilk olarak 1983 yılında haftalık Haber Gazetesi’yle ilk bağımsız yayınlarını gerçekleştirmiştir (Bakırcı, 2005:78-81).

Haber gazetesinin yönetimi, 1986 yılında İlhan Karaçay’a geçmişti.
1990’larda uydu ve kablo TV yayınları aracılığıyla Türk ulusal televizyonları seyredilmeye başlayınca Almanya’da basılan Türk gazetelerine ilgi azalmış, ancak bu durum Hollanda merkezli Türkçe basılı yayınların gelişmesini sağlamış ve çok sayıda Türkçe gazete ve dergi yayınlanmıştır.
Hollanda’da kamu yayın kurumu NOS ve belediyelerce Türkçe radyo ve televizyon yayınları da yapılmıştır. 1970’li yılların sonlarında başlayan korsan yayınlarla Avrupa’da radyo ve televizyon alanındaki devlet tekelleri yıkılmıştır. Hollanda, ilk korsan Türkçe radyo ve televizyon yayınlarının yapıldığı ve yine Dünyanın internet üzerinden yayın yapan Türkçe internet radyosu olan Radyo Deniz’in kurulduğu ülke olmuştur (Soydan, 2018a: 97-100).
Kültürün taşıyıcısı dildir. Dil, kültürün yaratılmasını, korunmasını, gelişmesini ve gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlar. Türk kültürünün anavatanın dışında varlığını sürdürebilmesi için Türkçe eğitim ve medya büyük önem taşımaktadır. Avrupa’ya 1960’larda başlayan işçi göçüyle birlikte Hollanda’da Türkçe yayın faaliyetleri de başlamıştır. Hollanda, Avrupa’da Türkçe radyo ve televizyon yayınlarında ilklerin yaşandığı bir ülke olmuştur. Türkçe yayın yapan medya kuruluşları Hollanda Türk toplumunun sesini duyurmasını, dayanışma içinde olmasını, anadillerinin yaşatılmasını ve Türk kültürlerini korunmasını sağlayan araçlar olmuştur. Hollanda’da Altmış yıl içinde, Türkçe medya açısından oldukça zengin deneyimler yaşanmıştır. Bu çalışmada Hollanda’da radyo, televizyon ve yazılı basındaki geçmişten günümüze Türkçe medya deneyimleri incelenmiştir.
HOLLANDA’DA TÜRKÇE RADYO YAYINLARI
Hollanda’da Türkçe medya deneyimlerinin ilki 1963 yılında gerçekleşen radyo yayını olmuştur. Bu aynı zamanda Avrupa merkezli, o dönem yeni gelen Türk işçilerine yönelik ilk programdır. 1963 yılında Hollanda Kamu Yayın Kurumu NOS bünyesindeki VARA tarafından radyoda “Madrid, Kazablanka, Ankara Hattı” adında bir müzik programıyla yapılmaya başlanmıştır (Cankaya v.d., 2008: 90).
Türkçe radyo yayınları, ilk gelen Türkler işçi oldukları için, bir vakıf bünyesinde yayın yapan ve işçi kesiminin sesi olarak nitelendirilen VARA tarafından başlatılmıştır (Cankaya v.d., 2006: 20). Hollanda kamu yayıncılığı sistemi, Yayın Kurumu hakkı elde etmiş VARA gibi organlara, üye sayıları oranında radyo ve televizyon yayınlarına katılım hakkı tanımıştır. Sistemde var olan tüm yayın kuruluşları NOS bünyesinde toplanmıştır (Cankaya v.d., 2008: 86-88).
1966 yılında yine VARA tarafından radyoda aylık yarım saatlik Türkçe müzik programı yapılmaya başlanmıştır. Bu süreçte Hollanda’da yaşayan Türklerin Türkiye’nin Sesi Radyosunu yaygın olarak dinledikleri bilinmektedir, zira anadillerinde tek haber kaynakları bu yayınlar olmuştur (Bakırcı, 2005:75-76).

Türkiye’nin Sesi Radyosu’nun 1960’lı yıllarda Avrupa ülkelerindeki Türk işçilerine yönelik yaptığı yayınlarına ilgiyi Hollanda’da yaşayan birinci kuşak Türk göçmenlerden biri şöyle anlatmaktadır: “Türkiye’nin Sesi Radyosu, gözümüz kulağımızdı. Net bir şekilde dinleyebilmek için ne zahmetler çekerdik. Hele bir de istekte bulunmuşsak ki, çok sık yapardık bunu, haftalarca radyonun başında beklerdik” (Nufel, 2005:302-311).
Türkçe radyo yayınları, önce Hollanda’nın NOS 1 ve NOS 2 tarafından, 1975 yılından sonra da ismi değişen NPS tarafından yürütülmüştür (Can Engin-Can, 2003:58).
Kamu yayın sisteminde yapılan Türkçe radyo yayınların içeriğinin 1970’li yıllarda ailelerin gelmesiyle birlikte zenginleştiği, program formatının müzikten haber programına doğru evrildiği anlaşılmaktadır (Güney-Köksalan, 2008: 487).
Türkçe radyo yayınları 1970 yılında haftalık yarım saat, 1983 yılında da günde 5 dakika olarak yapılmaya başlanmıştır. Türkçe hazırlanan haber ağırlıklı radyo yayınları kademeli olarak artarak 2000’li yılların başına kadar haftada beş gün üzerinden günlük 45 dakika olarak devam etmiştir. Bu döneme kadar haberlerin içeriği Hollandalı çalışanlarca hazırlanırken, bu süreçte kendi içinde tamamen bağımsız olmuş ve haberlerin içeriği Türk çalışanlarca belirlenmiştir. 2004 yılında Türkçe radyo yayınları Türklerin artık Hollandacayı öğrendikleri gerekçesiyle haftada bir güne ve 40 dakikaya düşürmüştür (Bakırcı, 2005:76-77).
2008 yılında da kamu yayın kurumundaki Türkçe yayınlar tamamen kaldırılmıştır (Bink & Sterk, 2009).
HOLLANDA, DÜNYADA TÜRKÇE İNTERNET RADYOLARININ İLK DOĞDUĞU VE GELİŞTİĞİ ÜLKE
1986 yılında Hollanda hükümeti tarafından Türk toplumuna İslam Radyo-TV Kurumu (İOS) adlı bir yayın kurumu kurma hakkı verilmiştir. Bu kurumun başkanlığına Türk İslam ve Kültür Dernekleri Federasyonu adına İbrahim Görmez, Radyo-Televizyon Daire Başkanlığı’na da gazeteci Şadi Tatlı getirilmiştir. Beş yıl boyunca haftada bir saat Türkçe radyo ve televizyon yayınları gerçekleştiren bu kurum daha sonra kapanmış ve yayın hakları ellerinden alınmıştır. (https://www.ilhankaracay.com/tvde-islam-yayin-hakki-konusundaki-beceriksizlikler/)
İslam Yayın Kurumu’nun faaliyette olduğu yıllarda, İlhan Karaçay TRT için bir röportaj yapmıştı.
Hollanda’da Türkçe yayınlar gerçekleştiren bir başka yayın kurumu ise NMO (Hollanda Müslüman Yayın Kurumu) olmuştur. NMO, haftada birer saatlik Türkçe, Hollandaca ve Arapça radyo yayınları yapmıştır (Cankaya v.d., 2006: 25).
Faaliyetlerini günümüzde de sürdüren NMO bünyesindeki haftalık bir saatlik Türkçe yayınlar, 2004 yılında Hollandaca olarak yapılmaya başlanmıştır (Güney-Köksalan, 2008: 487)
Hollanda’da kamu yayın kurumlarındaki bu deneyimlerin yanı sıra, belediyelere ya da özel girişimlere ait yerel kablolu yayınlarda Türkçe radyo yayınları yapılmış, ancak bu yayınlar da uzun soluklu olmamış ve sona ermiştir (Cankaya v.d., 2006: 19).
Hollanda’da FM frekansından yapılan Türkçe radyo yayını deneyimleri ise sınırlı sayıda olmuştur. Radyo Vatan, Hollanda’nın Almanya sınırındaki Venlo kentinde FM 96.9 frekansı üzerinden haftada bir saat yayın yapmıştır. Radyo Vatan, Venlo belediyesine ait yerel radyoda gönüllü programcılarca yapılmıştır (Cankaya v.d., 2006: 26). Bu dönemde Radyo Vatan gibi birçok yerel radyoda haftada bir saatlik Türkçe programlar yapılmıştır. Bunlardan biri de Rotterdam Radyo Mozaik idi. Radio Urbania ve Radio Zafer Hollanda’daki diğer Türkçe radyo deneyimleri arasında yerini almıştır (Karaçay, 2012: 358).
1980’li yıllarda Hollanda’da korsan olarak Türkçe yayın yapan radyolar kurulmaya başlandı. Polis baskınlarına rağmen Türklerin yoğun olarak yaşadığı kentlerde müzik-yarışma ağırlıklı yayınlar gerçekleştirdiler (Bakırcı, 2005:79).
Amatör radyo vericileriyle yapılan korsan yayınlarını Rotterdam’da 1997 yılında Özcan Özbay tarafından kurulan Radyo Deniz izlemiştir. Radyo Deniz 1999 yılında internet üzerinden radyo yayınlarına başlayarak yalnızca Hollanda’nın değil Dünyanın ilk Türkçe yayın yapan internet radyosu olmuştur (Cankaya v.d., 2006: 28).
Radyo Deniz ve Deniz TV, DRT Media olarak faaliyetlerini 2025 yılında da sürdürmektedir. www.radyodeniz.com adresinden yayın yapan radyo, bazen televizyon yayınıyla ortak yayın yapmakta, bazen de radyo olarak yayınlarını sürdürmektedir. Çok sayıda sözlü programın da yer aldığı radyoda Arapça ve Hollandaca dillerinde yayınlar da yapılmaktadır. Bazı programlar TV için, bazıları ise radyo için hazırlanmaktadır (Soydan- 2018a: 101).
Hollanda, Dünyada Türkçe internet radyolarının ilk doğduğu ve geliştiği ülke olmuştur. Özcan Özbay, Radyo Deniz’in internet radyoları için bir okul olduğunu ve burada bir süre program yapan birçok kişinin daha sonra kendi radyosunu kurduğunu belirtmektedir (Soydan, 2018b: 195).
Hollanda’da Radyo Deniz dışında günümüzde yayınlarına son vermiş başka internet radyoları da vardı. Bunlardan ilki Son FM olarak kurulan ve daha sonra beş radyoyu bünyesinde barındıran bir portal olan http://www.dijirad.com idi. Bu adresten müzik yayını yapan Son FM, İntizar, Hit Radio, Radio İstanblue ve Radio BLK adlarında beş internet radyosu dinlenilmekteydi. Kapanan bir başka internet radyosu ise Taksim FM idi. Taksim FM 2012 yılında Eindhoven’de kurulmuştu ve http://www.taksim.fm adresinden yayın yapmaktaydı (Soydan- 2018a: 100-101).

Amatör radyo vericileriyle yapılan korsan yayınlarını, 1997 yılında Özcan Özbay tarafından Rotterdam’da kurulan Radyo Deniz izlemiştir. Radyo Deniz 1999 yılında internet üzerinden radyo yayınlarına başlayarak yalnızca Hollanda’nın değil, dünyanın ilk Türkçe yayın yapan internet radyosu olmuştur (Cankaya vd., 2006: 28).
Radyo Deniz ve Deniz TV faaliyetlerini 2025 yılında da sürdürmektedir. Bazı programlar TV için, bazıları ise radyo için hazırlanmakta, Arapça ve Hollandaca yayınlar da yapılmaktadır (Soydan, 2018a: 101).
HOLLANDA’DA TÜRKÇE TELEVİZYON YAYINLARI
Avrupa’da Türkçe televizyon yayınlarının başladığı ilk ülke Almanya olmuştur. Almanya’da WDR’ın 1965 yılında yabancı işçilere yönelik Ihre Heimat Unsere Heimat (Sizin Vatanınız Bizim Vatanımız) adlı aralarında Türkçe’nin de bulunduğu dillerde programla başlattığı Türkçe televizyon yayınlarını, Hollanda ve diğer Avrupa ülkelerinin kamu yayın kurumlarında başlayan Türkçe programlar izlemiştir (Soydan, 2019:8-12).
