Belli ki açıkta kalmışım…

Bugün sabah yine erken uyandım. Balkona çıktım; dikenler tacıma, yeşim ağacıma, zeytin ağacıma, çeşit çeşit kaktüslerime ve doğan güneşe günaydın dedim. Pırıl pırıl parlıyor masmavi gökyüzünde. Cıvıl cıvıl kuş sesleri. Bir fincan az şekerli türk kahvesi yaptım kendime. Geçtim televizyonumun karşısına.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yayın organı olan devlet televizyonu TRT’yi açtım. En çok sevdiğim TRT Belgesel ve TRT Ekonomi’den sonra gelen TRT TARİH kanalını buldum.

Sabahın erken saatlerinde Server Tanilli’nin programı var ve uygarlık tarihi serisini anlatıyor. Öyle güzel ki ses tonu ve anlatımı. Neler öğreniyorum öyle? Batı uygarlığı ve gelişimiyle başlamış, sosyalist dünyanın batı dünyasına etkisi, sosyalizme geçişteki süreç, üçüncü dünya ülkelerinin tarihi gelişimdeki yeri ve son olarak Türkiye uygarlığının tarihsel olarak nasıl oluştuğu gibi…

Şöyle günlük programı inceleyeyim dedim, hangi programlar var. Bir saat sonra Sinan Meydan yakın tarih Cumhuriyet Dönemi’ni anlatacak. Heyecanlandım doğrusu. Tarihi hep sevmişimdir lakin cumhuriyet tarihini ve Atatürk’ü anlamak benim için apayrı bir konu. Birkaç gün önce “Atatürk ve Kayıp Kıta Mu” kitabını okumuştum. Şimdi ise programda Cumhuriyet Tarihi Yalanlarını anlatıyor. Kimler var kimler? Rıza Nur, Saidi Nursi, Kadir Mısırlıoğlu, Mehmet Altan, Engin Ardıç, Mustafa Armağan, Abdurrahman Dilipak bla bla bla. Yüzümde bir tebessüm zira iyi bilmeyiz bu isimleri. Neymiş efendim, Vahdettin hain değil kahramanmış, Kurtuluş Savaşı önemsizmiş, kurtuluş savaşı anti-emperyalist bir mücadele değilmiş, I. İnönü Savaşı olmamış sonradan uydurulmuştur gibi neler neler. Neyse ki TRT TARİH gibi gerçeklerin anlatıldığı devletin bir yayın organı var da Sinan Meydan belgeleri ile tane tane hem yazıyor hem de anlatıyor, bizlerde doğruları öğreniyoruz.

Aaa olmaz ki reklam girdi araya! Bir çay koyayım bu arada dedim. Konular güzel lakin karnım acıktı. İş Bankası’nın reklamı var. Ee dile kolay 1924 yılından bugüne ayakta duran Cumhuriyet Dönemi’nin ilk ulusal bankası. Şöyle bir baktım, 100. Yılı için yapmış reklamını üç beş yıla batacağını düşünen emperyalistlere meydan okuyor tabii.

Entelektüel tanımında vücut bulmuş İlber Ortaylı başlıyor. Boş ver şimdi kahvaltıyı. Aldım ince bellide çay, oturdum koltuğuma. Tarihini bilmeyen geleceğine yön veremezmiş, derler. Osmanlı tarihi denilince o gelir akla. Bugünkü programın konusu Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadi ve Sosyal Değişim. Gençler toplanmış, her türlü soruları sorup İlber Hocayı sıkıştırıyorlar. Tabi bana göre, O koca bir ansiklopedi serisi gibi satır satır anlatıyor. Soruları beğenmediği zaman da kızıyor şahsına münhasır bir şekilde cevaplar veriyor. “Çok cahilsiniz biraz kitap okuyun” diyiveriyor. Bir an daldım. Aklıma dinler tarihi ve İlhan Arsel geldi. Ne güzel olurdu, bir program olsa izlerdim derken, “Turan Dursun ve Din Bu” alt yazıda geçti.

Evrenin kabul günü olsa gerek. Açtım biraz sesi. Geçen ay “Din ve Cinsellik” kitabını okudum ve çok etkilenmiştim. Ama bugün “Din Bu” üçlemesinden “İslamda Toplum ve Laiklik” konusunu anlatıyor. TRT TARİH iyiki varsın. Dinin kadına bakışı, zina, ve kadına dayak, rüşvetle müslüman olanlar, laiklik ve olmazsa olmazlar konuları su gibi akarken…

“Anne! anne kalk! Nedir yüzündeki tebessüm?

Diyanet yine haddini aşan Cuma Hutbesi yayımlamış. Demiş ki; ‘Karşılıklı rıza olmadan Yüce Rabbimizin koyduğu miras ölçüsünü değiştirmek ilahi adalete aykırıdır. Dolayısıyla kişinin; kız çocuklarını mahrum bırakması, kız çocuklarının da Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır. Arazi sınırlarını ihlal ederek başkasının mülkünü gasp etmek, asılsız gerekçelerle insanların mallarına el koymak, yalan beyanlarla insanları mağdur etmek ateşten gömlek giymektir.’ Türk Medeni Kanunu iptal edildi de bizim mi haberimiz yok? Şimdi bu, Atatürk düşmanlığı mı? Anayasa düşmanlığı mı? Kadın düşmanlığı mı? Nedir bunların derdi?” dedi kızım isyanında.

Gözlerimi açtım karanlık bir sabah. Yine kadınlara zulmle başlayan bir gün. Zahmet etmiş beyefendi. Hutbeye ne gerek, zaten mal paylaşımına kalmadan öldürülüyoruz, en iyi ihtimalle (!) şiddete uğruyorlar.

Ütopyadan kalktım, distopya kitaplarına taş çıkartacak bir gerçekliğe uyandım.

Belli ki açıkta kalmışım.