CHP, genel başkanlık koltuğuna yeni oturan bir isimle, ikinci yılında tüm beklentileri boşa çıkardı. Kurultayda şans verilmeyen, anketlerde %32'yi aşamayacağı öngörülen bu lider, yerel seçimlerde AKP'ye karşı ezici bir zafer kazanarak CHP'yi on yıllar sonra ilk kez birinci parti yaptı. Medya ve yazarların bile tahminlerini altüst eden bu başarı, AKP iktidarını derinden sarstı. Herkes erken genel seçim beklerken, yeni genel başkan "normalleşme" adını verdiği bir stratejiyle farklı bir yol izledi.
Normalleşme ve Zorlu Hamleler
Bayramlaşma bahanesiyle AKP genel merkezini arayan CHP lideri, önce bir heyet gönderdi, ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı CHP genel merkezine davet etti. Bu hamle, parti içindeki Erdoğan karşıtlarının ve ülke genelindeki muhalefet cephesinin tepkisini çekti. "Erdoğan'la mücadele olur, normalleşme olmaz" sesleri yükseldi.
Genel başkan, bu eleştirilere rağmen normalleşme politikasını savunarak eski il başkanlarından oluşan bir heyete toplantı düzenledi. Amacının, bugüne kadar CHP'ye kapalı olan büyük bir seçmen kitlesiyle temas kurmak olduğunu belirtti. Geçmişteki yanlış söylemlerin seçmenle aralarına engeller koyduğunu vurgulayarak, yeni bir iletişim stratejisi geliştirmeleri gerektiğini anlattı. Erken genel seçim istediklerini ancak daha fazla oy almaları gerektiğini, bunun için de CHP'yi duymayan kitlelere ulaşmalarının zorunlu olduğunu ifade etti.
Zorlu Süreçte Değişim Rüzgarı
Bu toplantı, CHP'nin yıllardır süregelen eleştirel iç dilini geride bırakıp yapıcı ilişkilere odaklanması gerektiğini, liyakate dayalı bir kadro yapılanmasına gitmesi ve örgütlere dayalı bir yarışmacı kimlik sergilemesi gerektiğini ortaya koydu. Ayrıca, ekonomide serbest piyasayı canlandırma, sosyal devletin temel ihtiyaçlarını karşılama, dış politikadaki dengeleri onarma ve milli kaynakları değerlendirme gibi birçok önemli başlık ele alındı. Genel merkezde başlayan bu değişimin örgütlere yayılmasıyla tüm ülkede gücünü göstereceği vurgulandı.
Özellikle Doğu, İç Anadolu ve Karadeniz gibi bölgelerde parti güçsüzken, bu bölgelerin de Ege, Marmara ve Akdeniz gibi güçlü hale getirilmesi gerektiği belirtildi. Bunun, atama milletvekilleri ve belediye başkanı adayları yerine, bölgelerin güçlü ve konuya hakim insanlarının örgütlerde söz sahibi olmasıyla mümkün olacağı ifade edildi.
Beklenmedik Gelişmeler ve Direniş
"Normalleşme" çabaları, Ekrem İmamoğlu'nun diplomasının iptali ve yolsuzluk iddialarıyla gözaltına alınmasıyla aniden sona erdi. Bu olaylar, İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin eylemleriyle fitili ateşledi ve CHP Saraçhane'de direnişe geçti. Eylemler kısa sürede ülke geneline yayıldı; haftanın belirli günleri bir ilçede, hafta sonları ise bir il merkezinde yapılan mitinglerle büyüdü. Özgür Özel, sadece CHP'yi değil, tüm muhalefeti miting meydanlarına topladı. Halk, AKP'nin kayyum girişimlerini protesto ederken, meydanlar "Tayyip istifa" sloganlarıyla inledi. Maltepe, Yozgat, Konya, İzmir, Pendik mitingleri CHP muhalefetinin gövde gösterisi oldu.
Ülke İçinde ve Çevrede Kritik Gündemler
Tüm bu iç gelişmeler yaşanırken, ülkenin çevresi de bir "cadı kazanı" gibiydi. Suriye'deki kaosun yeniden tırmanması, İran-Türkiye sınırındaki mayın temizliği tartışmaları ve kaçak göçmen sorunu, Kıbrıs'taki bağımsızlık sorunları, Ege Denizi'nde Yunanistan ile yaşanan karasuları ve kayalıklar sorunları, Mavi Vatan'daki hak iddiaları ve Rusya-Ukrayna savaşı gibi birçok hayati konu gündemdeydi.
İç politikada ise "Terörsüz Türkiye" başlığı altında PKK lideriyle silah bırakma görüşmeleri sürdürülüyordu. İmralı'dan Kandil'e uzanan bu görüşmelerde DEM Parti arabulucu rolü üstlenmişti. Toplumda şaşkınlık yaratan bu süreçte, barış beklentisiyle birlikte Lozan karşıtı seslerin duyulması endişe yarattı.
Şimdi İktidar Zamanı: Sorumluluk Bizde!
Ülkenin karşı karşıya olduğu bu kadar çok sorun varken, çıkış yolu arayanların sayısının da azımsanmayacak kadar çok olduğu unutulmamalı. Genel başkanın da belirttiği gibi, "Hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz." Seksen yıldır tek başına iktidar olamıyorsak, bu, en üst yetkiliden en sade üyeye kadar hepimizin sorumluluğudur.
CHP genel başkanı dersini çalışmış ve kendine güvenli bir duruş sergiliyor. Şimdi, sorumluluk makamında olan herkesin aynı oranda çalışmasının tam zamanı. Sürekli geçmiş hataları konuşmak yerine, yepyeni başlangıçlara ihtiyacımız var. "Az laf, çok iş" prensibiyle hareket ederek, bir olup diri olmalıyız.
Ülkemizin insanı iş bulmakta zorlanırken, ev ve araba alma hayallerini bile kuramaz hale gelmişken, aileler geçim zorluklarıyla ayrılırken ve intiharlar artarken kaybedecek tek bir dakikamız bile yok. Erken seçimle bu iktidardan kurtulup, liyakatin ve yurttaşlığın esas alındığı, milli değerlerle bezenmiş bir CHP iktidarını kurmalıyız.
Kim ne derse desin, CHP şu an direksiyonu ele almış görünüyor. Anketler de bunu doğrular nitelikte, parti sürekli yükselen bir trend içinde. Genel başkanın dediği gibi, "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!" İktidar yolunda yalnız yürümeyeceğiz. Sandık önümüzde, adayımız da yanımızda olacak.