"..SİLAH ENDÜSTRİSİ BU SAVAŞLARDAN BESLENDİĞİ SÜRECE DE GÜNÜMÜZÜN SAVAŞLARI, DÜŞÜK YOĞUNLUKLU BÖLGESEL SAVAŞLAR ŞEKLİNDE YAPILMAYA DEVAM..."

Kudüs ey Kudüs

Naçizane, şu ilkeli ve tutarlı yerel gazetenin mütevazı bir köşe yazarı olarak 22.09. 2022 günü yayımlanan “Ukrayna-Rusya Savaşı bir 3. Dünya Savaşı’na dönüşebilir mi?” Başlıklı makalemi “… Ne yazık ki, bugün yaşadığımız ve uzadıkça yıkıcı etkileri daha da artan bu vahşi Ukrayna-Rusya Savaşı’nın baş aktörleri olan Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de burada saydığımız bazı basit uluslararası ilişkiler ilkelerini göz ardı etmişlerdir. Basiretli ve sorumlu bir devlet adamı gibi davranamamışlardır. Ulusal ve uluslararası güçler dengesi hesaplarını doğru bir biçimde yapamayarak ülkelerine ve dünyaya çok büyük zararlar vermişlerdir. Ve halen de vermeye devam etmektedirler. Dünyada ayrıca, Uzak Doğu’da Çin ve Tayvan arasında, Orta Asya’da Kırgızistan ile Tacikistan arasında, Kafkaslarda Azerbaycan ile Ermenistan arasında ve Balkanlarda ise Sırbistan ile Kosova arasında çeşitli sınır anlaşmazlıkları ve çatışmalar yaşanmaktadır. Bu gelişmeler kimi uzmanlar tarafından yaklaşmakta olan bir 3. Dünya Savaşı’nın ayak sesleri olarak yorumlanmaktadır. Hiç kimse merak etmesin bugün itibariyle dünyada, 3, bir Dünya Savaşı’nın çıkması olasılığı ve tehlikesi yok denecek kadar azdır. Çünkü, daha önceki iki büyük dünya savaşından gereken dersleri çıkarmış olan özellikle ABD ve Avrupa ülkeleri, kendi toprakları üzerinde bir daha savaş çıkmaması için Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Lahey Adalet Divanı gibi daha pek çok uluslararası örgütleri ve mekanizmaları oluşturmuşlardır. Bu ülkeler, bir dünya savaşının çıkmasına izin vermezler. ANCAK SİLAH ENDÜSTRİSİNİN DE VARLIĞINI SÜRDÜREBİLMESİ İÇİN SAVAŞLARA İHTİYACI VARDIR. BU NEDENLE, DİKKAT EDERSENİZ GÜNÜMÜZDE ETNİK TEMELE VE MEZHEP AYRIMCILIĞINA DAYALI, DÜŞÜK YOĞUNLUKLU BÖLGESEL SAVAŞLAR HİÇ BİTMEMEKTEDİR. BİRİ BİTİNCE HEMEN ARDINDAN BİR DİĞERİ BAŞLAMAKTADIR. SİLAH ENDÜSTRİSİ BU SAVAŞLARDAN BESLENDİĞİ SÜRECE DE GÜNÜMÜZÜN SAVAŞLARI, DÜŞÜK YOĞUNLUKLU BÖLGESEL SAVAŞLAR ŞEKLİNDE YAPILMAYA DEVAM EDECEKTİR. Saptamasını yaparak siz saygıdeğer okurlarımın bilgi ve değerlendirmelerine sunmuşum. Yanlış anlaşılmasın, bu satırları anımsatmamın amacı; işte ben yazmıştım, söylemiştim, yine haklı çıktım gibi değerlendirmeler yaparak bir nevi övünmek değildir. Bir bilimsel bakış açısını ve dünyanın bir yalın gerçeğini ortaya koymaktır. Nitekim zaman, naçizane bu satırların yazarını ve aynı bakış açısına sahip olup aynı sistematikle düşünenleri haklı çıkarmıştır. İşte, daha 8 Gün önce yine ETNİK TEMELE VE DİN VE MEZHEP AYRIMCILIĞINA DAYALI, DÜŞÜK YOĞUNLUKLU BÖLGESEL BİR SAVAŞ olan İsrail-Filistin savaşı patlak vermiştir. Doğal olarak savaş; normal ve sağlıklı hiçbir insanın taraftar olamayacağı, sonuçları itibariyle yıkıcı etkileri olan