GELECEĞİN BİLİM İNSANIYDI :Henüz 27 yaşında, zekâsı, disiplini ve çalışkanlığıyla geleceğin bilim insanı olmaya adım atmıştı. New York’ta sürdürdüğü doktora çalışmaları, dönemin çok ötesinde fikirlerle doluydu. Kimi arkadaşları ona “Türk Bill Gates’i” derdi. O, bilgisayar teknolojilerinin bir gün insan yaşamını kökten değiştireceğini görebilen nadir beyinlerden biriydi.
TERÖR, GELECEĞİ VURDU:Ama 12 Ekim 1979 sabahı, Lahey’deki evinden okuluna gitmek üzere otomobiline bindiğinde, hain ASALA terörünün hedefi olacağını bilemezdi. O gün, sadece bir genç diplomatın oğlu değil, Türkiye’nin geleceği de vurulmuştu. Arkasında yarım kalmış bir tez, bir fidan gibi büyümekte olan umutlar ve bir babanın bir gecede beyazlayan saçları kaldı.
YARIM KALAN HAYALLER: Oysa o, ülkesine döndüğünde teknoloji enstitüsü kurmayı, Türk gençlerini bilimle buluşturmayı hayal ediyordu. Şimdi ise adı, Lahey’deki anıtta ve Marmaris’teki okulda yaşıyor; hatırası ise hem bilimin ışığında hem de onu tanıyanların yüreğinde parlamaya devam ediyor.
İlhan KARAÇAY yazdı…
Ermeni terör örgütü ASALA tarafından 12 Ekim 1979 tarihinde şehit edilen Türkiye’nin Lahey eski Büyükelçisi Özdemir Benler’in oğlu Ahmet Benler, bu yıl da Büyükelçilik önünde anıldı. Büyükelçi Fatma Ceren Yazgan ve kalabalık bir topluluğun çiçek bıraktıkları Ahmet Benler ile son anım, öldürülmesinden iki gün önceydi. Bir spor etkinliği için salonda bulunan Ahmet Benler’in son fotoğrafını o sırada çekmiştim.
Ahmet Benler, her yıl olduğu gibi bu yıl da 12 ekimde Büyükelçilik önünde anıldı. Büyükelçi Fatma Ceren Yazgan ve konuklar Benler’in anıtına çiçek bıraktılar.
12 Ekim 1979 günü Köln’de bir toplantıdaydım. Hürriyet’in hem Genel Müdürü ve hem de Genel Yayın Yönetmeni olan rahmetli Nezih Demirkent ile beraberdim.
O sırada Utrecht’teki büromdan bir telefon geldi. Büyükelçimizin oğlu Ahmet Benler’in öldürüldüğü haberini rahmetli Demirken’e aktardığım zaman, ‘Fırla’ lafını duydum.
Fırladım tabii. Otomobilim ile Hollanda’ya dönerken bir benzincide durdum.
Haber için, rahmetlinin Hollanda’da çekilmiş bir fotoğrafı gerekecekti. Tesadüfen iki gün önce çekmiş olduğum bir fotoğraf için İstanbul’u telefonla arayarak Yazı İşleri’ne bağlandım.: ‘ Önceki gün Avrupa Masası’na bir makara film gönderdim. Kareler arasında, salonda çekilmiş bir fotoğraf var. Tribünde çakilmiş olan grup fotoğrafın ortasında uzun boylu ve gözlüklü olan Ahmet Benler’dir.’ dedim.
Ertesi gün Ahmet Benler’in acı haberi, fotoğraflı olarak sadece Hürriyet’te yayınlanmıştı.
Ahmet Benler’in öldürüldüğü Lahey kentine rekor kırarak iki saaatte ulaşmıştım. Etraf hala polis tarafından çevriliydi.
Ahmet Benler iyi bir dosttu. Çok güzel anılarımız vardı. O’nun için, ‘Ölmeseydi, teknolojide bir Bill Gates olurdu’ ifadesi kullanılacak kadar ileri zekalıydı. Büyükelçi Özdemir Benler, biricik oğlunun katledilmesinden sonra, bir gün içinde bembeyaz olmuştu. Benler’in saçları bir gün içinde aklanmıştı.
İşte, Hürriyet’teki o haber ve Ahmet Benler’in fotoğrafı.
Ahmet Benler’in son fotoğrafını, öldürülmesinden sadece iki gün önce çekmiştim. Bir spor salonundaydık. Gözlüğünün ardından tebessüm eden o yüz, zekâsı kadar mütevazılığını da yansıtıyordu. O kareye her baktığımda, erken biten bir hayatın değil, yarım kalmış bir geleceğin sessiz yankısını duyarım.
ÖNCEKİ GÜNKÜ TÖREN
Bu yılki anma töreni, yalnızca Lahey’de değil, aynı anda Türkiye’de de yankı buldu. Lahey Büyükelçiliği ile, Benler ailesinin bağışlarıyla Marmaris’te yaptırılan Şehit Ahmet Benler İlkokulu arasında bu yıl da eş zamanlı bir tören gerçekleştirildi. Marmaris’teki okulda öğrenciler ve öğretmenler, bir dakikalık saygı duruşunun ardından İstiklal Marşı’nı okudular. Ardından yapılan konuşmalarda, Ahmet Benler’in temsil ettiği değerlerin ve ideallerin, okulun her öğrencisine ilham verdiği vurgulandı. Törenin sonunda okul bahçesinde bir fidan dikildi ve Ahmet Benler’in anısına karanfiller bırakıldı.
Lahey’deki törende konuşan Büyükelçi Fatma Ceren Yazgan, Ahmet Benler’in bir Türk büyükelçisinin evladı olduğu için hedef alındığını hatırlatarak, “46 yıl önce Lahey’de işlenen bu menfur saldırının failleri hâlâ adalet önünde hesap vermedi. Ancak biz, adaletin tecelli etmesi yönündeki sorumluluğumuzu unutmadık” dedi. Yazgan, Türk diplomatlarına yönelik saldırıların, bugün dahi hafızalarda diri tutulması gereken tarihi dersler taşıdığını vurguladı. “Ahmet Benler’in tek suçu, ülkesini temsil eden bir Türk’ün evladı olmaktı. Onun ve tüm şehitlerimizin hatırasını yaşatmak, milletimizin en büyük borcudur” ifadelerini kullandı.
Yazgan, konuşmasının sonunda şu sözlerle duygulandırdı:
“Türk milletinin tarihinde utanacağı hiçbir konu yoktur. Gelecek nesillerin de kimseye bir borcu bulunmamaktadır. Bizim borcumuz, şehitlerimizin adını yaşatmak, onların temsil ettiği adalet ve kararlılığı geleceğe taşımaktır.”
Tören, Büyükelçilik mensuplarının, Lahey Büyükelçiliği duvarında yer alan Ahmet Benler anı plaketine birer karanfil bırakmasıyla son buldu. Aynı anda Marmaris’teki öğrencilerin de benzer bir karanfil töreni yapması, Lahey ve Marmaris arasında anlamlı bir bağ kurdu. Bu sembolik birliktelik, hem iki ülke arasındaki dostluğu hem de Türk milletinin şehitlerine duyduğu derin vefayı bir kez daha gözler önüne serdi.
ÖLDÜRÜLMESEYDİ BILL GATES OLABİLİRDİ
Ahmet Benler, 5 yaşında başladığı ilk okulu, 9 yaşında bitirmiş bir insandı.
Ahmet Benler, şayet şehit edilmemiş olsaydı, teknolojide bugün bir Bill Gates olabilirdi.
Onun hayalleri, içinde bulunduğu çağın çok ötesindeydi. Daha 20’li yaşlarının başındayken, “Bir gün insanlar evlerinden çıkmadan çalışacak, dünyayı ceplerinde taşıyacaklar” derdi. Bilgisayarlara ve teknolojiye öylesine tutkuluydu ki, arkadaşlarına sık sık “Bir gün bilgiye tıklayarak ulaşacağız” diye anlatırdı. New York Politeknik Üniversitesi’nde yürüttüğü doktora çalışması da, o dönemin en ileri teknolojisi olan bilgisayar ağlarının geliştirilmesi üzerineydi. O, sadece bir bilim insanı olmanın değil, bilimi insanlığın hizmetine sunmanın hayalini kuruyordu.
Bir planı vardı: Doktorasını bitirdikten sonra Türkiye’ye dönüp, genç mühendislerle birlikte bir araştırma enstitüsü kurmak. “Türkiye kendi bilgisayarını üretecek, kendi yazılımını geliştirecek” demişti. Bu sözü, onu tanıyan herkesin aklında hâlâ taze durur. Amerika’daki profesörleri, zekâsına hayrandı. Hocalarından biri, “Bu çocuk geleceğin iletişim sistemini kafasında kurmuş bile” demişti.
Arkadaşlarının anlattığına göre Ahmet, geceleri kampüs laboratuvarlarında sabahlardı. Gözlüğünün ardından parlayan o zeki bakışlarıyla, bir devrin ötesini görüyordu. “Bir gün makineler birbirleriyle konuşacak, insanlar da bu ağın içinde yaşayacak” derken, bugünkü dijital dünyanın tohumlarını zihninde atıyordu.
Ne yazık ki o zihin, ASALA’nın hain kurşunlarıyla susturuldu. Henüz 27 yaşındaydı… Babası Özdemir Benler için bu acı, hiçbir kelimenin tarif edemeyeceği kadar büyüktü. Biricik oğlunun tabutunun başında, bir gecede bembeyaz olan saçlarıyla dimdik durmaya çalışıyordu. Dostları, “Özdemir Bey sabah başka, akşam başka bir insandı. Saçları bir gün içinde beyaza dönmüştü” diye anlatırlar. O gün, sadece bir evlat değil, Türkiye’nin geleceği de vurulmuştu.
O, çocukluğundan itibaren bilime ve yeniliğe adanmış bir ruhtu. Henüz ilkokul sıralarındayken oyuncaklarını parçalayıp içlerindeki mekanizmayı anlamaya çalışır, “Bir gün dünyayı kolaylaştıracak makineler yapacağım” dermiş. Üniversite yıllarında, arkadaşlarına geleceğin insanlarının birbirini “cam kutular” üzerinden görebileceğini, evlerden çıkmadan iş yapacaklarını anlatırmış. New York Politeknik Üniversitesi’nde yürüttüğü çalışmalarda, henüz kimsenin telaffuz etmediği bilgisayar ağları ve veri iletişimi üzerine kafa yoruyordu. Hedefi, Türkiye’ye dönüp, kendi ülkesinin gençleriyle birlikte bir teknoloji enstitüsü kurmaktı. “Bizim çocuklarımız da bir gün bilgisayar üretecek” sözü, onun ideallerinin özeti gibiydi. Babası Özdemir Benler, oğlunun bu parlak geleceğini her anlatışında gururla gülümserdi. Ne var ki o gurur, bir anda tarifsiz bir acıya dönüştü. Ahmet’in tabutu başında bir gecede beyazlayan saçları, hem bir babanın acısını hem de yitirilen bir umudu simgeliyordu.
Ahmet Benler’in adı, bugün hâlâ Lahey’deki Elçilik binasının önündeki anıtta yaşatılıyor. O anıt, sadece bir genç diplomatın değil, bir bilim dehasının, yarım kalmış bir hayalin simgesidir. O hayal ki, teknolojiyle insanlığı buluşturacak, Türkiye’yi bilişim çağının öncülerinden biri yapacak bir hayaldi.