İlhan Karaçay kaptanlığındaki Paspoort programı ekibi
Avrupa’da Türkçe televizyon yayınlarının başladığı ikinci ülke ise Hollanda olmuştur. Hollanda’da Türkçe televizyon yayınları 1975 yılında İlhan Karaçay’ın kamu yayın kurumu NOS’ta yaptığı Paspoort adlı programla başlamıştır. Paspoort programı 1975 yılında 5 dakika olarak başlamış, daha sonra 10 ve son olarak 30 dakikaya çıkarılmış ve 1980’li yılların ikinci yarısında da kaldırılmıştır. 1990’lı yıllara gelindiğinde yalnızca Hollanda’da değil diğer Avrupa ülkelerinin kamu yayın kurumlarındaki Türkçe televizyon programları kaldırılmıştır. Kaldırılma nedeni olarak ekonomik gerekçeler öne sürülse de gerçek nedenin göçmenlerin anadillerinde yapılan yayınların entegrasyonu geciktirdiği varsayımıdır (Soydan, 2019:15-21).
“Ana vatan özlemi çeken Avrupa’daki Türkler için Türkçe televizyon yayınları son derece önem taşımaktaydı.”
Avrupa’da yaşayan Türklerin uydu yayınları başlayıncaya kadar haber kaynakları Almanya’da basılan Türkçe gazeteler ve yaşadıkları ülkelerin kamu radyo ve televizyonlarıyla, topluluk radyolarında kendilerine ayrılan pay oranında yapılan Türkçe yayınlardı. Anavatan özlemi çeken Avrupa’daki Türk işçiler için, Türkçe televizyon yayınları son derece önem taşımaktaydı. 1990 yılından Eutelsat uydusundan başlatılan TRT-INT (TRT International) yayınlarıyla bu özlem sona erdirildi (Soydan, 2019:11-19). Almanya, Hollanda ve Belçika’dan çanak antenler aracılığıyla, daha sonra aralarında Hollanda’nın da bulunduğu Avrupa ülkelerinin çoğunda kablo TV yayın şebekelerinden TRT-INT yayınları izlenmeye başladı (Akarcalı, 2003: 202-205).
Hollanda’nın ilk özel Türk televizyonu olan Amsterdam Türk Televizyonu (MTNL) 1992 yılında yayına başlamıştır ve 2008 yılında da ekonomik nedenlerle kapanmıştır (Soydan, 2019:15).
Aynı dönemde Rotterdam’da X TV adlı korsan Türkçe yayınlar yapan bir televizyon kanalı da kurulmuştu. Amsterdam’da Mehmet Akif Çelik tarafından kurulan TTA adlı kanalda da Türkçe televizyon yayınları yapılmıştır. 2001 yılında Lahey’de Ali Rıza Başaran tarafından kurulan Demet TV de, Türkçe ve Hollandaca dillerinde kablolu yayın sisteminden yayın yapmaktaydı (Soydan, 2019:15). Demet TV’nin haftalık bir saatlik Türkçe yayınları yakın zamanda sona ermiştir. Türkçe televizyon yayınlarının büyük bölümü devlet tarafından desteklenen ve kiralanan frekanslar üzerinden yapılan bir saatlik yayınlardı (Bakırcı, 2005: 88).
Amsterdam, Rotterdam, Lahey ve Utrecht kentlerinde hükümetin desteğiyle haftalık yarım saatlik Türkçe televizyon programları yapılmıştır. Bu yayınlar önce Göçmenler Televizyonu adı altında yapılmış, sonra da adı MTNL olarak değiştirilmiştir. 2005 yılında hükümetin izlediği politika doğrultusunda tüm yayınlar Hollandaca yapılmaya başlanmıştır. (Bakırcı, 2005: 88).
Yayınların Türkçe altyazılı olarak bir süre daha sürdüğü ve daha sonra durdurulduğu da bilinmektedir.
1999 yılında Rotterdam’da Özcan Özbay tarafından kurulan Radyo Deniz ise dünyanın ilk Türkçe internet radyosu olduğu gibi, aynı zamanda ilk Türkçe internet televizyonudur ve Deniz TV olarak yayınlarını yirmi altı yıldır sürdürmektedir (Nufel, 2005: 307). Deniz TV’de günde en azından bir canlı program yayını gerçekleşmektedir, diğer saatlerde müzik ya da film yayını yapılmaktadır (Soydan, 2019:15).
HOLLANDA’DA TÜRKÇE YAZILI BASIN
İşgücü anlaşmasının yapıldığı ilk yıllarda Hollanda’da Türkçe yazılı basın yoktu. 1967 yılında Türk ulusal gazetelerinden Tercüman Gazetesi Almanya’da basılmaya başlayınca Hollanda’da yaşayan Türklerden İlhan Karaçay ve Şadi Tatlı bu gazetenin muhabirliğini yapmaya başlamıştır.
İlhan Karaçay ve Şadi Tatlı, Hollanda’daki Türk muhabirlerin öncüleriydiler…
1969 yılında da Hürriyet Gazetesi Almanya’da basılmaya başlamış, İlhan Karaçay Hürriyet’in Benelüks temsilcisi olmuştur. Tercüman, Hürriyet ve ardından Milliyet, Günaydın, Sabah, Tan, Star ve Fanatik Gazeteleri Almanya’da basılıp, tüm Avrupa’ya dağıtılmaya başlayınca Hollanda’da yaşayan Türkler ulusal gazetelere ulaşmaya başlamıştır. 1980’li yıllara kadar Tercüman ve Hürriyet Gazeteleri bölgesel haberlerin yer aldığı Benelüks ekleriyle tirajlarını arttırmıştır. 1990’lı yıllarda uydu ve kablo TV yayınları sayesinde ilk olarak TRT-INT ve daha sonra özel Türk kanalları Avrupa’daki Türklerce seyredilmeye başlayınca gazetelerin tirajları düşmeye başlamış ve Türk gazetelerin büyük bölümü Avrupa baskılarını durdurmuştur (Karaçay, 2012: 358-359).
1970’li yıllarda Hollanda’daki yabancılar hizmet merkezleri bünyelerinde aylık dergiler çıkarmaya başladılar. 1973 yılında Utrecht kentindeki Hollanda Yabancılar Merkezi (NCB) bünyesinde “Boğaziçi Gazetesi” adlı aylık bir dergi yayınlanmaya başladı. İki yıl sonra “İlke” adını alan dergi 1986 yılına kadar yayınlanmayı sürdürdü. Bu dergi kurumlar yoluyla ve abonelik sistemiyle dağıtılıyordu. Bu süreçte Hollanda Yabancılar Merkezi bünyesinde “Çocuk” adlı ülke çapında dağıtılan ve hedef kitlesi aile birleşimiyle gelen Türk çocukları olan aylık bir dergi de yayınlandı. Çocuk dergisinin yayını 1986 yılında İlke gibi durduruldu. Aynı dönemde Amsterdam, Rotterdam, Eindhoven ve Arnhem gibi Türklerin yoğun olarak yaşadığı kentlerde bölgesel yabancılar merkezleri tarafından dergi boyutunda Türkçe yayınlar da hazırlanmıştır. Türkçe yayınlar 1980’li yılların ortalarına Hollanda hükümetinin mali desteğiyle gerçekleştirilmiştir. Türklerin kalıcı olduğunun anlaşılması üzere hükümetin Türkçe yayınlara verdiği destek kesilmeye başlandı. Bunun üzerine Amsterdam, Utrecht, Lahey ve Rotterdam gibi büyük belediyeler birinci kuşak Türk göçmenlere ulaşmak amacıyla Türkçe dergiler çıkarmayı sürdürdüler. Türk toplumunu bilgilendirmeyi amaçlayan bu dergilerde yerel seçimlerde nasıl oy kullanılacağından, ev çöplerinin nasıl toplanılacağına kadar farklı konular işleniyordu. 1983 yılında yayınlanmaya başlayan ve gazetecilik geçmişi olan bir ekip tarafından hazırlanan haftalık “Haber Gazetesi” ilk bağımsız deneyim olmuş, iki yıl sonra da kapanmıştır (Bakırcı, 2005:77-81).
1990’lı yıllarda Türk televizyonlarının Avrupa’da çanak ve kablo yoluyla izlenebilmesinden sonra Türkiye merkezli ulusal gazeteler işlevini yitirirken, yerlerini Hollanda merkezli gazete ve dergiler almıştır. Hollanda merkezli basılı yayın kuruluşlarda ulusal gazete ve televizyonlarda yer almayan Hollanda merkezleri haberler yaparak, okur sayılarını arttırdılar. Bu süreçte Türkiye’de günlük olarak yayınlanan Dünya Gazetesi de Hollanda’dan sosyal ve kültürel haberlere de yer verdiği sayfalarıyla Benelüks’te haftalık olarak yayınlanmış ve Karaçay’a göre büyük ilgi görmüştür (Karaçay, 2012: 358).
Hollanda Türk toplumunun haber alma ihtiyacını karşılamak için yayın hayatına başlayan Türk işyerlerinden reklam alarak ve abonelik sistemiyle finanse edilen dergi ve gazetelerin büyük bölümü bir süre sonra ekonomik nedenlerle kapanmıştır. Bu süreçte çıkan dergi ve gazeteler arasında aylık olarak yayınlanan Platform Dergisi, Kadın Dergisi, Manşet Gazetesi ve Doğuş Gazetesi yayınlarını 2025 yılında da sürdürmektedir. Bu yayın organları başta Türk konsoloslukları olmak üzere, Türk derneklerine, spor kulüplerine, işyerlerine ve camilere ücretsiz olarak dağıtılmaktadır.
Ekin Dergisi ve Haber Gazetesi uzun yıllar boyunca yayınlarını aylık olarak sürdürdükten sonra kapanmıştır. 2000 yılında kurulan Ufuk Gazetesi de uzun yıllar boyunca basılı olarak yayınlarını sürdürdükten sonra geçtiğimiz yıllarda kapanmıştır. Bu gazete günümüzde yayınlarına 2005 yılında başladığı dijital mecrada www.ufuk.nl adresinden devam etmektedir (Yücel, 2015:261).
Yayınlarını aylık olarak bir süre sürdürdükten sonra kapanan yayın kuruluşları arasında Merhaba Dergisi, Magazin Dergisi, Kuzey Yıldızı Dergisi, Değirmen Dergisi, Damla Gazetesi, iki dilli Genç Trend Dergisi, Piyasa Dergisi, İzin Rehberi Dergisi, Kral, Euro Huzur ve üç aylık Sözhakkı Dergisi de yer almaktadır (Karaçay, 2012: 358).
GÜNÜMÜZDE HOLLANDA’DA TÜRKÇE MEDYA
Türk işçilerin göç etmeye başladığı 1960’lardan 1980’li yılların ortalarına kadar Hollanda’daki Türkçe medya deneyimleri Hollanda hükümetinin ya da yerel yönetimlerin sağladığı mali olanaklarla gerçekleştirilmiştir (Bakırcı, 2005:80).
1960’ların sonralarında Almanya’da Türk ulusal gazetelerinin basılmaya başlamasından sonra Hollanda’da yaşayan Türkler de yazılı basına ulaşmaya başlamıştır. Türk gazeteleri Hollanda’ya özgü ek ve sayfalarla okuyucu sayısını arttırmayı başarmıştır. Ancak 1990’lı yılllarda uydu yayıncılığının gelişmesiyle birlikte Türk televizyonları Hollanda’da izlenmeye başlamış ve ulusal gazetelerin tirajları düşmeye başlamıştır. Bu yeni durum Hollanda’da yerel Türk medyasının güçlenmesini de sağlamış ve çok sayıda Türkçe gazete ve dergi yayınlanmıştır (Karaçay, 2012: 358).
Ancak bu deneyimler uzun soluklu olmamış, Hollanda’da yayın hayatına başlayan Türkçe gazete ve dergilerin büyük bölümü ya kapanmış ya da dijital mecrada yayın hayatına devam etmiştir. Temel-Önürmen’in yaptığı bir araştırmada da Avrupa’daki Türk basılı medyanın çok azaldığı, büyük bölümünün kapandığı ve sınırlı sayıda gazetenin de dijital alana taşındığı kaydedilmiştir. Yayın kuruluşlarının abonelik ve reklam geliriyle ayakta kaldıkları anlaşılmaktadır (Temel-Önürmen, 2021: 322-323).
