Türk medyası ile 3,5 saat süren bir basın toplantısı.

Hollanda’da bayram olarak kutlanan 2026 devlet bütçesi törenlerine katılım.

Türk Pazarı olarak bilinen, Dünyanın en büyük pazarının kurucusu Bart van Kampen’in başsağlığı törenine katılım.

Afbeelding met Menselijk gezicht, tekst, person, kleding Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Sevgili okurlarım,
Biz gazetecilerde şöyle bir alışkanlık vardır:
Görevini tamamlayıp giden için “tu kaka”, yerine gelen için “baş tacı” deriz.

Lahey’de görev yapan Büyükelçi Selçuk Ünal, Ankara tarafından çok beğenilmiş olacak ki Pekin’e atandı. Yerine ise Fatma Ceren Yazgan geldi.
Doğrusunu isterseniz, biz gazeteciler yeni gelenin kökenini hep merak ederiz.
Acaba Dışişleri kadrosundan yetişmiş tecrübeli bir diplomat mı?
Yoksa siyasetin torpilli isimlerinden biri mi?
Ya da ödüllendirilmiş bir işadamı mı?..

FETÖ ile mücadelede Gürcü makamlarıyla sıkı iş birliği yapıyoruz'
İşte bu sorular aklımı kurcalarken, Fatma Ceren Hanım’ın sapına kadar bir Dışişleri mensubu olduğunu öğrenince yüreğimize su serpildi.
Yani işini bilen, devlet terbiyesiyle yetişmiş, öz be öz diplomat…

DAHA İLK GÜNDEN ÇALIŞMAYA BAŞLADI

Fatma Ceren Hanım, yedi hafta önce Lahey’e geldi.
Henüz Kral Willem Alexander’a güven mektubunu sunmadan, hemen çalışmalara başladı.
Kaçak da olsa etkinliklere katıldı, insanlarla temas kurdu, daha ilk adımlarında başarılarının işaretlerini verdi.

Biz bu kısa sürede hakkında çok şey yazdık.
Ama önceki gün davet edildiğimiz basın toplantısında onu yakından tanıma fırsatı bulduk.
Geçmişini gördük, burada yaptıklarını dinledik, yapacaklarına kulak verdik.
Ve sonunda düşündüm: Bu hanımefendi büyükelçimize en çok yakışan unvan “Guru”dur.

“GURU” NEREDEN AKLIMA GELDİ?

Burada küçük bir hatıramı paylaşayım.
Hollanda’nın tanınmış simalarından, Türk İslam ve Kültür Dernekleri Federasyonu’nun eski Başkanı, aynı zamanda TV ve Radyo İslam Yayın Organı’nın kurucusu İbrahim Görmez, benim haberlerimden sonra bana hep,
“İlhan Karaçay, gazeteciliğin gurusu’dur” diye yazardı.
Hem bana gönderdiği mesajlarda hem de sosyal medyada bunu sık sık dile getirirdi.
Bu yakıştırma yıllarca kulağımda kaldı.
İşte şimdi, yeni büyükelçimizi tanıyınca, bu “guru” iltifatını kendisine de yakıştırmak istedim.

PEKİ “GURU” NE DEMEK?

“Guru” kelimesi, Sanskritçeden geliyor. “Gu” karanlık, “ru” ise dağıtan, aydınlatan demek. Yani özünde, karanlığı dağıtan, yol gösteren, ışık saçan öğretmen.”

Hindistan’da manevi rehberlere guru denirmiş. Öğrencisine sadece ders anlatan değil, aynı zamanda hayat yolunda ışık tutan kişi…

Batı’ya geçince kelime farklı alanlarda da kullanılmaya başlanmış.
Bugün, teknoloji gurusu, yönetim gurusu, hatta yemek gurusu bile deniliyor.
Yani, “bir konuda en derin bilgisi olan, sözüne güvenilen, yol gösterici kişi.”

Nadiren olumsuz anlamda da kullanılır. Ama ben burada en güzel anlamını kastediyorum.

Çünkü birine “guru” demek, o kişiyi sadece bilgi ve deneyimiyle değil, aynı zamanda vizyonu, bilge tavrı ve yol göstericiliğiyle çevresine ışık saçan, rehberlik eden, güven veren kişi olarak tanımlamaktır.

PEKİ NEDEN “GURU”?

