Şimdilerde, kimilerince pek hatırlanıp anılmadan geçiştirilmek istense de bizim Ulusal Bağımsızlık ve Kurtuluş Savaşı tarihimizin önemli dönüm noktalarından birisi de 103 Yıl önce 11 Ekim 1922 günü imzalanan “Mudanya Mütarekesi”dir. Mütarekeye giden süreç özetle şu şekilde yaşanmıştır. 19 Mayıs 1919 Günü başlayan Ulusal Bağımsızlık ve Kurtuluş Savaşımız, Birinci ve İkinci İnönü Savaşları, Kütahya-Eskişehir Savaşları, Sakarya Meydan Muharebesi ve 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebelerinin kazanılmasından sonra, işgalci son Yunan askerinin de İzmir’den kovulmasıyla birlikte, büyük bir zaferle sonuçlanmıştır. Şimdi sıra, İstanbul’daki İngiliz askerlerinin ve öteki itilaf devleti kuvvetlerinin ülkeden atılmasına gelmiştir. Bu nedenle Mustafa Kemal Paşa, Muzaffer TBMM Ordularını İstanbul’a doğru yönlendirmiştir. Yalnız bu arada, Anadolu’yu işgal politikası büyük bir yenilgiyle çöken İngiliz hükümeti istifa etmiş ve yerine barış yanlısı yeni bir hükümet kurulmuştur. Çünkü, bu sıralarda tüm dünyada Birinci dünya savaşı ve bunun bir devamı olan Anadolu’daki savaşların gereğinden fazla uzaması ve dünyada meydana getirdiği büyük yıkımlar ve kayıplar nedeniyle savaş aleyhtarı bir dünya kamuoyu oluşmuştur. Bu çok etkili savaş karşıtı kamuoyu tüm dünyayı olduğu gibi İngiltere’yi de etkilemiştir. İşte İngilizler, Muzaffer TBMM Ordularıyla İstanbul’da yapılacak böyle kanlı bir savaşı bu nedenle göze alamamışlardır. Tabii, büyük bir dünya güçler dengesi hesabı ustası ve öngörü dehası olan Mustafa Kemal Paşa da dünyadaki bu savaş aleyhtarı havayı ve dünya kamuoyu etkisini büyük bir diplomasi ustalığıyla kendi lehine çevirmesini bilmiştir. Mudanya Konferansı, işte bu genel hava ve konjonktür içerisinde İtilaf Devletleri’nin TBMM’ye mütareke çağrısında bulunması üzerine toplanmıştır. Görüşmelerde Türk Heyetine Batı Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Paşa başkanlık ederken, İngilizleri General Harington, Fransa’yı General Charpy, İtalya’yı da General Monbelli temsil etmiştir. Yunanistan, General Mazarakis ve Sarıyanis’i delege olarak buraya göndermiştir ama bunlar, Mudanya’ya kadar gelmiş olmalarına rağmen görüşmelere dahil edilmemişlerdir. Savaş sırasındaki TBMM Ordularının durumu hakkında İngilizler büyük bir hesap hatası yapmışlarıdır. İngiliz askeri otoritelerinin son raporlarına bakılırsa, Sakarya Zaferi'nden sonra beklemeye geçen Türk Ordusu herhangi bir taarruza kalkışamazdı; kalkışsa bile Yunan Ordusu'nu Anadolu'dan söküp atamazdı. Yunan ordu raporlarına göre ise batı Anadolu’daki Yunan tahkimatları altı ayda geçilemezdi. Ancak 26 Ağustos 1922 sabahı başlayan Büyük Taarruz, İngilizler için büyük bir sürprizle sonuçlanmıştır. Çünkü İngiliz Haber Alma Örgütleri, Türk taarruzunu zamanında haber alamamışlardı ve Haber aldıkları anda ise artık Yunan Orduları Dumlupınar'da büyük bir yenilgiye uğramışlar ve iş işten geçmişti. İngiltere’deki Lloyd