Bu durum günümüzde de sürmektedir. Basılı yayınlarına devam eden kuruluşlardan Platform ve Kadın dergisi genel yayın yönetmeni Ebubekir Turgut’da bu mesleği kar amacı gütmeden ve para kazanmadan gönüllü ekiplerle sürdürdüklerini belirtmektedir (https://www.kadindergisi.nl).
Hollanda’da mesleğe devam eden Türk gazeteciler için koşulların oldukça ağır olduğu anlaşılmaktadır. Karaçay’a göre Türkiye’deki ulusal yayın organlarının Hollanda temsilciliğini yapan gazeteciler ya az bir ücretle ya da hiç ücret almadan çalışmış; Hollanda merkezli Türkçe yayıncılık yapmaya çalışan gazeteciler reklam ve sponsor sıkıntısı nedeniyle zorlanmış ve Türkçe yayın yapan kuruluşlarının çoğu ekonomik güçlükler nedeniyle kapanmıştır (https://www.turkinfo.nl/hollandada-turk-gazeteciler/14466).
2025 yılı başında Hollanda’da Türkçe radyo ve televizyon olarak yalnızca 1999 yılından bu yana internet üzerinden yayınlarını sürdüren Radyo Deniz- Deniz TV kalmış, başta kamu yayın kurumları olmak üzere Hollanda’da yapılan Türkçe radyo ve televizyon yayınları yıllar önce sona ermiştir. Radyo Deniz aynı zamanda haber sitesi olarak da faaliyet yürütmektedir.
Yazılı basında ise Doğuş Gazetesi, Platform Dergisi, Kadın Dergisi ve Manşet Gazetesi 2025 yılı başında da aylık basılı olarak yayınlarını sürdürmektedir. Bu yayın organları dijital ortamda da habercilik yapmaya devam etmektedir.
Geçmişte yazılı olarak yayın yapan Güncel Haber https://guncelhaber.nl/ adresinden ve Ufuk Gazetesi de https://ufuk.nl adresinden dijital olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. 1996 yılında kurulan ve Hollanda’nın ilk Türkçe internet haber sitesi olan Türkinfo’da https://www.turkinfo.nl adresinden yayınlarını sürdürmektedir. Ayrıca Sonhaber haber sitesi https://www.sonhaber.eu adresinden, N’Haber haber sitesi https://nhaber.nl adresinden, Hollanda Postası haber sitesi https://www.hollandapostasi.com adresinden, Haber Gazetesi sitesi https://www.haber.nl adresinden ve Gazeteci haber sitesi de https://gazeteci.nl adresinden yayınlarını sürdürmektedir. Youtube üzerinden Hollanda merkezli yayın yapan Life24 TV adlı bir kanalda bulunmaktadır.
Sonuç: Hollanda’da, zengin Türkçe medya deneyimleri yaşanmıştır. Avrupa’da Türk işçilerine yönelik ilk radyo programı 1963 yılında Hollanda’da yapılmış, kamu yayın sistemlerinde uzun yıllar boyunca Türkçe radyo ve televizyon yayınları gerçekleştirilmiştir. Hollanda, ilk korsan Türkçe radyo ve televizyon yayınlarının yapıldığı ve yine Dünyanın internet üzerinden yayın yapan Türkçe internet radyosu olan Radyo Deniz’in kurulduğu ülke olmuştur. Bu çalışmada Hollanda’daki Türkçe medya faaliyetleri başlangıcından itibaren aktarılmaya çalışılmıştır.
Hollanda’da Türkçe radyo ve televizyon yayınları göçün ilk yıllarında çok kültürlü bir anlayışla, kamu hizmeti yayıncılığı çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Hollanda’da kamu yayın kurumu NOS ve belediyelerce Türkçe radyo ve televizyon yayınları da yapılmıştır. 1980’li yıllarda aile birleşimleri sonrasında Türklerin kalıcı olduğu anlaşılmaya başlayınca Hollanda hükümetinin Türkçe yayınlara desteği kesilmeye başlamış ve bir süre sonra da kamu yayın kurumlarındaki Türkçe yayınlar sona erdirilmiştir.
1990’larda Hollanda merkezli Türkçe basılı yayınların sayısı artmış ve çok sayıda Türkçe gazete ve dergi yayınlanmıştır. İnternetin yaygınlaşmasından sonra Hollanda’daki Türkçe gazete ve dergilerin büyük bölümü kapanmış, Türkçe medya faaliyetleri daha çok internet mecrasına kaymıştır. Hollanda’daki Türkçe medya dijitalleşme sayesinde yerel anlamda Türk kültürünün korunmasına katkıda bulunduğu gibi gerek anavatan gerekse de diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan Türklerin birbirleriyle ve anavatanla iletişiminin artmasını da sağlamıştır.
Günümüzde Hollanda’da yayın hayatını basılı olarak sürdüren Türklere ait dört yayın kuruluşu ve bir internet radyo-televizyonu bulunmaktadır. Ayrıca internet üzerinde faaliyet gösteren haber siteleri de bulunmaktadır. Ancak Hollandalılardan sonra ülkedeki ikinci büyük etnik grubunu oluşturan ve misafir işçilikten vatandaşlığa geçen Türklerin daha güçlü medyaya sahip olmaları gerekmektedir. Hollanda Türklerinin karasal yayın yapan radyo ve televizyonlarının bulunmayışı büyük bir eksikliktir. Yaşamın her alanında varlık gösteren, yaşadıkları ülkenin ayrılmaz bir parçası olan, çoğu Hollanda’da doğup, büyüyen üçüncü kuşak Türklerin, Avrupa’nın her ülkesinde olduğu gibi Hollanda’da Türkçeyi ve Türk kültürünü yaşatabilmeleri için Türkçe medyanın varlığı büyük önem taşımaktadır.
HOLLANDA’YA GELMİŞ GEÇMİŞ TÜRK GAZETECİLER…
Üstteki fotoğraf kitapta yer almamıştır. Bu, tamamen benim bir çalışmamdır.
… VE KİTAPTAN SAYFALAR
TAKDİM

Abdulhadi TURUS ( YTB Başkanı
20. yüzyılın ikinci yarısı, Avrupa’da hızlı bir sanayileşme ve ekonomik büyüme dönemine sahne oldu. Fabrikaların artması, şehirlerin genişlemesi ve üretim kapasitesinin hızla yükselmesi, beraberinde büyük bir iş gücü ihtiyacını doğurdu. Bu ihtiyacı karşılamak üzere yapılan uluslararası iş gücü anlaşmaları, kıtanın ekonomik, sosyal ve kültürel yapısını yeniden şekillendirerek yeni bir dönemin başlangıcı oldu.
Avrupa’nın kalkınma yolculuğuna en güçlü katkılardan biri de Türkiye’den gerçekleşen işçi göçleri oldu. Türkiye, 1960’lı yıllardan itibaren başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesiyle iş gücü anlaşmaları imzaladı. 1961’de Federal Almanya ile başlayan süreç, 1964’te Avusturya, Hollanda ve Belçika; 1965’te Fransa ve 1968’de Avustralya ile devam etti.
Anlaşmalar sonrasında yanlarına hasretin en büyüğünü ve azmin en güçlüsünü alarak yola çıkan vatandaşlarımız, emekleriyle yalnızca Avrupa’nın kalkınma serüvenine gerekli iş gücünü sağlamakla kalmadı; yeni yurtlarında kurdukları yuvalarla, bugün 7 milyonu aşan ve Avrupa’nın sosyal ve kültürel dokusuna kalıcı izler bırakan Türk toplumunun da temelini attılar. Günümüzde Avrupa’daki Türk diasporası, yarım asrı aşkın bir deneyimi geride bırakarak; çalışkanlık, dayanışma ve toplumsal uyumla örülmüş bir birikim meydana getirmiştir.
Bu göç, yalnızca ekonomik bir hareketlilikten öte; azim ve fedakârlığın ön planda olduğu bir başarı hikâyesidir. Hollanda’ya giden ilk nesil, alın teriyle fabrikaları, yolları ve şehirleri inşa ederken kimliklerini koruyarak gelecek nesillere güçlü bir miras bıraktı. Bugün Hollanda Türk toplumu, eğitimden siyasete, ekonomiden kültüre kadar birçok alanda elde ettiği başarılarla hem Türkiye için bir gurur vesilesi hem de Hollanda için vazgeçilmez bir değer hâline gelmiştir. Hollanda’daki Türk toplumu, 60 yılı aşkın süredir devam eden bu köklü serüvenin gururunu yaşıyor. Elinizdeki eser, Hollanda’daki Türk diasporasının hikâyesine, varlık ve kimlik mücadelesine bir saygı ifadesi olarak hazırlandı.
Misafir işçilikten diasporaya uzanan yolculuğun ele alındığı Hollanda Türk Diasporası Atlası, sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi alanlarda yaşanan gelişmeleri ele almakta; Hollanda Türk toplumunun geleceğe yönelik adımlarına ışık tutmayı amaçlamaktadır.
Alanında uzman isimler tarafından kaleme alınan makale ve söyleşiler, ilk nesilden bugüne değişen şartları tüm yönleriyle ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu değerli eserin hazırlanmasında emeği geçen herkesi yürekten tebrik ediyor; okuyucular için faydalı ve ilham verici olmasını diliyorum.
ÖN SÖZ
Bahar CEBE & Meryem ÖZDEMİR
İkinci Dünya Savaşı akabinde Batı Avrupa ülkelerinde iktisadi bir kalkınma yaşanmış ve bu kalkınma, savaş sonrası hâlihazırda azalmış olan nüfuslarının iş gücü açığına sebep olmuştur. Bu açığı karşılamak maksadıyla Avrupa’ya, başta Türkiye olmak üzere, birçok ülkeden işçi kabul edilmiştir. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti ile Hollanda Krallığı arasında 1964 senesinde akdedilen iş gücü anlaşması neticesinde, Anadolu’nun dört bir yanından vatandaşlarımız, Hollanda topraklarına doğru başlattıkları yolculuklarıyla Hollanda Türk diasporasının hikayesini şekillendirmiştir. Bugün Hollanda’da mukim Türklerin sayısı neredeyse yarım milyonu bulmuş olup Hollanda, Almanya ve Fransa’dan sonra en çok Türk vatandaşının yaşadığı üçüncü ülke konumundadır. Vaktiyle misafir işçi olarak gelen ilk nesilden bugüne kadar devam eden altmış yıllık bu göç süreci, artık Hollanda Türk toplumunu bir diasporaya dönüştürmüştür. Böylelikle bu dönüşüm hem bilimsel hem de sosyal incelemeler açısından önemli ve zengin bir araştırma konusu haline gelmiştir. Bu çerçevede ortaya çıkmış çalışmalardan biri olarak “Hollanda Türk Diasporası Atlası”, altmış senelik bu göç hikâyesinde, misafir işçilikten diasporaya evrilme sürecinde Türk toplumunun sosyal, iktisadi, kültürel ve siyasi cihetlerden ne gibi aşamalar kaydettiğini ayrıntılı bir biçimde ele alma gayesini gütmektedir. Atlas’ın muhteviyatında, Hollanda’daki Türk diasporasının farklı özelliklerini aksettiren 14 ana başlık belirlenmiş olup, bu başlıklar alt başlıklara ayrılarak her biri üzerine makaleler yazılmış ve söyleşiler tertip edilmiştir. Bu alt başlıklar, kalem erbaplarının ihtisas sahalarına uygun bir şekilde seçilmiş; söyleşi yapılan katılımcılar ise Hollanda Türk toplumunda kanaat önderi olarak görülen veya başarılarıyla temayüz etmiş şahsiyetlerden titizlikle seçilmiştir. Bu sayede, Hollanda Türk diasporasının tarih içindeki aşamaları ve katettiği yol hakkında bir resim çizilmesi arzu edilmiştir.
