Otoriter tek parti rejimine karşı ortak mücadele, netlik ister. Siyasette sapla samanın birbirine karıştığı yerde; zayıflayan, yıpranan iktidara gün doğuyor, iktidar bulanık suda balık avlama imkânı buluyor.

Otoriter tek parti rejimine karşı ortak mücadele, netlik ister. Siyasette sapla samanın birbirine karıştığı yerde; zayıflayan, yıpranan iktidara gün doğuyor, iktidar bulanık suda balık avlama imkânı buluyor.

Tek parti iktidarı, yerel yönetimleri kontrolü altında tutabildiği ölçüde ömrünü uzatabilir. İktidar yerel yönetimlerin olanaklarını, kullanmadan, aldığı siyasi desteği sürdürecek imkânı bulamaz.

Yetkilerin tümüyle ve doğrudan tek merkezde toplanacağı, sadece sorumlulukların dağıtılacağı “yeni bir anayasa”(!) için, seçim arkasından harekete geçilmesi sürpriz olmayacak. Bunun işaretleri geliyor. İleride seçilmiş belediye başkanlarını görevden alıp yerine kayyum atama zahmeti yerine, daha doğrudan, daha ekonomik bir çözüm düşünebilir iktidar. Bu otoriterleşme eğiliminin gidip nereye dayanacağını, Partili Cumhurbaşkanının atama, belirleme yetkisinin daha nasıl genişleyip derinleşeceğini, bu gidişe karşı verilecek mücadele belirleyecek.

İktidar, siyaset yapma alanını her geçen gün biraz daha daraltırken muhalefet cephesinde belirsizlik, umutsuzluk ve huzursuzluk da giderek artıyor, derinleşiyor. Siyaset, kimlikler arası çatışma alanı haline geliyor. Kürt-Türk, Alevi-Sünni, Laik-Mütedeyyin arasına sıkışan siyaset, tek parti iktidarını besliyor. 

Bu oyunu bozmak için, hak mücadelesi verenleri demokrasi cephesinde buluşturacak bir politika geliştirmek gerekiyor. Partili Cumhur Başkanlığı sistemine karşı, Parlamenter Katılımcı ve Adil bir Hukuk Devleti, Güçler ayrılığı arayışını güçlendirmek lazım. Muhalefet, oyunu başka türlü oynamanın bir yolunu bulmalı.

Fakat muhalefet partileri bugün, ateşe doğru sürüklenen pervanelere benziyorlar. İktidarın dayattığı Milliyetçilik alanında siyaset yapıyorlar. İktidarın yazdığı senaryo da rol üstleniyorlar. Cumhur İttifakı, dayandığı zemini muhalefet üzerinden güçlendiriyor.  

Muhalefetin neye muhalefet ettiği belli değil. AKP ve MHP yerel seçimlere ortak giriyor, muhalefet partileri “yek başlarına, hür ve bağımsız” girmeyi meziyet sanıyorlar.

İyi Parti 2019 seçimlerinde seçtirdiği Belediye Başkanları karşısına, 2024 Seçimlerinde aday çıkarıyor. 2019’da fedakârlık yapıp çekilen, meydanı kendisine bırakan Ahmet Akın karşısına, Balıkesir’de Turan Çömez’i çıkarıyor. Siyasette etik dikiş tutmuyor.

CHP içinde, kimlik siyaseti izleyen, derin bir damar var.  Özgür Özel, CHP’nin başına ön seçim sözü vererek geldiğini, mazbatayı alınca unutuverdi. Belediye başkan adaylarını arkadaş meclislerinde belirlemek için kolları sıvadı. Genel kurulda umduğunu bulamayanlar, partisinin adayını yıpratacak dedikodu üretip servise sokuyorlar. Partilerine zarar verme konusunda iktidardan daha hevesliler.

CHP, Cumhuriyeti kuran parti olarak Türkiye’de siyasal birliği sağlama misyonunu yerine getirmek istiyorsa; koşullara uygun yeni yollar bulmalı. Zamanla kirlenen suda yeni çamaşır yıkanmaz. Yüzünü Milliyetçi, dinci partilerden alıp sol partilere çevirmek zorunda. CHP, DEM ile seçimlerde ortak hareket etmenin bir yolunu mutlaka bulmalı.  DEM de sorumluluğunun farkında olmalı. Olası bir başarısızlık, sadece CHP’nin değil, yolu demokrasiye çıkan bütün partilerin başarısızlığı olacak. Seçim sonucunda alınacak yenilginin altında herkes kalacak.

CHP Anayasal vatandaşlığı, Kürt sorununu demokrasi içinde çözmeyi, ana dilde eğitimi, çok kültürlülüğü savunacak bir siyaset üretmeden, ilerici, demokrat, sosyalist kamuoyu ile ortaklaşma sağlayamaz.  Ne istediğini, hangi yolda yürümek istediğini netleştirmesi lazım.

Teröre destek vermekle suçlanan DEM (eski HDP), Türk-Kürt sorununun çözümü için Öcalan’ı adres göstermekten vazgeçmeli. Ortada silahlı bir mücadele var, bu mücadelenin tarafı olmakla, suçlanıyorsun. Her gün bu kavgada hayatını kaybeden gençlerin cenazeleri kaldırılıyor. Ve sen mikrofonu her elinize aldığında, bu kavgada esir düşen kurucu lidere selam gönderiyorsun, onu çözüm için tek adres olarak işaretliyorsun. Barış istediğine kimseyi inandıramazsın. Bunun adı milliyetçiliktir.

Bir tarafta Türkçülük, bir tarafta Kürtçülük hüküm sürerken, enerjinizi kimlik savaşları içinde heba edip giderken demokrasi zemininde buluşma nasıl olacak?

Daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi isteyen taraflar bu sıkışıklığı aşmanın bir yolunu bulmak zorundalar.  Türkiye’de giderek derinleşen ve yaygınlaşan Milliyetçilik dalgasına panzehir ancak böyle bulunur. Birlikte mücadele içinde olması gerekenler, yükselen Milliyetçi dalgadan her geçen gün daha fazla etkileniyorlar, birbirinden her gün biraz daha uzaklaşıyorlar. Bu tuzağa düşmenin bedeli ağır olur.

Kimlik siyasetini, Milliyetçi duruşu ret etmek gerekiyor. DEM silahları bırakın çağrısı yapmalı. CHP ise ortak vatandaşlık, farklılıklara saygı, ana dilde eğitim çağrısı yapmalı. Kitleler bir birine böyle yaklaşır, ortak mücadelenin önü buradan açılır, çözüm buradan gelir.

Kürt hareketinin Suriye’deki çıkarları ile Türkiye’deki çıkarları aynı parantez içinde değerlendirilemez. Sorunun aynı parantez içinde değerlendirilebilecek -değerlendirilemeyecek yanları var, bunları bir birinden ayırmak lazım, gerçekçi politikaya, barışçı politikaya dönmek lazım.

Savaş da, Barış da iki taraf arasında olur. Taraflardan biri barış istedi diye barışçı olmaz.

Cumartesi Anneleri ve Kandil’de oğlu-kızı olan anneler barış için birlikte omuz omuza yürürse, barış mücadelesi o zaman yükselir, o zaman bunun bir anlamı olur. Mücadelenin başını siyaseti siyaset için yapanlar değil gençler, üç kuruş gelir ile yaşama mücadelesi verenler, emekçiler, doğasına, suyuna, zeytinine el konmak isteyenler çekmeli.

Leyla Zana, Erdoğan ve Öcalan arasında çözüm süreci başlasın diyor. Demirtaş savunmasında, İslam Aydınlanmasından, İslam Tarihi’nden (İslam Tarihinde Gazali öncesi, sonrasından ayrılabilirmiş gibi) kaynak alınmasını öneriyor. Buralardan ortak bir gelecek kurulamaz. Bu yol, kimlik üzerinden avantaj elde etme, kol kapma yoludur. Bugünün AKP si 2009’un AKP si değil. Köprülerin altından çok sular aktı. Bir kez yıkandığın suda bir daha yıkanamazsın. Erdoğan-Öcalan görüşmesi ile çözüm süreci başlatacağını sanıyorsan çok beklersin. Kitlene oyalanacağı sahte umutlar pompalarsın. 

Tek parti iktidarı içinde ilerleyen merkezileşme ve otoriterleşme süreci, ancak demokrasi, barış ve hak, özgürlük mücadelesi içinde geriletilebilir. Sorunun tarafları çözümün tarafları olamaz.

Sorunu bir demokrasi mücadelesi olarak görmeden, Türkü, Kürdü, Alevi’si, Sünni’si, Mütedeyyin Laiki, Solcu’su, Sosyalisti ile sınırların birlikte çizildiği bir hak ve özgürlük hareketi içinde bir araya gelmeden Türkiye’de Ortadoğulaşmanın, uluslar arası güç odaklarının at oynattığı bir oyun alanı olmanın önüne geçilemez.

Türk Sorunu da Kürt Sorunu da Demokrasi mücadelesi içinde çözülür.