George Hükümeti şaşkına dönmüştü ve resmi, askeri ve diplomatik kuruluşlar arasındaki telaşlı yazışmalar birdenbire artmıştı. İstanbul’daki İşgal Kuvvetleri Komutanı İngiliz General Charles Harington da tüm azınlıkları korumak için devletlerin hemen harekete geçmesi gerektiğini, Yunanlıların Anadolu’dan kaçıp gitmekten başka bir şey düşünmediğini ve ateşkes için yitirilecek zamanın kalmadığını bildirmişti. Bu durum karşısında İtilaf Devletleri Dışişleri Bakanları, TBMM Orduları Başkomutanı Mustafa Kemal Paşa’ya, 23 Eylül 1922 tarihinde askerî harekâtın durdurularak bir mütareke yapılması ve bir barış konferansının toplanması önerisinde bulunmuşlardı. Bu öneri, Mustafa Kemal Paşa’nın eline İzmir’de Fransız hükümetinin gönderdiği elçi Henri Franklin-Bouillon'la yaptığı görüşme sırada geçmişti. Bu gelişmeyi Gazi Mustafa Kemal Paşa, büyük Nutuk’ta şöyle anlatmaktadır: “Biz Franklin-Bouillon'la görüşürken, 23 Eylül 1922 tarihli İtilaf Devletleri Hariciye Nazırları imzasıyla bir nota geldi. Bu nota, esaslı olarak iki meseleyi kapsıyordu. Biri askerî harekâtın durdurulması, diğeri konferansa ve barışa aitti. Biz, Rumeli'de milli sınırımıza kadar Doğu Trakya’yı tamamen almadıkça, askeri hareketten vazgeçemezdik. Ancak, vatanımızın bu kısmından düşman kıtaları çıkarıldığı takdirde fazla bir hareket yapmaya kendiliğinden lüzum kalmayacaktı….Bu notada, Venedik veya başka bir şehirde toplanacak olan, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti ve Yunanistan'ın davetli bulunacağı bir konferansa delegelerimizi göndermeye olur verip vermeyeceğimiz sorulmakla beraber, müzakereler esnasında Boğazlar'daki tarafsız mıntıkaya tarafımızdan asker gönderilmemesi şartıyla, Edirne dahil olmak üzere Meriç'e kadar Trakya'nın bize iadesi hakkındaki arzumuza iyi gözle bakılacağı beyan ediliyordu…..Notada, Boğazlar'dan, azınlıklardan, Cemiyet-i Akvam'a girmemizden de bahs olunmakta

idi. Konferansın toplanmasından evvel, Yunan kıtalarının, İtilaf Devletleri kumandanlarının çizecekleri bir hattın gerisine çekilmesi için, İtilaf Devletleri'nin nüfuzunu kullanacağı vaat olunmakta ve bu konuda görüşülmek üzere Mudanya veya İzmit'te bir toplantı yapılması teklif edilmekteydi.” Mustafa Kemal Paşa, İtilaf Devletleri Dışişleri Bakanlarından gelen mütareke önerisine 29 Eylül 1922 tarihinde kısa bir yanıt vererek, ateşkes için Mudanya’da toplanacak bir konferansı kabul ettiğini bildirmişti. Bu arada Meriç Nehri'ne kadar Trakya'nın Türkiye’ye derhal iade edilmesini de istemişti. Konferans tarihi olarak 03 Ekim'in uygun olacağını ve konferansa Başkomutanlık adına olağanüstü yetkili olarak Batı Cephesi Orduları Komutanı İsmet Paşa'nın katılacağını iletmişti. Bu gelişmelerden sonra toplanan Mudanya Konferansı, dokuz gün süren tartışmalı görüşmelerden sonra uzlaşmayla sonuçlanmıştır. Çok ilginçtir ki, Batı Anadolu’da Yunanlılarla savaşılmış olmasına rağmen, TBMM hükümeti Mudanya Mütarekenamesi’ni 