Bu bağlamda, Hollanda Türk Diasporası Atlası içinde yer alan makalelerdeki fikirler yazara aittir ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın ve editörlerin görüşlerini yansıtmayabilir. Çalışmada ele alınan konular, ilk nesil göçmenler dâhil olmak üzere yeni nesil Hollanda doğumlu Türkleri de kapsamaktadır. Her ne kadar ana başlıklar geniş bir perspektife sahip ise de alt başlıkların sınırlılığı ve Hollanda Türk diasporasının çeşitliliği sebebiyle Türk diasporasının görünür olduğu her alana değinmek mümkün olmamıştır. Bu bakımdan çalışmanın bir kısım sınırlılıkları bulunsa da müteakip atlaslarda bu eksiklerin telafisi mümkün görülmektedir.
Bu kıymetli eserin ortaya çıkmasına katkı sağlayan bölüm yazarlarına, söyleşilere iştirak eden katılımcılara ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’na teşekkürü bir borç biliriz.
Bu çalışmanın, bilhassa Hollanda Türk toplumuna ve bu mevzuya alaka gösterenlere faydalı olmasını temenni eder, eserin kıymetli okuyucularla buluşmasını canıgönülden dileriz.
HOLLANDA’NIN İLK TÜRK BELEDİYE BAŞKANI: HURİ ŞAHİN

Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Aileniz, Türkiye’nin neresinden geliyor ve ne zaman Hollanda’ya göç etmeye karar vermiş?
Annem ve babam Adanalı. Babam 1965 yılında bekâr bir genç adam ve misafir işçi olarak Hollanda’da çalışmaya karar vermiş. O zamanlar babası itiraz etmiş, Hollanda’ya gitmesini istememiş, kalıp Türkiye’de çalışmasını istemiş ama o dinlememiş. Bir yıl sonra annemle evlenmiş. Annem onu beş yıl Adana’da beklemiş, çünkü o zaman da şimdi olduğu gibi Hollanda’da ciddi bir konut sorunu varmış. Ayrıca o zamanki işçiler yeterince kazanmadıklarından dolayı kendilerine ait bir ev kiralayamıyorlarmış. Misafir işçiler genelde pansiyonlarda kalıyorlarmış. Erkek işçiler, daha sonra misafir işçiliğin uzun süreceğini anlayınca ailelerini getirmeye karar vermişler. Annem de o şekilde gelmiş. Sevgi dolu bir ailede yetiştim. Okumayı teşvik eden bir ailede büyüdüm. Çocukluğum Deventer şehrinde geçti. Bu şehir işçi şehri olarak bilinir ve tarihi anlamda da önemli bir şehir. Daha sonra Hollanda’nın kuzeyindeki Leeuwarden kentinde yaşadım. Daha sonra iş ve eğitim açısından daha iyi olduğunu düşündüğüm için Lahey’e taşındım.
Evliyim. Eşim Murat, Giresunlu. İki oğlumuz var. Küçük oğlum Kaya 16 yaşında, büyük oğlum Arman 26 yaşında. Çok iyi hatırlıyorum, çocukken kütüphaneyi çok severdim. Hafta sonları zamanımın çoğu kütüphanelerde geçerdi. Arta kalan vakitlerde arkadaşlarımla vakit geçirirdim. Kütüphanede Türk kitapları bölümü vardı. O yıllarda Kadınca diye bir dergi vardı, Duygu Asena’nın editörlüğünü yaptığı bir dergiydi. Kadınca dergisini çok severek okurdum. Feminizm ve kadın hakları benim çok ilgimi çekerdi, çünkü cinsiyet eşitsizliğini görürdüm. Bunu evde de görürdüm. Hep tüm kadınların daha iyi yerlere gelmesi gerektiğini düşünürdüm.
Hangi okullarda okudunuz?
Lisede VWO derecesinden (Voorbereidend Wetenschappelijk Onderwijs) sonra Groningen Üniversitesi’nde Hukuk Fakültesi’nde eğitimime başladım ve orada bir yıl okudum. Ama ben çalışmayı çok istediğim için, kurumlarda özel sekreterlik yapmak amacıyla verilen bir senelik bir eğitim programına katıldım. Amacım, hem çalışıp hem okumaktı. Hem kaderim hem de bu seçimim beni çok iyi bir yere getirdi. Hollanda’da Danıştay Başkanı, Kral ya da Kraliçe’dir. Danıştay Başkanlığı’nda özel sekreter olarak çalıştım. Kamu yönetimi ve siyasete ilgim, orada başladı. Hukuk okuyup bir kişiyi savunmak yerine, siyaset içerisinde yer alıp çok daha önemli kararlar alınabileceğini gördüm. Böylelikle aynı zamanda yerel siyasette aktif olmaya karar verdim. O zaman ikamet ettiğim belediye Zoetermeer’di. Bu belediyede 10 yıl boyunca meclis üyeliği yaptım. Sonra Güney Hollanda Eyalet Meclisi’nde vekil olarak yer aldım ve üye olduğum Yeşil Sol Partisi’nde (GroenLinks) grup başkanlığı yaptım. Daha sonra başka bir belediyede belediye encümenliği yaptım ve siyasette devamlı çalışarak, kendimi geliştirerek acaba daha nasıl iyi olabilirim, bir sonraki dönemde başka ne yapabilirim diye düşünmeye başladım. Hiç boş durmadım, yani siyasetin yanı sıra iş kariyerim de her zaman devam etti. O da kamu yönetimi içerisindeydi, çünkü Danıştay’dan sonra bir belediyede çalıştım. Daha sonra, yerel siyaset ve yerel yönetimler nasıl daha iyi kalkındırılır diye Hollanda Belediyeler Birliği’nde çalıştım. Hatta Ankara’da, bir yıllık “Yerel Yönetim Reformu” (Local Administration Reform) başlıklı bir projede uzman olarak görev aldım. Proje kapsamında Türkiye’deki kadın meclis üyelerine, Kent Konseyi üyelerine ve muhtarlara eğitimler verdik. O zaman, Hollanda Belediyeler Birliği’nden uzman olarak Türkiye’ye gidip geliyordum. Aslında anlatmak istediğim, normal siyaset içerisinde aktifim ama aynı zamanda profesyonel hayatımda da kamu yönetimi ve siyasetle iç içeydim.
Hollanda’da çok sevilen ve sayılan bir kurum var: ProDemos. Demokrasi ve Hukuk Devleti Evi olarak biliniyor. Orada da Türkiye’den gelen birçok heyeti ağırladım. ProDemos, vatandaşlara ve özellikle gençlere, demokrasi nasıl işler ve hukuk devleti nedir gibi konularda bilgi verir ve siyaset hakkında kurslar düzenler. Bu kurslardan birini, arkadaşlarımla beraber güncelledim. Şu anda bu kurs, Hollanda’nın 200’ü aşkın belediyesinde verilmektedir. Bu kursa katılan insanlarda siyasette aktif olma isteğini her zaman gözlemlemişimdir. Şu an Belediye Başkanı olduğum belediyeyi de bu kurs aracılığıyla tanıdım. Ben de burada vatandaşlara bu kursu verdim. Belediye Başkanı olmadan önce, Rotterdam’da demokrasi üzerine çalışan bir kurumda müdürlük yaptım. Toplumsal meseleler ile ilgili çalışmalar yürüten çeşitli kurum ve kuruluşlarda da görev aldım. Hollanda’da çocuk haklarını teşvik eden ve denetleyen bir kurumda başkanlık yaptım. Her zaman topluma dokunmaya çalıştım. Halen Hollanda Kamu Yönetimi Konseyi’nin (Raad voor Openbaar Bestuur) üyelerinden biriyim. Bu kurum, devleti ve parlamentoyu kamu yönetimi hakkında bilgilendirmekte ve bakanlıklara danışmanlık yapmaktadır. Bu çalışmaları şu anda belediye başkanlığımın yanında yürütüyorum. Siyaset, profesyonel hayatımda her zaman ilgilendiğim ve çalıştığım bir alan oldu.
Belediye Başkanı olarak atanma sürecinizi anlatır mısınız? Atanmanız nasıl oldu ve öğrendiğinizde neler hissettiniz?
Yeni belediye meclis üyelerini yeni döneme hazırlamak için eğitimler verilir. Rijswijk Belediyesi, benden yeni belediye meclis üyelerine bir eğitim vermemi istedi. Ben de kabul ettim. Eğitim için geldiğimde Rijswijk Belediyesi ilgimi çekti. O zaman yeni bir belediye başkanı aradıklarını fark ettim. Hollanda’da belediye başkanları, Türkiye’den farklı olarak halk tarafından seçilmez; kral tarafından atanır. Meclis, hangi özelliklere sahip bir belediye başkanı aradıklarını belirtir. O dönemde Rijswijk Belediyesi için aranan profile uygun olduğumu düşündüğüm için başvurdum. Başvuru için krala hitaben bir niyet mektubu yazılır ve bu mektup kralın eyaletteki temsilcisi olan valiye (commissaris van de koning) gönderilir. Başvuruların değerlendirilmesi için belediye meclisinde bir komisyon kurulur. Komisyonda, komisyon başkanı ve her partinin birer temsilcisi yer alır. Başvurduğumda komisyon, başvurum hakkında konuşmak için beni görüşmeye çağırdı. Bu görüşmeler çok gizli olur; kimlerin başvurduğunun bilinmesi yasal olarak kesinlikle yasaktır. Görüşmeden sonra komisyon, sizi telefonla bilgilendirir. Benimle yapılan görüşmelerin ardından komisyon başkanı benimle irtibata geçti ve beni listede birinci sıraya koyduklarını belirtti. Tabii bunu duyunca çok sevindim. Altı ila yedi ay süren bir sürecin sonunda “Rijswijk Belediye Meclisi, Huri Şahin’i Belediye Başkanı olarak İçişleri Bakanlığı’na sunuyor” şeklinde haber verdiler. İçişleri Bakanlığı’na sunulduktan sonra güvenlik soruşturması yapılır. Bu tamamlandıktan sonra İçişleri Bakanlığı, başvuruyu Bakanlar Kurulu’na sunar. Bakanlar Kurulu kabul edince kral belgeyi imzalar. Belediye Meclisi’nin organize ettiği yemin töreninin ardından belediye başkanının görevi resmî olarak başlar. Tören 12 Aralık 2022’deydi ve ben de 13 Aralık’ta belediye başkanı olarak göreve başladım. Aslında Yeşil Sol Parti’ye (GroenLinks) üyeliğim var, ancak belediye başkanlığını parti üstü bir görev olarak yürütüyorsunuz. Hollanda’da belediye seçimleri her dört yılda yapılır, ancak belediye başkanının görev süresi altı yıldır. Fakat eğer iyi çalışmazsanız ya da bir güven eksikliği olursa, belediye meclisi belediye başkanından memnun olmadığını belirtebilir, çünkü benim de üstümde halk tarafından seçilen bir belediye meclisi var.
İlk Türk kökenli kadın belediye başkanı oldunuz. Aileniz ve yakın çevrenizin tepkisi ne oldu? Hollanda toplumu ve Türk toplumu tarafından bu atamanız nasıl karşılandı?
Çok gurur duydular. Ailem olsun, Türk toplumu olsun, hepsi çok sevindi ve gurur duydular. Bu durum basına da yansıdı. Örneğin, Anadolu Ajansı’ndan bir muhabir vardı ve ertesi gün hemen haber yaptı. Türkiye’den telefonlar geldi. Onların sevinmesi beni daha da mutlu etti. Ben atanmadan kısa zaman önce vefat eden babamın bazı arkadaşlarının da beni tebrik etmesi, benim için çok değerliydi. Babam 2 Aralık’ta vefat etti ve ben 12 Aralık’ta yemin törenine katıldım, ama babama ben öncesinde, Bakanlar Kurulu onayladıktan sonra, haber vermiştim. Ailem dışındakilerin sevinmeleri benim için büyük bir gurur kaynağıydı. Bu durum bir sorumluluk hissini de beraberinde getiriyor, daha iyi yapmalıyım, örnek olmalıyım diye, ama elbette herkes gibi bir sınırınızın olduğunun da bilincindesiniz. Bazen belediye başkanı veya Türk kökenli olmanın ya da kadın olmanın getirdiği bazı zorluklar olabiliyor. Benim belediye başkanı olma isteğimin özellikle insani sebepleri var. Her zaman vatandaşlara yakın, onların sorunlarıyla ilgilenen, onların bana kolay ulaşabildiği bir başkan olmak istemişimdir. Bu sebeple, “her yere gidiyor, herkesle konuşuyor, insan ayırt etmiyor, sorunları çözmek istiyor” minvalinde hakkımda duyumlar almak beni mutlu ediyor. Bu şekilde kalabilmek tabii ki her zaman kolay değil, çünkü bazen bazı konularda insanların sevmeyeceği kararlar da almamız gerekiyor. Özellikle emniyetin devreye girdiği konularda, örneğin bir evde uyuşturucu bulunduğunda veya bir işveren uygun olmayan bir davranış sergilediği zaman. Böyle zamanlar zor kararlar almak gerekiyor. O kararları da halkın refahı için alıyorsunuz. Belediye başkanı olarak sadece herkesin seveceği şeyler yapmıyorsunuz.
