8 Martta aynı zamanda kadınların ataerkil kültüre karşı verdiği mücadele günüdür. Bu mücadeleye katkı vermek niyetiyle bu gün, Türkiye toplumunda son on yılda giderek belirginleşen otoriterleşmenin, ataerkil kültür ile ilişkisi üzerine yazmak istiyorum. 

Otoriteyi elinde bulunduran, hükmetme yetkisini de kullanır. Toplumun kontrol altında tutulma görüntüleri, bu hakkın doğal sonucu ve göstergeleridir. Mülke sahip çıkanın, adaleti kafasına göre dağıtma hakkı vardır. Neyin değerli, neyin değersiz, neyin ahlaki, neyin ahlaki olmadığına otoriteyi elinde bulunduran karar verir, bu sorgulanamaz. Bu düşünme ve yaşam biçimi, kaynağını, sınırlandırılmamış ataerkil kültürden alır. 

Bu anlayışın taşıyıcı siyasi gücü, günümüzde hukuktan ziyade güce yaslanmayı seçen Radikal Muhafazakârlıktır. Güçlü olan, aynı zamanda haklıdır, haklılığını dayatma hakkı vardır. O yüzden mümkün olduğunca iktidarını sürdürmek, iktidarda tutunmak zorundadır.

Ataerkil yaşam biçimi içinde hükmetme yetkisi; topluluk (ırk) içinden en güçlü olanın kan yolu ile elde ettiği bir haktır. Ya da bu güç, mutlak ve sınırsız gücün (mülkün) asıl sahibi olan Allah nezdinde toplumun velayetini (sorumluluğunu) üstlenmiş olmaktan, Velayet-i Amme ye sahip çıkmaktan (Halef olmaktan) gelir. 

Sevme, birleşme, uzlaşma, üretme, barış tutkusunun kaynağı ise Analık Hukuku’dur. 

İnsanlığın anaerkil yaşamdan ataerkil yaşama, tensel hazdan rasyonel ilkelere, düzensizlikten sistemli oluşumlara, çok tanrılılıktan tek tanrılılığa doğru ilerlediğini tarihte ilk dile getiren Roma hukuku tarihçisi J.J. Bachofen (1815-1887) oldu. Dünyaya bir canlı getiren kadın sevgisini kendi özünün ötesine taşır. Varlığını güzelleştirmeye ve korumaya adar. Bachofen insanlığın düzensiz ve bireysel bir hak arayışından vazgeçilip kamusal bir hukuk sistemine geçişini analık hukukundan babalık hukukuna geçiş ile açıklar. 

Bachofen, bu iddiasını mitolojiden getirdiği örneklerle kanıtlamaya çalışır. Bu iddianın izi, aranırsa Türk Mitolojisi içinde de bulunabilir. Türk’ün Babası Gök, Anası yerdir. İyilik, güç Göklerden gelir. Zayıflıklar, kötülükler Yer-Su’lardan gelir. Pagan dönemde Türklerde düşünce, bu ikiliği önce olduğu gibi kabul etme, sonra ikilikten bir ahenk bir uyum çıkarmaya doğru ilerler.  

Analık Hukuku, Koşulsuz Sevgi, Doğal Eşitlik, Toprak, Şefkat ve Merhamet üzerine kuruludur. Ataerkil İlke ise Soyut Düşünce, Akılcılık, Koşullu Sevgi (Babanın sevgisi, oğlun otoritesini koşulsuz kabul etmesine bağlıdır), Hiyerarşik Yapı, Yasalar (kurallar) ve Devlet üzerine kuruludur.  

Bütünüyle Ataerkil İlke üzerine kurulu, Anaerkil İlke ile renklenmemiş bir toplumda, giderek sevgi, eşitlik, hiçe sayılır, yasalara İtaat dayatılır. Böyle bir toplumda “Aileyi Koruma” söyleminin altında, erkeğin kontrol ve yönetme hakkını korumak yatar. 

O nedenle Türkiye’de tek adamlığa, otoriteye, kontrol edilemez merkezileşmeye, koyu muhafazakârlığa, İslamcılığa, Irkçılığa fırsat eşitsizliğine, keyfiliğe, adaletsizliğe, kadına uygulanan şiddete karşı verilen mücadele, aynı zamanda ataerkil ilkenin ülke kültürüne hâkim olmasına karşı verilen bir mücadeledir. 

Olması gereken tam da Erich Fromm’un da önerdiği gibi ataerkil ilkeyi analık hukuku ile renklendirmek gerekir. Analık hukukundan gelen Koşulsuz Sevgiyi, Adalet ve Akılcılık ile Babalık hukukundan gelen Koşullu Sevgiyi ise Merhamet ve Eşitlik ile harmanlamak gerekir. 

Yararlanılan Kaynaklar

Johann Jakob Bachofen, Çeviren: Nilgün Şarman, Söylence, Din ve Anaerki, Babil Yayınları,1997.

Erich Fromm, Psikalizin Bunalımı (Analık Hukuku Kuramı ve Sosyal Psikoloji ile Bağlantısı) Say Yayınları, İstanbul, 2005.