korkunç, acımasız ve zalim bir olaydır. Ünlü Fransız düşünür Jean Paul Sartre’nin çok güzel ve veciz deyimiyle “Savaşı zenginler çıkarır, yoksullar ölür.” Savaşa ilişkin en güzel ve en geçerli tanımlardan birisini de yaşamının büyük bir kısmını savaş meydanlarında geçirmiş olan ve savaş felaketinin dehşetini ve korkunçluğunu çok yakından tanıyan Mustafa Kemal Atatürk yapmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’e göre; bir ülkenin varlığı, egemenliği ve tam bağımsızlığı ve bir halkın özgürlüğü, onuru ve geleceği yaşamsal derecede tehlikeye düşmedikçe savaş bir cinayettir. Bu nedenle, herkes ve hepimiz için Atatürk’ün belirttiği niteliklere uygun olamayan her türlü savaşa karşı çıkmak bir yurttaşlık görevi ve insanlık borcudur. Hele sorumluluk ve karar mevkilerinde oturan devlet adamları ve yöneticilerin ise; ülkelerini mümkün olduğu kadar savaştan ve savaşın neden olacağı yıkımlardan uzak tutmaları gerekmektedir. Uluslararası sorunların çözümünde göz önünde bulundurulması gereken en temel unsur ulusal çıkarlardır. Ulusal çıkarların diplomasi yoluyla ve barışçı yöntemlerle çözülmesine her zaman özel bir önem verilmelidir. Bu saydığımız ilkeler, çağdaş ve uygar diplomasinin en basit ve en temel kurallarıdır Savaş, geniş halk yığınları için kan, ölüm, ateş, yıkım, zulüm, acımasızlık, açlık ve yoksulluk demektir. Nitekim, Gazze Şeridi yakınlarında hafta sonu çölde düzenlenen Süpernova Müzik Festivaline Hamas militanları tarafından motorlu paraşütlerle baskın düzenlemesi sonucunda kimi gözlemcilerin belirttiklerine göre 260 masum insan yaşamını yitirmiştir. Hangi ideoloji ve din inancı adına, hangi amaçla yapılmış olursa olsun, hiç kimse böyle bir kitlesel imha eylemini haklı çıkartacak bir gerekçeyi asla gösteremez. Ancak bizler ne söylersek söyleyelim olanlar olmuş, İsrail bu olayı gerekçe göstererek Gazze’deki Filistinlileri yaşlı, çocuk, kadın, sivil ve hasta demeden ve hedef gözetmeden bombalamaya ve katletmeye başlamıştır. Savaşın boyutları


genişleyecek gibi görünmektedir. Şimdi yeni bir Arap- İsrail savaşının başlamasından ve savaşın tüm Orta-Doğu ülkelerine yayılmasından endişe edilmektedir. İsrail ve Filistinliler arasındaki tarihsel uzlaşmaz çelişkilerin ve düşmanlıkların kökenleri bilinenlerden ve tahmin edilenlerden çok eskilere dayanmaktadır. İbranilerin kutsal kitabı olan Tevrat’ta Milattan önceki dönemlere isabet eden bazı bölümlerde İsrail oğulları ile Filisti’lerin savaşlarını anlatan bazı bölümler mevcuttur. Bu düşmanlığın günümüze kadar vahşi ve kanlı bir şekilde devam etmiş olması inanılması çok güç ve çok şaşırtıcı bir olaydır. Bilindiği gibi İsrail oğulları birincisi Babilliler ve ikincisi Romalılar tarafından olmak üzere iki kez dünyanın çeşitli yerlerine sürgün edilerek yurtlarından uzaklaştırılmışlardır. Kudüs, Romalılar tarafından taş taş üstünde kalmayacak şekilde yerle bir edilmiştir. Burada İsrailoğulları