Siyasete ilginiz tam olarak ne zaman ve nasıl başladı?
Siyasete ilgim 2000’li yıllarda Danıştay’da çalıştığımda başladı. Orada sekreter olarak çalıştığımda Amerika Birleşik Devletleri’nde 11 Eylül 2001 saldırıları olmuştu ve inanılmaz değişik bir siyasi atmosfer oluşmuştu. O zamanlar da Hollanda, günümüzdekinden pek farklı sayılmazdı, ama benim için asıl dönüm noktası 11 Eylül olayları oldu. Olumlu açıdan baktığımızda siyasette insanların sorunlarına yönelik çözümler üretebiliyor ve yardım edebiliyorsunuz. Siyasete ilgim bu amaçlarla başladı. Zor durumda kalan insanlara yardım etmek istiyorum. Bu bir çocuk olabilir, bir kadın olabilir veya herhangi bir insan olabilir. Şu an bir belediye başkanı olsam da bir gün hayatta kendimin de zor durumda kalabileceği ihtimalinden yola çıkarak insanlarla empati yapmaya çalışıyorum. Seslerini duyuramayan insanların sesi olmak temel motivasyonum, çünkü bazı insanlar şikayetlerini bir yerlere duyurabiliyorlar, ama bazı insanlar var ki evin içerisinde bile sesini duyuramıyor veya eşinden şiddet görüyor veya korku içerisinde yaşıyor ya da sessizce yoksullukla mücadele ediyor. O insanları devlet olarak duyabilmek bence bir hizmettir. Benim için kamu yönetimi görevi ve devletin olması gerektiği yer sessiz insanların yanıdır.
Siyasi kariyerinizde ilham aldığınız biri var mıdır?
Birlikte çalışmış olduğum eski Danıştay Başkanı Herman Tjeenk Willink ile geçen günlerde bir etkinliğe birlikte konuşmacı olarak katıldık. Kendisi şu an 83 yaşında. Şu an 49 yaşındayım, ama onun yanında çalıştığımda 25 yaşındaydım ve ondan çok şey öğrendim. Şu an yapabildiğim şeyler ondan görüp öğrendiğim şeyler. Türkiye’den ilham aldığım kişi ise İlber Ortaylı diyebilirim. Onun kitaplarını çok severim. Onun sohbet etme tarzı, hayata bakış açışı, kitap, araştırma, işteki isteklilik ve seyahat konusunda verdiği tavsiyeler benim için çok önemli.
Çokkültürlü kimliğinizin görevinize katkıları oldu mu? Cevabınız evetse nelerdir?
Çok fazla katkısı oldu, çünkü hayata farklı perspektiflerden bakabiliyorsunuz. Bunun avantajlarını sürekli yaşıyorum. Çokkültürlü olmanın olumlu yanları çok önemli benim için. Farklı kökenden insanlarla daha kolay iletişim kurabiliyorum. Örneğin ben Afgan kökenli değilim ama Afgan bir kadın bana yaklaşıp rahatlıkla derdini anlatabiliyor.
Çokkültürlü olmanız, doğrudan işinize nasıl yansıyor? Somut bir örnek verebilme şansınız var mı?
Özel günlerde, çokkültürlü olmanın değerini daha iyi anlıyorsunuz. Ramazan ayının önemini Müslümanlar için biliyorsunuz ama Hristiyanlar için de Paskalya’nın önemli olduğunu biliyorsunuz. Farklı olmak başka insanlarla daha kolay empati kurabilmenizi sağlıyor. Geçtiğimiz yıl ben çok gururlanmıştım. Hollanda Kralı Willem-Alexander, Ramazan ayında Rijswijk Belediyesi’nde kendi isteğiyle bir iftara katılmak istedi. Benim için inanılmaz güzel bir andı. Belediye başkanı olarak sadece Müslümanlara özel bir davet olarak düşünülmesini istemedim ve iftara farklı dinî grupların temsilcilerini de davet ettim. Bu örnekte olduğu gibi bazen söylediklerime ve yaptıklarıma özellikle dikkat ediyorum. Çünkü ben herkesin belediye başkanıyım, dinî benimle aynı olanın da olmayanın da. Müslüman olmayanların da belediye başkanı olduğumu hissetmelerini istediğim için iftar yemeğine her kesimden insanı davet ettim. Zaten iftarın da anlamı budur.

Peki bir göçmen kökenli ve kadın olarak kariyerinizde ön yargılarla karşılaştığınız oldu mu? Evetse bu durumda nasıl mücadele ettiniz ve nasıl bir yol izlediniz?
Ön yargı her zaman var. Kadın veya Türk olmasanız da ön yargılarla mücadele ediyorsunuz. Hollanda’da kadın belediye başkanı sayısı toplamın yarısı bile değil. Kadınlarda sayı olarak yavaş da olsa bir ilerleme var. Ama bu eşitsizlik beni hiçbir zaman engellemedi. Eşim tarafından veya etrafımdaki insanlar tarafından engellenmedim. 8 Mart’ta Uluslararası Kadınlar Günü kutlanıyor. Bu kapsamda buradaki kadın meclis üyelerimize bu hafta bir mektup göndererek toplantıya davet ettim. Onlarla hem kahvaltı yapmak hem de kadınların siyasete katılımını teşvik etmek ve belediye olarak bunu önemsediğimizi hissettirmek için böyle bir toplantı düzenledim.
Kariyerlerinin başında olan Türk kökenli gençlere ve kadınlara bu konuda tavsiyeleriniz nedir?
Yaptıkları işi severek yapmalarını ve kalpten istedikleri hangi işse ona yönelmelerini tavsiye ederim. Ailelerinin onayından ziyade kendi isteklerinin farkında olmalarını öneririm. Başkaları için değil, kendi yollarını çizmelerini tavsiye ederim. Meraklı olmalarını da tavsiye ederim, çünkü merak ettiğinizde yeni şeyler öğrenirsiniz. Belediye başkanı olarak etkilendiğim insanlar, başkalarına faydası olan insanlardır. Mesela, geçtiğimiz günlerde yürüyemeyen bir adam suya düştüğünde onu kurtaran kişiye belediye olarak ödül verdik. Çevresine faydalı olan insanlar benim için önemlidir.
Belediye başkanı olarak göreve başladığınızda öncelikli hedefleriniz nelerdi? Aslında biraz bahsettiniz ama eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Vatandaşlara yakın olan ve onların sorunlarını ciddiye alan bir belediye başkanı olmak isterim. Bunu sadece kendim için değil, diğer belediye başkanları için de sağlamayı hedefliyorum. Rijswijk Belediyesi çok hızlı büyüyen bir belediye. Nüfus olarak 60 bini aştık ve 10 yıl içerisinde bu sayı 80 bin olacak. Bu süreci de iyi yönetebilmek isterim. Hollanda’da her sekiz günde bir kadın cinayeti oluyor. Özellikle şiddet gören kadınlara yardımcı olmak da öncelikli hedeflerimden biri.
Belediye bölgenizde ikamet eden vatandaşların ve özel de Türk kökenlerin hangi ihtiyaç ve sorunlarını gözlemlediniz şimdiye kadar?
Benim özellikle Türk kökenlilerin sorun ve ihtiyaçlarına dair özel bir çalışmam yok. Ancak burada yaşayan Türk kökenli insanlarımızın öncelikli sorunlarından biri konut sorunu denebilir. Daha sonra iyi okul seçimi ve bakım sorunu da sayılabilir. İnsanlarımız giderek yaşlanıyor. 70 yaş üstündeki insanların sayısı yükseldi. 70 yaş üstü olduğunuzda da bu birçok konuda bakıma ihtiyacınız olduğu anlamına geliyor.
Belediyenizde yaşayan Türk kökenlerin sayısını biliyor musunuz? Türk kökenli vatandaşlar ile ilişkiniz nasıldır?
Doğrudan Türklerin sayısını bilmiyorum ama Rijswijk Belediyesi’ndeki göçmen kökenli oranının %37 olduğunu biliyorum. Hollanda genelinde bu oran %25. Bu da belediye bölgemizde çok farklı kültürden gelen insanların yaşadığı anlamına geliyor.
Türk kökenli vatandaşlarla ilişkiniz nasıldır?
Türk kökenli bir belediye başkanının varlığı, sizce onların Hollanda’ya ve belediye yönetimine aidiyetlerini etkiledi mi? Bunun için araştırma yapmak gerekir ama sevindiklerini ve gurur duyduklarını açıkça belirtiyorlar. Bunu geçtiğimiz sene Türkiye’de 6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerin mağdurlarına düzenlenen yardım etkinliklerinde de gözlemlemiştim.
Belediyede konut sıkıntısından bahsettiniz. Konut sıkıntısı veya kurumsal ayrımcılık gibi sorunlar için gelecekte neler yapmayı planlıyorsunuz?
Bu konular Hollanda’da belediye başkanının görev alanına girmiyor. Belediyemizde şu kadar sosyal konut yapılsın demek gibi bir yetkim yok. Belediye başkan yardımcılarının siyasi kimlikleri daha fazla öne çıkar. Onlar belediye bünyesinde koalisyon kurar çünkü Hollanda’da tek bir partinin iktidarı söz konusu değildir. Böylelikle koalisyonla konut sıkıntısı ve ayrımcılık gibi konular hakkında kararlar alınabilir. Benim görevim koalisyon toplantılarını yönetmektedir. Ancak ayrımcılık konusunda doğrudan bana bir vatandaş geldiğinde onu dikkate alıp dinlemek benim görevim. Örneğin, bir kişi polis tarafından dışlandığını hissederse ben Emniyet Müdürü ile konuşabiliyorum ve nedenlerini araştırabiliyorum. Bir de ulusal bir olay olduğunda bakanlıklarla da görüşebilirim. Benim belediye başkanı olarak emniyet konusunda yetkim daha çok.
Belediye başkanlığı sürecinde en büyük başarınızı veya gurur duyduğunuz bir anı paylaşabilir misiniz?
Belediye başkanı olarak çok acı bir şekilde üç kadın cinayetine şahit oldum. Bu süreçlerde ailelere destek olmam ve toplumu bilgilendirme şeklim insanlar tarafından takdir edildi. Yine insanların en çok söylediği şeylerden bazıları görünür, ulaşılabilir ve Rijswijk Belediyesi’ni Lahey bölgesinde iyi temsil eden bir belediye başkanı olduğum yönündedir.
Gelecekte Hollanda toplumu ve azınlık grupların yaşam kalitesini artırmak için planladığınız projeler var mıdır?
Benim hedefim bu görev sürecinde işimin hakkını verebilmektir. Topluma faydalı, örnek ve iyi insan olabilmek bence dünyadaki en büyük zenginliktir.
Son 60 yıla baktığınızda Hollanda’daki Türk toplumunun geldiği noktayı nasıl değerlendirirsiniz?
Bu soruyu çok fazla soruyorlar, bence nasıl baktığınıza bağlı. Çok olumlu örnekler var, örneğin içimizden bir belediye başkanı, sporcular ve sanatçılar çıktı, ama her toplum içerisinde olduğu gibi bizim Türk toplumu içerisinde de sorun yaşayan insanlarımız var. Herkesten de çok yüksek yerlere gelmelerine dair beklentiler olmamalı. Bence Türklerin zor durumlarda dayanışma içinde olmaları en büyük zenginlikleri. Bunu en iyi deprem zamanında gördük. Olumsuz bir örnek olarak ise Türk kökenlilerde Hollanda’ya aidiyet noktasında bazı sorunların olduğunu söyleyebilirim. Seçimlerde oy kullanmak, Hollanda’daki gelişmeleri takip etmek gibi konularda daha görünür olmaları gerektiğini düşünüyorum.
