"..Bu iz sürüş beni, işkenceyle öldürülüp sahipsizler mezarlığına gömülen Devrimci Yol’un Akdeniz Sorumlusu Ali Uygur’un hikayesine götürdü..."

1980 yılında, henüz 25 yaşında Demokrat Gazetesi’nin Mersin temsilcisi olarak atanmıştım. Gazeteciliğe yeni başlamış, heyecanlı ama bir o kadar da tecrübesizdim. Ancak, tarihin omuzlarıma yüklediği sorumluluk, yaşımı ve tecrübemi bir kenara bırakıp hakikatin izini sürmeye zorladı. Bu iz sürüş beni, işkenceyle öldürülüp sahipsizler mezarlığına gömülen Devrimci Yol’un Akdeniz Sorumlusu Ali Uygur’un hikayesine götürdü.

Bir Muammadan Hakikate
Görevime başladıktan yedi ay sonra, bir gün DEV-YOL’un yeni atanan Mersin Sorumlusu, “Ali Uygur’u polis Pozantı-Mersin tren hattında yakaladı, gözaltına aldı. Ancak ondan bir daha haber alamadık. Araştırmanı istiyoruz,” diyerek kapımı çaldı. Bu, sıradan bir haberden çok, derin bir muamma ve ağır bir sorumluluktu.

Tam 45 gün süren araştırmamda, korkunun ve ölümün kol gezdiği bir dönemde, tüm riskleri göze alarak Ali Uygur’un izini sürdüm. Sonunda, Mersin Kent Mezarlığı’ndaki sahipsizler adasında, başka bir kimlikle gömüldüğünü ortaya çıkardım. Bu sadece bir gazetecilik başarısı değil, aynı zamanda vicdanın ve adaletin zaferiydi. Mezarını mahkeme kararıyla açtırıp ailesine teslim ettim. Bu süreç, o dönemde baskıların en yoğun olduğu bir zamanda dahi, gazeteciliğin nasıl bir güç olduğunu kanıtladı.

Adaletin Peşinde Bir Kalem
Ali Uygur’un başına gelenleri örtbas etmek için uğraşanlar, onu sahipsiz bir çukura gömenler tarihe gömüldü. Ancak, hakikat orada kaldı. Bugün Mersin'de onun mezarının ortaya çıkarılması için adımı anmadan, açıklama yapanlar bu olayı sahiplenenler var. O dönem sahipsiz kalmış bir hakikati bulup gün yüzüne çıkaran benken, şimdi bu gerçeği kitaplarına malzeme edenlerin hiçbir şekilde bana atıfta bulunmaması düşündürücü.

Tarih ve Hakikat Susmaz
Tarih, hakikati saklamayı değil, açığa çıkarmayı sever. Ben, gazeteci olarak her zaman bu inançla çalıştım. Ali Uygur’un hikayesi sadece benim değil, bir toplumun vicdanına ve adaletine olan borcudur. İşkenceyle susturulmaya çalışılan her bir isim, bizim sorumluluğumuzda yaşar.

Bu köşe yazısını, hakikatin izini süren tüm gazetecilere ve susmayan vicdanlara ithaf ediyorum. Çünkü tarihin karanlık sayfalarını aydınlatacak olan da, unutturmayan kalemlerdir.