Fatma Ceren Yazgan’a bu ünvanı yakıştırmamın birçok nedeni var:

Köklü bir diplomat: Fatma Ceren Yazgan, 1971 yılı Bursa doğumlu deneyimli bir Türk diplomatı.1993 yılında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Aynı yıl Dışişleri Bakanlığı’na katılarak çeşitli görevler üstlendi. Yurt dışı görevleri arasında Muskat, Kiev ve Moskova büyükelçiliklerinde çeşitli kademelerde görev almıştır. Ayrıca Dışişleri Bakanlığı’nda Kültürel İşler, Doğu Avrupa, Balkanlar ve Orta Avrupa, Kuzey Amerika Genel Müdür Yardımcılıkları ile Güvenlik ve İstihbarat Genel Müdür Yardımcılığı görevlerini yürüttü.15 Aralık 2017’den 1 Temmuz 2022’ye kadar Türkiye’nin Tiflis Büyükelçisi olarak görev yaptı. İstihbarat ve Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü gibi zor ve önemli birimlerde çalışmış. Yani devletin kalbinden gelen bir diplomat.

Hollanda’yı bilen isim: Daha önce iki defa Hollanda’ya görevli olarak gelmiş, toplantılara ve araştırmalara katılmış. Yani bu ülkeye yabancı değil.

Güven mektubu sunumu: Kral Willem Alexander’a güven mektubunu verirken hem tavrı hem de zarif giyimiyle dikkat çekti. Ciddiyet ve temsil gücü herkesten tam not aldı.

Afbeelding met person, persoon, kleding, overdekt Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Basın toplantısındaki öngörüleri: Daha sadece yedi hafta burada olmasına rağmen Hollanda’yı bir Hollandalı kadar iyi anlattı. Türk toplumunun üçüncü nesilden sonra farklı ve olumlu bir yaşam biçimi seçtiğini söyledi. Şimdilerde ise Z kuşağı gençlerin gündemde olduğunu belirtti. Bu tespit, geleceğe yönelik güçlü bir bakış açısıydı.

Kültürel vizyonu: Türkiye’yi tanıtmak için Hollanda’da müzeler kurulması gerektiğini söyledi. Bunun için sadece devletin değil, buradaki iş insanlarının da katkı yapması gerektiğini dile getirdi. Bu yaklaşım, sadece diplomatik değil, kültürel ve toplumsal bağları da güçlendirecek nitelikte.

Fatma Ceren Yazgan, sadece görevini yapan bir diplomat değil.
Tecrübesiyle, bilgeliğiyle, vizyonuyla ve yol göstericiliğiyle bir “Guru”.
Bu ünvan ona yakışıyor.

Ve ben, İbrahim Görmez’in bana yıllar önce yaptığı iltifattan ilham alarak diyorum ki:
“Büyükelçimiz Fatma Ceren Yazgan, diplomasi dünyasının guru’sudur.”

BASIN TOPLANTISINDAN BİR NOT:

Afbeelding met persoon, kleding, tekst, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Büyükelçimiz, Hollanda’daki ırkçılık söylemlerinin ve hareketlerinin korkutucu boyuta ulaştığını vurgularken, bu konuyu Hollanda makamlarıyla konuştuğunu ve olumlu reaksiyon aldığını belirtti.

Bunun üzerine söz aldım ve şunu dile getirdim:
‘Aslında ırkçıları kışkırtan, bazı siyasetçiler ve medyadır. Biliyorum, sizin buradaki devlet görevlileriyle yaptığınız görüşmeler hep olumlu yanıt buluyor. Yani Hollanda ile Türkiye arasındaki devlet ilişkileri çok iyi. Ama siyasetçilere ve medyaya göre ise çok kötü.’

Büyükelçimiz bu sözlerime, “Maalesef öyle. Bu konuda medya olarak sizlere de büyük bir görev düşüyor. Yayınlarınızı Hollandalılara ulaşabilecek şekilde yaparsanız faydası olur,” diye karşılık verdi.

Bunun üzerine ben de, “Asıl sizin, medya ile temasa geçmeniz gerekir. Yemeğe davet edin, Türkiye’ye davet yapın, doğruları anlatın. Sanırım o zaman bunları da yayınlarlar,” dedim.

Büyükelçimizin cevabı ise düşündürücüydü:
“Yapıyoruz İlhan Bey, yapıyoruz ama hiçbir davetimizi kabul etmiyorlar.”