Yurt dışındaki Türk kökenli gençler, günümüzde çokkültürlü ortamda yetişiyorlar. Bunun kazanımları çok olsa da süreç her zaman kolay ilerlemiyor. Bu yollardan geçmiş biri olarak gençlere ne söylemek istersiniz ve ne tür tavsiyeler verirsiniz?
Bunun zenginlik olduğunu görmelerini, Türkçe konuşmaktan çekinmemelerini ve hiçbir zaman kendilerini değersiz hissetmemelerini tavsiye ederim. İki kültür içerisinde büyümek en büyük zenginliklerdendir. Bunun faydalarını hissetmelerini isterim. Daha önce de söylediğim gibi sevdikleri işleri yapmalarını tavsiye ederim. Hollanda, demokrasisi çok güçlü olan bir ülke, inanılmaz imkânlar var ve onları iyi değerlendirmelerini tavsiye ederim.
KİMLİK, GÜVENLİK VE LİDERLİK: HOLLANDA’NIN İLK TÜRK EMNİYET MÜDÜRÜ HAMİT KARAKUŞ İLE SÖYLEŞİ

Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
22 Şubat 1965 tarihinde, Kırşehir’in Sıdıklı Küçükoba Köyü’nün Kulpak Mahallesi’nde doğdum. Evliyim. Hülya, Aleyna Feride ve İsmail adlarında üç çocuğum, Şehide adlı bir gelinim ve Hamit Asaf adında bir torunum var.
Ailenizden bahseder misiniz? Türkiye’nin neresinden geliyorsunuz, aileniz ne zaman Hollanda’ya göç etmeye karar vermiş?
Babamın adı İsmail, annemin adı Fadime. Kırşehirliyiz. Babam zamanında işçi olarak Hollanda’ya geldi. Biz de babamdan sonra 1972 yılında aile birleşimiyle Hollanda’nın Steenwijk şehrine taşındık.
Hollanda’daki hayatınızı kısaca anlatır mısınız? Hangi şehirlerde yaşadınız, hangi okullarda okudunuz? Şu anki kariyeriniz nasıl şekillendi?
İlköğretimimi Steenwijk şehrinde tamamladım. O dönem eğitim görmek zordu. Ailem mesleki veya teknik eğitim almamı istedi. Türkiye’ye geri dönüş fikirleri olduğu için burada geçici kalmayı düşünüyorlardı. Ben ise eğitimime devam etmek istiyordum. Eğitimime devam ettim ama çok eksiğimin olduğunun farkındaydım. Tamamlamak için boş zamanlarımda ek dersler alıyordum. Aynı zamanda babamın yanında bir halı fabrikasında çalışıyordum. Yalnız mücadele vermem gerekiyordu. Çevremde veya ailemde bana destek olabilecek pek kimse yoktu. Sınavlara girdim ve polis akademisini kazandım. Fabrikadan ayrıldım. 1987 yılının Ocak ayında polis akademisine kabul edildim ve eğitimimi başarıyla tamamladım. Polis akademisine kabul aldıktan sonra Rotterdam şehrinde çalışmaya devam ettim. 1988 yılında artık Rotterdam’da yaşamak istediğimize karar verip oraya taşındık. İsmail ve Aleyna Feride Rotterdam’da dünyaya geldi, kızım Hülya ise Steenwijk’te doğdu. Sonrasında Schiedam şehrinde görevimi başkomiser olarak sürdürdüm. Polis Teşkilatında çeşitli pozisyonlarda yer aldım. Toplumsal meseleler ve semtlerdeki sorunların çözümü ile ilgileniyordum.
Senatör ve Emniyet Genel Müdürü olmadan önce hangi görevlerde bulundunuz?
1998 yılında Polis Teşkilatından ayrılmaya karar verdim. 1998-2006 yılları arasında şehirleşme ve semtlere ilişkin sorunları giderebilmek için çeşitli projeler geliştirdim. Bu projeler başarıyla sonuçlandı. Rotterdam’da inşaatçılara, gayrimenkul alanında proje geliştiren kurumsal yatırımcılara, konut dernekleri ve özel sektöre danışmanlık ile rehberlik yapan Atta Makelaars adında bir şirkette yönetici olarak çalıştım. Burada çeşitli semt ve konut projeleri geliştirdik. Bu alanda bölgenin en büyük şirketlerindendi. Rotterdam’da başladık ve sonra Hollanda’nın çeşitli şehirlerinde hizmet vermeye devam ettik. 2002-2006 yılları arasında siyasete girdim. İlk etapta İşçi Partisi’nin (Partij van de Arbeid-PvdA) il başkan yardımcılığını yaptım. Seçimi kazandık ve 2006-2014 yılları arasında Rotterdam Büyükşehir Belediyesi’nde encümen olarak imar, iskân, şehirleşme ve ekonomi alanlarından sorumlu birimde görev aldım. 2014 yılında Platform31 kurumuna atandım. Platform31, bağımsız bir araştırma kurumudur ve bakanlıklar, belediyeler ve diğer kurumlar için şehirleşmeyle ilgili bilimsel araştırmalar yapar ve geleceğe yön verir. Aynı zamanda mevcut sorunlara çözümler geliştirir. Bunun haricinde yönetiminde yer aldığım diğer kurumlar da oldu. Son olarak 2021-2024 arasında Hollanda Parlamentosu’nun üst kanadı olan Senato’da senatör olarak yer aldım.
Hollanda’da Düzgün Yıldırım’dan sonra ‘Türk asıllı ikinci Senatör’ oldunuz. Hollanda’da siyasete ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?

İnsanlar arasındaki ekonomik eşitsizliğin arttığını fark ettim. Yoksul ailelerin ve çocukların sayısı giderek artıyordu. Çocukların eşit fırsatlara sahip olmadığını gördüm. Mezun olmadan okulu bırakan çocukların sayısı artmıştı. Bu durum özellikle göçmen kökenlilerde daha fazlaydı. Bu konularda bir şeyler yapmak istedim. Siyasete bu yüzden girdim. Böylelikle ilk olarak 2002 yılında PvdA Partisi’ne üye oldum.
Hollanda Senatosu’nda yer alma motivasyonunuz neydi? Göreviniz boyunca sorumluluk alanlarınız neydi? Hangi çalışmalara imza attınız?
Senatoda görev alanım; Halk Sağlığı ve Spor Bakanlığı, Tarım, Doğa ve Gıda Bakanlığı ve Altyapı ve Su Yönetimi Bakanlığı olmak üzere üç Bakanlığın alanını kapsıyordu. Görev alanım oldukça genişti. Bu görev alanına giren meselelerle ilgili partim adına sözcülük yaptım. Senatörler, Bakanlar tarafından sunulan yasa tasarılarının içeriğini değerlendirmekle sorumludur. Aynı zamanda üye olduğunuz parti adına söz konusu yasa tasarılarına ret veya kabul oyu verebiliyorsunuz. Hollanda’da Senato en yüksek siyasi organdır. Bir yasa tasarısı Temsilciler Meclisi’nde onaylansa dahi Senato’daki çoğunluk tarafından desteklenmiyorsa yasa meclisten geçmez. Yasa tasarıları, önce Temsilciler Meclisi’nden sonra da Senato’dan geçer.
Senato’da görev aldığınız sürede doğrudan göçmen kökenliler ve Türk diasporasını ilgilendiren çalışmalarda da yer aldınız mı? Ne tür katkılar sağlamaya çalıştınız?
Hükümetin meclise sunduğu ve değerlendirdiğimiz kanun teklifleri arasında göçmen kökenlileri etkileyen kanun teklifleri de vardı. Toplumun hak ve özgürlüklerini kısıtlayacak tekliflere ret oyu kullandık. Bunun dışında eğitim alanında, örneğin okul harçlarının yükselmesine karşı da çalışmalar yapmaya çalıştık, çünkü okul harçlarının yükselmesi düşük gelirli insanların dezavantajınadır. Ayrıca, belirli bir gelir düzeyinin altında olup sosyal konutlarda yaşayan vatandaşlara yapılan kira yardımları giderek azaltılıyor. Bu durum, düşük gelirli vatandaşların daha yüksek kira ödemesine yol açıyor. Bu konu hakkında da çalışmalar yürüttük.
Hollanda Parlamentosu’nda Türk kökenlilerin temsilini nasıl değerlendirirsiniz?
Parlamentoda toplumun her kesimi temsil edilmeli. Diğer göçmen topluluklar gibi Türk kökenlilerin de siyasette temsil edilmesi önemlidir, çünkü göçmen kökenlileri ilgilendiren konular parlamentoda görüşülüyor ve onların hayatını etkileyecek kararlar alınıyor.
Türk diasporasının Senato’da temsil edilmesinin önemini değerlendirir misiniz?
Sadece bir grubun değil, herkesin parlamentoda temsil edilmesi her zaman önemlidir. Bir milletvekili veya senatör bütün toplumu temsil eder ama kendine has düşünceleri de vardır. Benim Türk kökenli olmam ve arka planım sayesinde Türk toplumunun siyasete erişimi arttı. Farklı kesimlerin Senato’da temsil edilmesi bu kesimlerin ihtiyaç ve taleplerinin daha iyi dile getirilmesini ve gündeme taşınmasını sağlayacaktır. Rol model olarak Türk toplumunu ve özellikle gençlerin Hollanda’daki siyasal katılımını artırmaya yönelik çalışmalarınız oldu mu?
Yer aldığım her görevde siyaset dahil olmak üzere gençleri çalışmalara dahil etmeye çalıştım. İşçi Partisi’nde aynı zamanda komisyon üyesiydim. Dolayısıyla Türk ve diğer azınlıkların sayısının Parlamento veya Belediye Meclislerinde artırılmasına yönelik çalışmalara öncülük ettim. Bunu polis olarak çalıştığım dönemde de yapmaya çalıştım.
Kısa süre önce Hollanda’daki ilk Türk kökenli Emniyet Müdürü olarak atandınız. Hollanda Polis Teşkilatı’ndaki göreviniz hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

Hamit Karakuş yemin töreninde
Emniyet Müdürü olarak Kuzey-Hollanda eyaletinden sorumluyum. Diğer eyaletlerin Emniyet Müdürleri ile ülkenin Polis Teşkilatı’ndan sorumluyuz. Ekibim, 4 bin personelden oluşuyor. Göreviniz boyunca hedeflediğiniz öncelikli konular var mıdır? Öncelikli hedeflerimden biri toplumdaki güvenliği artırmaktır. Diğer bir hedefim Polis Teşkilatı’nın, toplumun bir yansıması olmasını sağlamak. Bunu sağlamak için Polis Teşkilatı daha çok göçmen kökenliyi istihdam etmeli ve çeşitli gruplarla temasını artırmalıdır.
Polis Teşkilatı’nda göçmen ve Türk kökenli polislerin oranı nedir?

Hollanda İstatistik Kurumu’nun (Centraal Bureau voor de Statistiek-CBS) Kültürel Çeşitlilik Barometresi’ne göre Polis Teşkilatı’ndaki göçmen kökenli personel sayısı giderek artmaktadır. Randstad Bölgesi’nde göçmen kökenli adayların oranı 2020 yılında %17 iken 2021 yılında %23’e yükseldi. Ulusal düzeyde, göçmen kökenli adayların oranı 2020 yılında %16 iken 2021 yılında %19’a yükseldi. Ancak, bu oran henüz yeterli değil. Teşkilatta çalışmaya başladıktan sonra işi bırakan göçmen kökenli oranı yüksek. Polis Teşkilatı’nda çeşitliliği artırmak için özel çalışmalar ve kampanyalar başlatıldı. Böylece Polis Teşkilatı’nın toplumun çeşitliliğini yansıtan bir kurum haline gelmesi amaçlanmaktadır.
Hayatınıza baktığınızda kararlarınızı etkileyen belirli dönüm noktaları oldu mu?
Ailelerimizin Türkiye’ye geri döneceğine hiçbir zaman inanmadım ve her zaman burada kalıcı olduğumuza inanıyordum. Bunun farkına küçük yaşta vardım ve hayatta kendime ona göre planlar yaptım. Kendimi geliştirerek toplumun bir parçası olmayı hedefledim ve benim de her birey gibi toplumda belirli bir konuma gelebileceğime inandım.
Kariyer hayatınızda şahit olduğunuz ve aklınızda kalan önemli olaylar oldu mu?
Çok oldu, çünkü göçmen kökenli olarak her yerde ilk olduğunuz için ön yargıları kırmanız gerekiyor. Bu da kolay olmadı fakat hiç kimseyi suçlamadan, kendi başarımı ön planda tutarak, pes etmeyerek, kendimden emin bir şekilde ilerledim. Bu süreçte bana güven ve fırsat vererek destek olanlar da vardı.
Çokkültürlü kimliğinizin hem siyasetteki hem şu anki görevinize katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?
Katkısı olduğunu düşünüyorum. Örneğin kendim de göçmen kökenli olduğum için göçmen kökenlileri daha iyi anlayabiliyorum. Onların kültürünü ve düşünce yapılarını bildiğinizde onların dilinden daha iyi anlıyorsunuz. Bu sayede insanlar “sen bizden birisin” düşüncesiyle benimle çekinmeden irtibata geçebiliyor.
Son 60 yılı değerlendirdiğinizde Türk kökenlilerin genel olarak Hollanda’ya ve Türkiye’ye katkılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hollanda’daki Türk kökenlilerin her iki ülkeye birçok alanda katkıları büyük. İki ülke ilişkilerinde ekonomik, kültürel ve beşerî sermaye anlamında köprü vazifesi görüyorlar.
Göçmen kökenlilere yönelik politikalarda son 60 yılda ne tür değişiklikler yaşandı?
Büyük değişiklikler olduğunu söyleyemem. Bu konuda hâlâ mücadele veriliyor. Batılı olmayan ülkelerden gelen göçmen toplulukların burada kabul gördüğü hâlâ tam olarak söylenemez, çünkü hâlen entegrasyondan bahsediliyor. Halbuki üçüncü ve dördüncü kuşak Hollanda’da doğdu. Türk toplumu içinde de hâlâ kendini Hollanda’da geçici olarak görenler var, doğal olarak göçmen politikalarına bunun da yansımaları oluyor.
Hollanda’daki Türk kökenlilerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Hollandalı Türkler günümüzde üçüncü ve dördüncü kuşağa ulaştı. İlk nesillerden farklı olarak artık her alanda görünür hale geldiler. Yeni nesiller artık daha donanımlı ve eğitimli.
Hollanda’daki Türk kökenli gençlere tavsiyeleriniz nelerdir? Eğitim seviyelerini artırmaya devam etsinler ve mevcut iş potansiyellerini iyi değerlendirsinler. Topluma dahil olsunlar ve toplumda her alanda aktif olsunlar.
BİRİNCİ NESLİN SİVİL TOPLUM ÖNCÜLERİNDEN İBRAHİM GÖRMEZ İLE SİVİL VE SİYASİ HAKLAR ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Kendinizden ve göç hikâyenizden kısaca bahseder misiniz?
Daha evvel de çeşitli söyleşilerimde belirttiğim gibi, gözleri görmeyen bir babanın yedi evladından üçüncüsü olarak, 1939 yılında İzmir’de dünyaya geldim. Rahmetli annem okuma yazma bilmeyen, kısıtlı imkânlarla kendini çocuklarını yetiştirmeye adamış bir kadındı. Bizlere doğruluğu, insanlara ve hayvanlara yardım etmeyi, yalan söylememeyi, namaz kılmayı, oruç tutmayı, Allah’ın emirlerini yerine getirmeyi, velhasıl; bir insanda olması gereken tüm faydalı hasletleri gerek yumuşak tarzda gerekse otoriter biçimde aktardı. Rabbim ondan razı olsun, mekânı cennet olsun. Ben yoksulluktan dolayı ilkokuldan sonra okuyamadım. Bir ağabeyim Ankara’da astsubay okulunda, diğer ağabeyim İzmir kestane pazarındaki camide hafızlık eğitimi alırken babam beni bir arkadaşının dükkânına meslek öğrenmem için çırak olarak verdi. Hollanda’ya geldiğim 1964 yılına kadar orada çalıştım. Hollanda’ya ailemin onayı ve sözü üzerine üç seneliğine geldim. Hollandacada “de mens wikt, maar God beschikt” diye bir söz vardır, yani insan bir şeye niyet eder, lakin nihayetinde Tanrı karar verir. Ben de üç seneliğine niyet ettiğim Hollanda’da Rabbimin kararı ile altmış birinci seneme giriyorum ve burada yani Amsterdam’daki Müslüman mezarlığında yerimi de satın aldım. Rabbim hayırlı ömürler, hayırlı ölümler nasip etsin. Tabii, buraya turist olarak gelmedim. Ülkemdeki seçilmiş hükûmetin devrilip askeri bir rejime geçmesi sebebiyle Türkiye müthiş bir işsizliğe düşmüş, bu işsizlik sebebiyle vatandaşlar istikballerini yabancı ülkelerde aramıştır. Ben de bundan dolayı istikbalimi, geçici bir müddet için de olsa 15 Mart 1964 tarihinde yurt dışında aramaya karar verdim.
1964 yılında, Türkiye ve Hollanda arasında İşgücü Anlaşması imzalanırken orada bulunarak Hollanda Türk toplumunun temellerinin ilk atıldığı anlara tanıklık ettiniz. Bize o anı anlatır mısınız? Orada bulunma sebebiniz neydi? İmzalanan anlaşmayla ilgili beklentileriniz ve düşünceleriniz tam olarak neydi?

Karakter olarak okumaya ve öğrenmeye çok meraklı biriydim. Çocukluğumda, yerlerde gazete parçalarını bulup okurdum. Bu derece öğrenme merakım vardı. Çevremdeki yetişkinler çocukken sorularımdan yorulurlar ve bana “Yeter artık!” derlerdi. Hatta bununla ilgili bir anekdot aktarmak isterim. Hollanda’ya geldiğim ilk yıl tanıştığım rahmetli eşim Antona Reyhan Görmez, oğlumuza hamileyken Hollandacayı öğrenmek için çok soru sormamdan dolayı bir gün bana “Ben doğacak olan çocuğumuzun adını ‘wat is dat?’ koyacağım!” demişti. Bu öğrenme merakım hâlâ devam ediyor.
Hollanda ve Türkiye arasındaki iş gücü anlaşması, Amsterdam’ın doğusu ve kuzeyi arasında yer alan IJdijk’te, Ford araba fabrikasında çalışan Türk işçilere tahsis edilmiş Woonoord Tussenhaven adındaki yurdun bulunduğu mekânda imzalandı. Burası Türk işçilerinin toplu olarak kaldıkları tek yerdi. Daha evvel de belirttiğim gibi öğrenme merakımdan dolayı öğrendiğim bilgilerle gerek Türk işçilerin çalıştığı fabrikada gerekse kaldığımız yurtta arkadaşlarıma da yardımcı oluyordum. Türkiye Cumhuriyeti Çalışma Bakanı rahmetli Bülent Ecevit, anlaşmayı imzalamak üzere Hollanda’ya geldiğinde Hollandalı mevkidaşları kendisine bir sürpriz yaparak anlaşmanın bizlerin kaldığı yerde imzalanmasına karar vermişler. Aynı zamanda, Türk işçilerin yaşantısı hakkında bilgi alması maksadıyla anlaşmayı bu yurtta imzalamayı uygun görmüşler. Kaldığımız yurdun müdürü, benim durumumu bildiğinden bana misafirleri ağırlama görevi vermişti. Böylelikle birkaç arkadaşım ile birlikte bu anlaşmanın organizasyonuna dâhil olduk. Ford araba fabrikasında çalışan yaklaşık diğer 80 arkadaşımız da seyirci olarak katıldı. O gün yemekler yendi, konuşmalar yapıldı, sembolik olarak imzalar atıldı ve şampanyalar patlatıldı. Daha sonra Hollandalı misafirlerimize bazı türküler söyledik ve bazı skeçler yaptık.
Bendeniz de âcizane başına eşarp takıp elinde şemsiye ile Kâtibim şarkısını tiyatral olarak takdim etmiştim. O gün anlaşmanın ne manaya geldiğini Sayın Bülent Ecevit bizlere açıkladı. Kendisi yaptığı açıklamada; çok fazla sayıda vatandaşımızın yasal olmayan yollardan Avrupa’ya geldiğini ve herhangi bir güvenceleri olmadan en ağır şartlarda bilhassa maden ocaklarında çok az bir ücret ile çalıştıklarını, bu anlaşma ile vatandaşlarımızın daha güvenceli bir şekilde çalışmalarının sağlanacağını belirtti. Gayet memnun kaldığımız bir gün geçirdiğimizi hatırlıyorum.
Hollanda Türk toplumunun sivil haklardan eşit şekilde faydalanması için yapılan girişimlerin öncülerindensiniz. Yeni bir ülkede ilk ve öncü olmanın size hissettirdiklerini nasıl tanımlarsınız?
Ailemden almış olduğum terbiye dolayısıyla, insanlara hizmet etmenin ne kadar erdemli bir davranış olduğunu anladım. Rabbimin bahşetmiş olduğu Hollandaca dilini çok çabuk öğrenmemin bir karşılığı olarak yapmış olduğum çalışmalar, maddi ve manevi anlamda vatandaşlarıma anamın ak sütü gibi helal olsun. Bunun hissettirdiklerini tarif etmem imkânsızdır. Tekrar dünyaya gelsem, yine aynı şeyleri yapmaktan zerre kadar tereddüt etmem.
İlk olarak hangi sivil haklar için mücadele verdiniz? O yıllarda bu hakların kazanımı için nasıl bir yol izlediniz ve hangi adımları attınız? Talepleriniz ve mücadeleleriniz ile ilgili o yıllarda Hollanda toplumunun ve resmî kurumların tepkileri ne oldu?