11 Ekim sabahı saat 06:00’da -Yunanistan’la değil- üç İtilaf Devletiyle yani, İngiltere, Fransa ve İtalya ile imzalamıştır. Çünkü Türk-Yunan Savaşı, aslında bir Türk-İngiliz Savaşı'ydı ve Mudanya Mütarekesi imzalanırken İstanbul ve Boğazlar hâlâ İngiliz işgali altındaydı. İngiliz Başbakanı David Lloyd George da Türk-İngiliz Savaşı'nın kaybedeni olarak istifa etmek zorunda kalmış ve bir daha da iktidara gelememişti. Böylece Gazi Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Ulusal Bağımsızlık ve Kurtuluş Savaşı, İngiliz emperyalizminin dünyadaki karizmasını bozmuş ve başta Hindistan olmak üzere, birçoğu sömürge olan pek çok mazlum millete bağımsızlık cesareti ve özgürlük umudu vermiştir. Mudanya’daki görüşme ve pazarlıklar sırasında ateşkesin sağlanması, öyle Büyük zaferi küçümsemeye çalışan bazılarınca anlatıldığı gibi pek kolay olmamıştır. Hatta zaman zaman, Türk Ordusu'nun yeniden askerî harekâtlara girişmesi olasılığı bile ortaya çıkmıştır. Görüşmeler sırasındaki bu gerilimli atmosferi “İkinci Adam" adlı eserinde ünlü yazarımız Şevket Süreyya Aydemir, “Mudanya Konferansı’na Mudanya Savaşı demek hatalı olmasa gerektir” diyerek, işin zorluğunu açıklamaya ve olayın vahametini anlatmaya çalışmıştır. Bu gerginliğin temel nedenini, özellikle müttefiklerin Trakya Bölgesini teslim etmek istememeleri konusu oluşturmuştur. Heyetler, Mudanya Mütarekesi’nin imzalandıktan üç gün sonra yürürlüğe girmesini kararlaştırmışlardır. Antlaşmayla Ankara hükümeti istediğini elde etmiş ve tek kurşun dahi atmadan İstanbul, Boğazlar ve Doğu Trakya’yı işgalden kurtarmıştır. Yapılan bu tarihi mütarekeyle birlikte, Millî Mücadele’nin askeri safhası sona ermiş ve TBMM Hükümeti sağlamış olduğu askeri zaferin ardından büyük bir siyasal zafer daha kazanmıştır. Bu arada 01 Kasım 1922’de saltanat kaldırılmış ve 17 Kasım 1922’de Vahdettin İngiliz gemilerine sığınarak firar etmiş, 18 Kasım’da Abdülmecit Efendi yeni halife seçilmiş, 21 Kasım 1922’de ise Lozan Barış görüşmeleri başlanmıştır. İsmet Paşa, diplomasideki ilk sınavını verdiği Mudanya Konferansı'ndan sonra Lozan barış görüşmeleri sırasında da çok daha büyük diplomatik başarılara imza atmıştır. Trakya Bölgesini Başkomutanlık ve TBMM adına teslim almak üzere Refet (Bele) Paşa görevlendirilmiştir. Refet Paşa sırasıyla Kırklareli’ni 10 Kasım 1922’de, Tekirdağ’ı 13 Kasım 1922’de, Edirne’yi 25 Kasım 1922’de ve Gelibolu ve Çanakkale’yi ise 26 Kasım 1922 tarihinde TBMM hükümeti adına devir ve teslim almıştır. Doğu Trakya ise yine aynı şekilde teslim alınarak 30 Kasım 1922 tarihi itibariyle sivil yönetime geçirilmiştir. Ancak, İtilaf Kuvvetleri'nin Boğazlardaki (İstanbul, Gelibolu ve Çanakkale) varlıkları, 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalanana kadar devam etmiştir. Şanlı Tarihimize altın harflerle yazılan Mudanya Mütarekesi’nin 103’üncü yıldönümü kutlu olsun.

MEÜ E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL