Doğanın sessizliğinde başlayan bir dostluk hikâyesi… Bir ekmek, bir bakış ve bir ömürlük vefa. İnsanlığın en saf halini, bir köpeğin gözlerinde buldum.
Ormanın içinde, 25 yıl önce başladığım dağ ve köy yaşamı, aslında benim yeniden doğuş hikâyemdir.
İlk villam ormanın kalbinde, doğayla iç içe, kuş sesleriyle uyanılan bir cennetti. Taki kalbim isyan edene, baypass ameliyatı masasına kadar...
1060 rakımda bir süre daha yaşamaya çalıştım ama doktorun sözü kulaklarımda:
“Bu yükseklik senin kalbine fazla.”
Ben de ormanın 3 kilometre aşağısında, köyün girişinde 2 dönüm arazi üzerine yeni bir ev yaptım. O ev daha inşaat halindeyken, çalıların arasında minnacık, simsiyah bir yavru pitbull buldum. Gözleri korkuyla parlayan ama içimdeki boşluğu fark etmiş gibi bana bakan bir yavru…
O günden sonra her sabah şehirden ona pişmiş bir tavuk getirirdim.
Ben jeep'le köye yaklaşırken o, motor sesini algılayıp bahçenin köşesinden koşarak gelir, kuyruğunu sallaya sallaya beni karşılardı.
Her öğleden sonra bahçede, iki tek rakı eşliğinde söylediğim şarkılarda ayaklarımın dibine oturur, mahzun gözleriyle yüzüme bakardı. Sanki halime üzülür gibi...
Ben konuşurdum, o dinlerdi. Sessiz bir dostluktu bizimkisi.
Bir gün kızım, otoparkımızın kulübesi altında sahipsiz yavru bir kedi olduğunu söyledi. Gözleri iki renkli, bembeyaz bir “Van kedisi”ydi.
Tıpkı köpeğim gibi o da terk edilmişti. Yayla bitiminde, dişi olduğu için sokağa bırakılmış çok hayvan olurdu. Çünkü burada bazıları, “dişi hayvan yavrular, başımıza dert olur” der, kurtuluşu onları kaderine terk etmekte bulurdu.
Köpeğim büyüdü. Sonra köyün kurt köpeğine âşık oldu. Kapımızın önüne gelen o kurt köpeğiyle gider, uzun süre dönmezdi.
Bir sabah artık hiç dönmedi...
Günler sonra köy bakkalı Murat, bana köpeğimin yavruladığını ve kümeslerden tavuk çaldığını, köylülerin onu öldürmekle tehdit ettiğini söyledi. Ben köpeğimden şikayetçi olan köylünün tavuk paralarını öderdim ama onu yinede öldürecekler diye içim içimi yerdi.
Bir gün köyden dönerken, bir anda arabamın önüne çıktı.
O anı hâlâ unutmam...
Elimdeki ekmeği uzattım, ekmeğin ortasından ısırdı. Ağzında ekmekle yavrularına giderken bana son kez baktı.
O bakışta bin cümle vardı… Minnet, veda, sevgi ve çaresizlik.
Sonra öğrendim...
Sürü sahibi biri, onu ve yavrularını vurmuş.
Hepsini katletmiş.
O gün, insanlığın bir parçasını kaybettim.
Şimdi bahçemizde kedilerimizin torunları dolaşıyor.
Ceylan adında bir sokak köpeğimiz, bir de Poyraz adlı Kangalımız var.
Hepsi mutlu, biz de öyleyiz.
Her sabah onları besleyen biri var: Deniz anneleri. Benim eşim.
Ve ben her sabah, Ceylan'ın, Poyraz’ın gözlerine baktığımda o siyah pitbull’un son bakışını hatırlıyorum…
Bir ekmek ve bir bakış kadar gerçekti o dostluk.