Başarısız bir Türkiye’ye dönüş maceramdan sonra geri geldiğim ve artık burada kalıcı olduğumuza inandığım bu ülkede dinimizi, dilimizi ve kültürümüzü nasıl idame ettirebiliriz düşüncesiyle arayışa girdim. İlk başlarda arkadaşlarımın hemen hemen hepsi benim Hollanda’ya kültürel ve dinî anlamda uyum sağlayamamamın kendilerinin de uyum sağlayamayacağı anlamına gelmediğini defalarca söylediler; fakat ben burada kaldığımız müddetçe bazı hayati ihtiyaçlarımızın olduğunu ve buna yönelik girişimlerde bulunmamız gerektiğini belirttim. Örneğin bir araya gelebilmemiz, birlikte Cuma namazlarını kılabilmemiz ve Ramazan ayında ibadetlerimizi yerine getirebilmemizin önemli ihtiyaçlar olduğunu izah ettim. Sağ olsunlar arkadaşlarımın bana gösterdikleri itimat ve anlayışla bazı girişimlerde bulundum. Eşimin Hollandalı olması ve öğrenme merakımdan dolayı Hollandacayı tercümanlık yapacak seviyede öğrenmiş olmam, bu süreçte benim en büyük hazinem oldu. Bu vesileyle belediye ve dinî bir kuruluş olan Kiliseler Birliği ile temasa geçerek ihtiyaçlarımızı dile getirmeye başladım. Karşılaştığımız en önemli zorluk resmî kuruluşların bizlere; Hollanda’nın seküler bir anayasaya sahip olduğunu, yani devletin dinî kuruluş ve inançlara karışmadığını, bu kuruluşların serbestçe dinlerini icra edebileceklerini, lakin devlet tarafından herhangi bir maddi yardımın söz konusu olmadığını söylemeleri oldu. O yıllarda onların bu tutumlarına cevaben; Hollanda’nın bu sistemine karşı saygı duyduğumuzu, ülkemiz Türkiye’nin de laik bir ülke olduğunu, fakat Türkiye’de Yahudilerin 400 yıl, Katolik ve Protestanların ise daha uzun yıllar her türlü alt yapıya sahip olduklarını, herhangi maddi bir yardıma ihtiyaçları olmadığını, ayrıca dinî inançlarını yerine getirebilmelerinin anayasa ile güvence altına alındığını argüman olarak belirttim. Buna karşın Hollanda’da 15 senedir bulunan ve tamamı işçi olduğu için maddi hiçbir imkânı olmayan Müslümanların bu ihtiyaçlarını yerine getirebilmeleri için gerekli yerlerin tahsis edilmemesinin, en azından insan hakları açısından bir eksiklik olduğunu tüm parti yetkililerine gerek yazışma ile gerekse yüz yüze görüşerek izah ettik. Kiliseler Birliği’nin bizim tarafımızı tutması neticesinde hükümet, bu durumun araştırılması için bir komisyon kurulmasına karar verdi ve başına sonradan Adalet Bakanı olacak olan Profesör Hirsch Ballin’i getirdi. Bu komisyon ile yaptığımız görüşmeler neticesinde hükümete verilen bir rapor ile Müslüman topluluğunun maddi imkânsızlıklar yüzünden dinî vecibelerini yerine getiremediği, bunun için geçici olarak maddi destek sağlanmasına ihtiyaç duydukları belirtildi. Bunun üzerine Kiliseler Birliği, bize Amsterdam’da Rokin semtinde Kraliyet Sarayı ve Dam Meydanı’na 800 metrelik mesafede yer alan Nieuwezijds Kapel adında Protestanlara ait kullanılmayan bir kiliseyi kiralayabileceğimizi bildirdi. Kirası yıllık 70 bin gulden olan bu binanın 35 bin guldenlik kısmının Hollanda Kültür Bakanlığı, kalan 35 bin guldenlik kısmının ise Amsterdam Belediyesi tarafından verilmesi kararlaştırıldı. Protestanların bir sözü vardır: “Buraya Papa geleceğine Türklerin gelmesini yeğleriz,” diye. Kilisenin bizden tek isteği, ön tarafta ana caddede yer alan Rokin kapısının kullanılmamasıydı. Sebebini merak etmemiz üzerine, bize Protestanların kilisesinde Müslümanların namaz kıldıklarını diğer insanların görmelerini istemediklerini söylediler. Yan sokaktaki Wijde Kapelsteeg adındaki sokak kapısını kullanmamızı istediler. Biz de onların bu isteklerine saygı gösterdik ve yan sokaktaki kapıyı kullandık.
Sürecin başından beri tanık olan biri olarak bu tepkilerde veya Hollanda’daki kurumların ve toplumun sivil ve siyasi hak taleplerine zamanla pozitif veya negatif yönde bir değişiklik gözlemlediniz mi?
Evet, ilk başlarda hiçbir negatif tepki olmadığı gibi bilhassa her kesim ve kuruluşun elinden geldiği kadar yardımcı olmasına rağmen, zamanla maalesef Müslüman zannettikleri kişilerin yapmış oldukları yanlışlıklar, tüm Müslüman toplumuna mâl edildiği için bu günlere, yani Müslüman karşıtlığının ortaya çıktığı günlere geldik.
Aynı zamanda Hollanda Türk toplumunda ilk dernekleşme süreçlerinde de yer aldınız. İlk dernekleşmelerde en büyük motivasyon neydi? İlk derneklerin kurulduğu yıllarda nasıl bir atmosfer vardı?
En büyük motivasyonumuz, Hollanda’nın varlığımızı kabullenmesi ve anayasanın tanımış olduğu haklardan yararlanabilmemizdi. Bunu da ancak birlik içinde sağlayabiliriz düşüncesiyle dernekleri kurduk. Daha sonra bu dernekleri bir çatı altında birleştirip federasyonlar kurduk. Varlığımızı bu şekilde kanıtladık. Toplumumuza mâl ettiğimiz anayasal haklar çoğaldıkça bu motivasyonumuz en üst seviyelere ulaştı.
Hollanda’ya göçün gerçekleştiği ilk yıldan bugüne tanıklık etmiş birinci nesil olarak, Hollanda Türk toplumunun son 60 yıllık sürecini kısaca nasıl değerlendirirsiniz?
60 yıl bir ömür için uzun bir zaman dilimi gibi gözükse de haddi zatında çok kısa bir zaman dilimi. Bu kısa zaman dilimi içinde inanılmayacak çok başarılı bir süreci geride bıraktık. Dilini, dinini, hatta iklimini bile bilmediğimiz gerek dinleri, gerek dilleri, gerek kültürleriyle hiçbir bağlantısı olmayan bizler 60 yıl sonra binlerce iş insanı, politikacıları, siyasi partileri, akademisyenleri ile dolu bir topluma dönüştük. Kendi mabetlerimiz, mezarlıklarımız, iş yerlerimiz ve fabrikalarımızla gurur duyulacak bir seviyeye geldik. İlk zamanlarda devletin nerede olduğunu bilmezken şimdi devletin tüm yetkilileri, başta elçilerimiz, konsoloslarımız, müşavirlerimiz, ataşelerimiz olmak üzere, bizlerle devamlı iç içe. Hayalini dahi kuramadığımız bir evreye geldik, Rabbimize ne kadar şükretsek azdır.
Sonraki nesillerin siz birinci nesil öncülerle ilgili en çok neyi unutmamalarını istersiniz?
Gelecek nesillerimizin bizleri değil; dinlerini, dillerini, kültürlerini, atalarının nereden geldiklerini unutmamalarını diler ve dua ederim.
BÜYÜKELÇİ SELÇUK ÜNAL İLE YAPILAN MÜLAKATIN ÖZETİ

Büyükelçi Selçuk Ünal, söyleşide hem 2024 yılının anlamını hem de Hollanda Türk toplumunun 60 yıllık serüvenini kapsamlı biçimde anlatıyor.
Önce, 2024’ün Türkiye ile Hollanda arasındaki Dostluk Antlaşması’nın 100’üncü, işgücü anlaşmasının ise 60’ıncı yılı olduğunu vurguluyor. Büyükelçilik olarak Dışişleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı, YTB ve Hollanda Türk toplumu ile birlikte yıl boyuna yayılan söyleşi, konferans, sergi, konser, anma programları ve spor etkinlikleri düzenlediklerini belirtiyor. Bu faaliyetlerle hem iki ülke ilişkilerinin son 100 yılda geldiği seviyeyi hem de Türk işçi göçünün 60 yılda yarattığı birikimi ve sorunları ele aldıklarını, aynı zamanda Hollanda Türk toplumunun hak ve menfaatlerinin gelecekte nasıl daha iyi korunabileceğini tartıştıklarını ifade ediyor. Rutte’nin ziyareti, Hakan Fidan’ın Wittenburg Konferansı için Hollanda’ya gelişi ve YTB Başkanı Abdullah Eren’in katıldığı Rotterdam etkinliği bu özel yılın öne çıkan diplomatik boyutları olarak dile getiriliyor. Utrecht’te Göçmenlere Teşekkür Anıtı, Almelo Yunus Emre Camii külliyesi ve eski caminin müze statüsü kazanması da sembolik gelişmeler arasında sayılıyor.
Göçün tarihini anlatırken, 1964 İşgücü Anlaşması ile Türkiye’den Hollanda’ya gelen işçilerin sanayi, inşaat, gemi yapımı ve madencilik gibi ağır ve riskli işlerde çalıştığını, başlangıçta geçici kalmayı planlarken aile birleşimi ve işverenlerin talebi ile toplumun Hollanda’da kalıcı hale geldiğini söylüyor. Üç kuşakta yaklaşık 500 bin kişiye ulaşan bu nüfusa bugün dördüncü neslin de eklendiğini belirtiyor. Türk toplumunun artık sadece işçi değil, farklı alanlarda işveren ve girişimci konuma geldiğini, siyasetten ticarete, eğitimden kültüre ve spora kadar hayatın her alanında görünür olduğunu vurguluyor.
Sivil toplum alanında Hollanda Türk toplumunun çok güçlü bir kurumsallaşma sergilediğini, ekonomi, ticaret, kültür sanat, eğitim, insani yardım ve hemşehri dernekleri gibi geniş bir yelpazede örgütlendiğini aktarıyor. Bu yapıların hem ortak menfaatlerin korunmasında hem de birlik ve beraberliğin güçlendirilmesinde önemli rol oynadığını, 140 civarındaki cami derneği ile Hollanda Diyanet Vakfı’nın da dini ve sosyal dayanışmayı desteklediğini ifade ediyor. Hollanda Türk toplumunun ana vatana, dile, inanca ve örf adetlere güçlü bağlılığını, aynı zamanda Hollanda toplumunun bir parçası olarak yüksek uyum kapasitesini, özellikle de Asrın Depremleri sırasında gösterilen üstün örgütlenme ve yardım kampanyalarıyla ortaya koyduğunu belirtiyor.
Büyükelçi, Hollanda’daki Türk diasporasının Türkiye Hollanda ilişkilerinde ve ekonomik bağlarda oynadığı rolü de öne çıkarıyor. Yaklaşık 25 bin Türk kökenli işverenin Hollanda ekonomisine ve iki ülke arasındaki ticarete ciddi katkı sunduğunu, diasporanın tam anlamıyla bir dostluk ve iş birliği köprüsü olduğunu söylüyor. Buna karşın, 2000’li yıllardan itibaren yükselen ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığının toplum üzerinde baskı yarattığını, ancak Hollanda Türk toplumunun haklarını hem ulusal hem de Avrupa hukuk zemininde arama konusunda giderek daha bilinçli hale geldiğini vurguluyor. Yeni kurulan sağ eğilimli hükümetin göçmenler açısından yarattığı kaygılara rağmen Türk toplumunun bu ülkenin ayrılmaz parçası olduğunu, hiçbir yere gitmediğini, Büyükelçiliğin de ayrımcılık ve İslam karşıtlığı dahil her alanda toplumla birlikte hareket edeceğini dile getiriyor.
Genç kuşaklar açısından, üçüncü ve dördüncü neslin Hollanda toplumuyla daha iç içe, daha dışa açık ve iki kültürü birlikte taşıyan bir profil sergilediğini belirtiyor. İki kültür arasında sıkışmışlık ve zaman zaman yaşanan ayrımcılık duygusuna rağmen, gençlere her iki ülkenin iyi yönlerini alarak bunu bir kültürel zenginlik olarak görmeleri tavsiye ediliyor. Öte yandan, son yıllarda artan yüksek vasıflı göçle Hollanda’ya gelen yeni, eğitimli Türk gençlerine de dikkat çekiyor. Bu gelişmenin hem Hollanda’nın ihtiyaçlarından hem de Türk insanının niteliklerinden kaynaklandığını, ancak kalıcı beyin göçü ile geçici uzmanlık göçü dengesinin iyi izlenmesi gerektiğini söylüyor. Aynı şekilde, emeklilik, vatan özlemi veya yeni bir hayat kurma amacıyla Türkiye’ye dönenlerin de var olduğunu, bu tersine göç sürecinde özellikle sosyal güvenlik alanında destek vermeye çalıştıklarını belirtiyor.
Söyleşinin sonunda, 500 yıla yaklaşan tarihsel ilişkiler ve 100 yıllık modern dostluğun bugün çok boyutlu bir iş birliğine dönüştüğünü hatırlatıyor. Hollanda’nın Türkiye’nin en büyük yatırımcılarından biri haline geldiğini, Türkiye’nin de son dönemde Hollanda’dan yoğun doğrudan yatırım aldığını, Amersfoort’ta Fahri Başkonsolosluk, yeniden açılan ticaret ataşeliği ve yatırım ofisi gibi adımlarla ilişkilerin kurumsal zemininin güçlendiğini anlatıyor. Bu tablo içinde Hollanda Türk toplumunun, iki ülke arasındaki tarihsel ve güncel bağların güçlenmesinde vazgeçilmez bir köprü olduğunu ve bu rolün önümüzdeki dönemde de devam edeceğini vurguluyor.
HOLLANDA’NIN ANKARA BÜYÜKELÇİSİ JOEP WIJNANDS RÖPORTAJININ ÖZETİ







