Hayat şartları ağırlaşıyor, namuslu gazeteciler maddi imkânsızlıklarla mesleği bırakıyor. Biz lütuf değil, emeğimizin karşılığı olan resmi reklam hakkımızı istiyoruz!
Hayat şartları giderek ağırlaşıyor. İnternet gazeteciliği yapan bizler, ayakta kalmak için onurla mücadele ediyoruz. Ne dilenci konumundayız ne de birilerinin lütfuna muhtacız. Tek isteğimiz, emeğimizin ve gazeteciliğimizin hak ettiği değeri görmek.
“..Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda… Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda… Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda; Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda…”
Atatürk ve silah arkadaşları, yukarıdaki dizelerdeki gibi düşünmüş olmalı ki; öyle büyük bir taarruzla düşmanı topraklarımızdan söküp atmış, hem de tüm emperyalist ve sömürgeci devletlere karşı dimdik durmuşlardır.
26 Ağustos 1922’de Afyon Kocatepe’de başlayan ve 30 Ağustos’a kadar süren Başkomutanlık Meydan Muharebesi, yalnızca bir savaş değil; kahramanlığın, direnişin ve cesaretin bir onur abidesidir. O abide, bize Atatürk ve silah arkadaşlarının, kahraman ordumuzun ve inançlı halkımızın en büyük armağanıdır.
Ben, o armağanı korumak için Mersinli bir gazeteci olarak 45 yıldır emperyalizme, faşizme ve gericiliğe karşı direniyorum.
Bir yandan gazetemin teknolojik giderlerini, çalışan maaşlarını, Mersin için yaşamasını istediğim Mersin İnternet Gazetecileri Cemiyeti’nin ihtiyaçlarını karşılamaya uğraşırken; diğer yandan ailemi geçindirmek için onurluca çalışıyorum.
Kimsenin takdirini de beklemiyorum.
Mersin’de namuslu gazetecilik adına 15 yıldır Sonses.tv internet gazetemi, halkımızın ve haksızlığa uğrayanların sesi olarak yaşatıyorum. Üçkağıtçılara, madrabazlara, yalakalara, tiraj hırsızlığıyla devleti dolandıranlara benzemeden; mütevazı ama dik duran bir yayıncılık yapıyorum.
Ne var ki…
Bizim gibi onurlu gazetecilere sırtını dönen, karşısında durduğumuz gazeteci tiplerine daha fazla reklam ve ilan aktaran CHP’li belediye başkanları, artık bu gerçeği görmelidir.
Atatürk’ün ve halkının emanet ettiği onur abidesini unutturmaya çalışanlara karşı verdiğimiz mücadele, bugün ellerinde tüm imkânlar bulunan belediye başkanları tarafından heba edilmemelidir.
Namuslu gazeteciler maddi imkânsızlıklar yüzünden mesleği bırakıyor. Oysa biz sadece şunu istiyoruz:
Sadaka değil, resmi reklam hakkımız!
Hergün gönderip yayınlattığınız basın bültenlerini sütun-santime vursak, darphane açardık. Buna rağmen biz hâlâ ayakta durmaya çalışıyoruz.
Artık yüzünüzdeki perdeyi kaldırın. Halkın haber alma hakkını savunan biz gazetecileri görün.
Çünkü biz var oldukça, bu şehirde gerçekler susmayacak.
(Not: Her ay düzenli resmi reklamlarımızı BİK aracılığıyla gönderen Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer ve Yenişehir Belediye Başkanı Abdullah Özyiğit’e, namuslu gazeteciler adına teşekkür ederim.)