Bunun üzerine, alttaki yaşananları özet olarak anlattım:
‘Demek oluyor ki, Hollanda’daki etkin insanlarımızın devreye girmesi lâzım.
Nitekim ben, 1974 yılında Hollanda’ya ilk kez Basın Müşaviri olarak atanan Ajlan Akıncı’ya bu konuda yardımcı olmuştum. Ajlan Bey, Orgeneral Eşref Akıncı’nın oğlu ve aynı zamanda Hürriyet’in Ankara temsilcisiydi. Rahmetli Ecevit döneminde Lahey’e Basın Müşaviri olarak atanmıştı. Kendisine, Hollanda’daki televizyon ve gazetelerde görev yapan pek çok isimle tanışma fırsatı sağladım. Birlikte yemeklere çıktık. Bu görüşmelerin kısa sürede semeresini vermesiyle, Hollanda basınında Türkiye’den sitayişle söz eden haberler yayımlanmaya başlamıştı.

Afbeelding met tekst, schermopname, Lettertype, poster Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
O günleri unutamam. Özellikle ben, o dönemde en büyük gazete olan De Telegraaf ile adeta dişe diş bir mücadeleye girmiştim. Yayınını sürdürdüğüm Avrupa DÜNYA gazetesini iki dilli olarak çıkarıyor, De Telegraaf’ın Türkiye ve Türkler aleyhine yaptığı yayınlara sert şekilde karşılık veriyordum.

Bir gün gazetenin Genel Yayın Müdürü, bir toplantıda öfkeyle gürlemiş:
“Kim bu Karaçay yahu? Var mı içinizde kendisini tanıyan?”

O sırada gazetenin turizm sayfalarını hazırlayan kişi söz almış:
“Ben kendisiyle tanışıyorum.”

Bunun üzerine Genel Yayın Müdürü, “O hâlde davet et, birlikte bir yemek yiyelim bakalım,” demiş.

Davet üzerine De Telegraaf binasına gittim ama yemek yemeyi reddettim. Sadece bir çay içtim. Genel Yayın Müdürü, “Ne istiyorsunuz bizden?” diye sorunca, kendisine şunları söyledim:
‘Bakın, sürekli Türkiye ve Türkler aleyhine yayınlar yapıyorsunuz. Oysa en az on Türk turizmci gazetenize milyonlarca euroluk ilan veriyor. Buna rağmen siz Türk turizmini baltalayan haberler yayımlıyorsunuz.’

Bu sözlerim karşısında şaşıran Genel Yayın Müdürü hemen talimat verdi:
“Karaçay ile güzel bir söyleşi yapın ve yayınlayın.”

Ben ise, “Hayır, benimle değil, büyükelçimizle yapın bu röportajı,” dedim. Birkaç gün sonra büyükelçimiz ile yapılan kapsamlı ve olumlu bir röportaj, hiç alışık olunmadık bir şekilde gazetenin tam sayfasında yayımlandı.

Aynı toplantıda Genel Yayın Müdürü, sözünü ettiğim on Türk seyahatçi ile de beşer kişilik iki ayrı yemek düzenledi. Turizmcilerimizin görüşlerini dinledi, ardından gazetesinde olumlu yayınlar yapılmasını sağladı.’

O gün edindiğim tecrübe bana şunu gösterdi: Basınla kurulacak samimi temaslar, önyargıları kırmakta çok etkili oluyor.
İşte şimdi de aynı şekilde, günümüzün etkili Türk girişimcilerinin ve kanaat önderlerinin devreye girmesi gerekir. Onların katkısıyla mutlaka bir sonuç alınacaktır.

HOLLANDA DEVLET BÜTÇESİNİN AÇIKLANDIĞI PRİNSJESDAG 2025’TE TÜRKİYE’Yİ BÜYÜKELÇİ FATMA CEREN YAZGAN TEMSİL ETTİ.

Afbeelding met kunst, persoon, panorama, buitenshuis Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Her yıl Eylül’ün üçüncü Salı günü Hollanda’da düzenlenen Prinsjesdag, yani Parlamento açılış günü, ülkedeki demokratik geleneklerin, hükümetin gelecek vizyonunun ve bütçesel önceliklerin halkla paylaşılması bakımından büyük önem taşır. Hükümdar Troonrede (Taht Nutku) ile konuşmasını yapar, ardından Maliye Bakanı “Miljoenennota” ve ulusal bütçe tekliflerini Parlamento’ya sunar. Bu tören, Hollanda’daki devlet işleyişinin halka açık biçimde paylaşıldığı, görkemli ama aynı zamanda sorumluluk ve hesap verebilirlik taşıyan bir gün olarak bilinir.

2025 Prinsjesdag’ında Türkiye adına davetli olarak törende bulunan Büyükelçi Fatma Ceren Yazgan, bu kutsal geleneğe katılımıyla iki ülke arasındaki diplomatik köprüleri daha da güçlendirdi. Türkiye’nin Hollanda’da yaşayan vatandaşlarına, ilişkilerine ve kültürel bağlarına verdiği değeri temsil ederken; aynı zamanda Hollanda’nın politik sürecine ve toplumsal gündemine de saygı ve ilgi göstermiş oldu. Büyükelçimizin bu nazik ve önemli iştiraki, hem Türkiye’nin Avrupa’daki diasporasına moral verir; hem de Türkiye-Hollanda ilişkilerinin derinliği ve karşılıklı anlayışın önemi adına güçlü bir simge teşkil eder.

Miljoenennota 2025’te Yabancılar / Türk Topluluğu Açısından Durum

Miljoenennota, yani Hollanda’nın yıllık devlet bütçesi ve gelecek yıl için planlanan harcama-gelir dengeleri, Prinsjesdag’dan sonra netleşiyor. Peki, bu belgede Türkler ya da genel anlamda yabancılar için yeni bir “gelişme” var mı?

Öncelikle, Miljoenennota 2025’te Göç ve Mülteci Politikası (Asiel en Migratie) önemli yer tutuyor. 2025 yılı için bu alanda yaklaşık 9,48 milyar Euro bütçe ayrılmış durumda.

Bu bütçenin büyük kısmı, mülteci kabulü, asıl başvuru süreçleri, sınır kontrolü, entegrasyon hizmetleri gibi konuları içeriyor.

Ancak, Miljoenennota’da “Türk topluluğu”na özel olarak yönlendirilmiş bir yardım programı, özel vergi muafiyeti ya da Türkiye kökenliler için farklı bir statü değiştirme gibi somut adımlardan henüz açıkça bahsedilmemiş görünüyor. Yurttaşlık, statü, entegrasyon programları gibi genel yabancı / göçmen politikaları çerçevesinde Türkiye kökenliler bundan fayda sağlayabilir, ama özel olarak Türkiye’ye münhasır bir düzenleme gözükmüyor.

Ayrıca, hükümetin göçmen politikalarını “daha sıkı” hale getirme yönünde bir eğilim içinde olduğu belirtiliyor; sınır koruma, asıl başvuruların daha sıkı değerlendirilmesi ve göç sürecini sınırlayıcı tedbirlerin güçlendirilmesi planları Miljoenennota’nın göç bölümünde dikkat çeken hususlar arasında.

Sonuç olarak, Büyükelçi Yazgan’ın Prinsjesdag katılımı, Türkiye’nin Hollanda’daki toplumsal ve diplomatik sahnede görünürlüğünü artıran zarif ve anlamlı bir adım olmuştur. Miljoenennota’yı Türk topluluğu açısından izlerken, gelecekte entegrasyon, vatandaşlık hakları ve göç politikalarında özel düzenleme eğilimi olup olmayacağını dikkatle takip etmek gerek.

HOLLANDA’DAKİ TÜRKLERİN DOSTU BART VAN KAMPEN’E VEDA

Beverwijk – Hollanda’da göçmenlerin hayatına damga vurmuş, dünyanın en büyük Türk pazarını kurarak tarihe geçen Bart van Kampen, geçtiğimiz hafta 81 yaşında hayata veda etti. Onun ardından düzenlenen taziye töreni, yalnızca bir vedalaşma değil, aynı zamanda bir vefa gösterisi oldu.

16 Eylül akşamı Beverwijk’teki De Bazaar’ın 26 numaralı salonunda gerçekleştirilen törende, bine yakın Hollandalı ve Türk hazır bulundu. Törene Türkiye’nin Lahey Büyükelçisi Fatma Ceren Yazgan, Amsterdam Başkonsolosu Mahmut Burak Ersoy, Amersfoort Fahri Konsolosu Titus Kramer ve Başkonsolosluk Sekreteri Mehmet Keskin de katıldı. Büyükelçi Yazgan, Van Kampen’in üç kızına ayrı ayrı başsağlığı dileyerek, Türk devleti adına gösterilen bu ilginin aile için büyük bir teselli olduğunu vurguladı.

Afbeelding met kleding, persoon, vrouw, staan Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

“Bu başka bir kültür, yaşatan bir kültür”

Taziye sırasında dikkat çekici bir ayrıntı da Büyükelçi Yazgan’ın sözleriydi. Van Kampen’in üç kızının konukları tek tek karşılayıp uzun sohbetler etmesi üzerine Yazgan, yanındakilere dönerek şu cümleyi kurdu:
“Bakınız, bu bambaşka bir kültür. Bunlar insanı öldürmüyorlar, adeta yaşatıyorlar.”
Bu ifade, aslında Van Kampen’in hayatı boyunca kurmaya çalıştığı köprülerin bir özeti gibiydi.

Türklerin kalbindeki özel yeri

Bart van Kampen, 1980’de Beverwijk’te açtığı Zwarte Markt (Kara Pazar) ile Türk göçmenler için yeni bir dünya kurmuştu. Polis baskınlarıyla, yasaklarla, türlü engellerle mücadele etmiş; ama yılmamıştı. Türk esnafın ayakta kalabilmesi için her türlü riski göze almış, hatta verilen cezaları kendi cebinden ödemeyi taahhüt etmişti. Onun vizyonu sayesinde Zwarte Markt, kısa sürede sadece bir alışveriş merkezi değil, göçmenler için bir buluşma noktası, Hollandalılar içinse farklı kültürleri tanıma imkânı sunan bir yaşam alanı haline geldi.

Benim de şahsen yakından tanıklık ettiğim bu süreçte, Van Kampen’in azmi ve inancı, Hollanda’daki Türk toplumunun kaderini değiştirdi. On binlerce insanın iş ve ekmek kapısı olan pazar, zamanla “Beverwijk Bazaar” adıyla Avrupa’nın en büyük kapalı pazarı hâline geldi.

Duyguların taşlaştığı bir akşam

Afbeelding met persoon, kleding, vrouw, Magenta Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Taziye töreninde duygu yüklü anlar yaşandı. Konuklar salona girerken Van Kampen’in kızları tarafından tek tek karşılandı. Bu samimi sohbetler, sıradan bir merasimden çok bir dost meclisini andırıyordu. İnsanlar yalnızca bir işadamına değil, bir dostlarına, bir yol göstericilerine veda ediyordu.

Hollanda’daki Türkler için Van Kampen’in önemi büyüktü. Sıradan bir girişimciden öte, göçmenlerin yanında duran bir dost, bir arabulucu, bazen de bir dert ortağıydı. Onun sayesinde Türk esnaf hem ekmeğini kazanmış, hem de Hollanda toplumunda saygın bir yer edinmişti.

Kültürleri birleştiren bir miras

Van Kampen’in hayatını yakından bilenlerden biri de eski damadı ve Amersfoort Fahri Konsolosu Titus Kramer’di. Onun kaleme aldığı yazıda, Van Kampen’in mizahi kişiliği, inadı ve hayalleriyle dolu yaşam öyküsü anlatılıyordu. Kramer, “Bart, ayağı çamura basan bir hayalcinin ta kendisiydi. Bize bir pazarın eşyalardan ibaret olmadığını öğretti – bir pazar insanları yakınlaştırır. Ve bugün buna her zamankinden daha çok ihtiyacımız var” diyerek onun mirasını özetliyordu.

Bir vedadan öte, bir teşekkür

Beverwijk’teki törende hissedilen en güçlü duygu, minnettarlıktı. Yalnızca Türkler değil, Surinamlılar, Faslılar, Çinliler ve Hollandalılar da oradaydı. Zwarte Markt’ın sunduğu çokkültürlü ruh, Van Kampen’in ardından bile aynı coşkuyla yaşamaya devam ediyordu.

Onun vefatı, Hollanda’daki Türk toplumu için büyük bir kayıp. Ama bıraktığı miras hâlâ ayakta: Her hafta on binlerce insanın buluştuğu, kültürlerin kaynaştığı Beverwijk Pazarı.

Bart van Kampen artık aramızda değil. Ama adı, dostluğu, cesareti ve insanları bir araya getiren vizyonu, hem Hollanda tarihine hem de Türklerin kalbine kazınmış olarak yaşamaya devam edecek.

Muhabir: Ahmet Biracı