tarafından kutsal sayılan Süleyman Mabedinden kalan bir duvar kalıntısı “Ağlama Duvarı” olarak adlandırılmış ve kutsanmıştır. O günden sonra bu duvar önünde bir çeşit ibadet sayılan ağlama ritüeli gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Roma sürgününden sonra “Kudüs ey Kudüs, eğer unutursam seni, sağ elim hünerini unutsun” sloganıyla tam 2500 yıl boyunca Tevrat’ta kendilerine vaat edildiğine inandıkları topraklara dönecekleri günün hayallerini kurmuşlardır. Bu arada çok acılar çekmiş, Hitler Nazizm’i tarafından sistemli bir şekilde soykırıma uğratılmışlardır. İsrail 1946 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kurulmuş olan ilk ve tek devlettir. Bu Birleşmiş Milletler kararında Kudüs’e özel bir statü verilmiş, Kudüs’te her dinden ve inançtan kimsenin ibadetlerini özgürce yapacakları ve kimsenin kimseye karışamayacağı prensibi kabul edilmiştir. Ne yazık ki İsrail bu birleşmiş Milletler kararına uymamış, bulduğu her fırsatta öteki din ve inançtan olan insanlara şiddet uygulamış ve onları dışlamıştır. İlginçtir, bu haksız ve katı uygulamaları nedeniyle kınanacağı ve yaptırımlara tabii tutulacağı yerde başta ABD olmak üzere öteki Avrupa ülkeleri tarafından her zaman korunmuş ve kollanmıştır. Ne acıklı bir tecellidir ki, İsrail devlet kurulduktan sonra dünyanın öteki devletlerinin ve halklarının kendilerine gösterdikleri sempatiyi, yaşadıkları sürgünleri ve acıları çok çabuk unutmuşlardır. Bir nevi ırkçı, şoven ve faşist bir politika olan Siyonizm’i uygulayarak Orta-Doğu’da yayılmacı bir politika izlemeye başlamışlardır. Bu anlatacaklarım artık bir sır değil. İsrail oğulları, devletlerini kurduktan sonra o bölgede yaşayan Filistinlilerin cahillik, aymazlık ve aç gözlülüklerinden istifade ederek onların ellerindeki toprakları, gayrı menkulleri ve mülkleri parayla, yüksek fiyatlarla satın almışlardır. Filistinlilerin ellerindeki son topraklar da İsrail oğullarının eline geçtikten sonra onları bir nevi yurtlarından sürmüşler ve onlara karşı ise adeta bir soykırım politikası izlemeye başlamışlardır. Bu politikaların haklı ve mazur görülmesi olanaklı değildir. Az önce kısaca belirtmeye çalıştım. Bin yıllar boyunca süren bu savaşlar sonucunda kandan, gözyaşından, acılardan ve yıkımlardan başka hiçbir şey elde edilememiş, barış içinde bir arada, insanca ve kardeşçe yaşamanın yolları bir türlü bulunamamıştır. Bu savaş ta bundan öncekiler gibi elbette bir şekilde sonuçlanacaktır. Ancak nice masum canlar boşu boşuna yitirilecek ve maddi ve manevi nice yıkımlar yaşanacaktır. Tüm dünyada, barışı ve insanca bir yaşamı özleyenlerin umut ve beklentisi bu savaşın daha fazla can kayıplarına ve yıkımlara neden olmadan bir an önce sona erdirilmesidir. Ve Kudüs ey Kudüs diyenlerin sağ ellerinin hünerlerini bu kez de kalıcı barışı tesis etmek için kullanmaya başlamalarıdır.

MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL