Üç yıllık aradan sonra Mersin’e gelince, bol bol etkinlik izledim. 
Çünkü benim için yapacak bir şey kalmamış Mersin’de.
Özellikle tiyatro oyunlarını kaçırmamaya çalışıyorum. İyi kötü demeden, ne bulursam izliyorum. Genellikle ve ne yazık ki şaşırmıyorum. Dişe dokunur bir gelişim görmediğim gibi, müthiş hayal kırıklıklarım da oldu. 
Oturup yazayım dedim, elim kaleme, kalem deftere gitmedi bir türlü.
Yazacaklarım kimseyi memnun etmeyecekti çünkü.
Ben de dün akşam izlediğim Matruşka oyunundan sonra, yalnızca beğendiklerimi yazmaya karar verdim.
Oyuna geçmeden önce belirtmem gereken bir şey var.
Yılmaz Erdoğan’ın  intihal (aşırma) alanında çok usta bir kalem olduğunu söylemeliyim. Başarısı, iyi bir soslama ustası olduğudur. Yemek aynı, ama Erdoğan öyle bir sos hazırlıyor ki, lezzeti doyulmaz oluyor. Oyunu izlerken bende uyanan düşüncelerden biri bu oldu. Matruşka’dan sonra, Haybeden Gerçeküstü İlişkiler oyununu izlerseniz Matruşka’yı, Atilla Atalay’ın Sıdıka’sını okursanız Feriştah’ı anımsadığınızda ne dediğimi anlarsınız. Örnekleri çoğaltabiliriz. En çok da Ferhan Şensoy etkisini görebilirsiniz. Zaten öğrencisiydi. İnci Taneleri dizisinde de başta Yılmaz Güney olmak üzere birçok eser ve yazar aklınıza geliverir. Elbette bunları küçümsemek adına söylemiyorum, kaleminin ve zekasının gücünü vurguluyorum. Esinlenme ustası diyelim ve bu konuyu noktalayalım.
Gelelim Matruşka oyununa.
İki ay içinde izlediğim dördüncü Mersin B.B. Şehir Tiyatrosu oyunu oldu.
Kamyon, Lütfen Kızımla Evlenir misiniz, Vahşet Tanrısı ve Matruşka.
İlk iki oyun için vasatın biraz üstünde derim, ama Vahşet Tanrısı ve Matruşka; oyunculuklar, sahne tasarımı, yönetim olarak tam not verdiğim oyunlardı.
Tuncer Cücenoğlu’nun yazdığı oyunu Murat Atak mükemmel yönetmiş. Yönetmen yardımcısı koltuğunda Ömer Faruk Ustaoğlu (Bizim dönemimizden yetiştiğini belirterek biraz gururlanayım) , ışık tasarımda Salim Yücel, ışıkta Eyüp Nadi Dur, dramaturjide Taner Çelik, kondüvitler, Emrah Oğuz ve Gülhan Otlu ve dekor tasarımda Alev Tol oyuna can verenler.
Oyunun konusuna gelince; var oluşumuzdan beri var olan kadın erkek ilişkileri; iki insanın birbirini tanıma, bir arada yaşama mücadelesi, ilişkilerde ideali arama uğraşını irdeliyor.
Oyun, kadın ve erkek arasındaki ilişkileri üzerine güldürürken düşündüren bir nitelikte.
Oyunu seyreden herkes kendinden bir şeyler bulaktır mutlaka, zaten oyunu güçlü kılan da bu.
CANSU GÜLTEKİN VE GÜVENÇ GÜMÜŞ DEVLEŞTİ.
Sahnedeki iki oyuncunun iç dinamikleri, birbirleriyle uyumu son derece başarılı.
Kadın’da Cansu Gültekin, kadının saflığını, cinliğini, hırslarını, çaresizliğini, tutkusunu, yani kadına dair tüm duyguları mükemmel bir biçimde bize aktarıyor. En önemlisi rol yapmıyor, yaşıyor ve yaşatıyor.  İzlerken “Cansu, ne kadar güzel oynuyor” diyemiyorsunuz, çünkü yaşıyor ve yaşadığını aktarıyor. Onunla üzülüyor, seviniyor, duygulanıyor, (kadın seyirciler açısından) öfkeleniyorsunuz.
Erkek’te Güvenç Gümüş (Güvenç de bizim dönemimizden yetişen bir oyuncu, bir gurur kaynağım daha) beni şaşırtan bir oyunculuk sergiledi. Aslında şaşırmamam gerek, çünkü kendini geliştirmeyen oyuncu silinir gider. Zaman zaman mimiklerinde biraz abartı olsa da, karakteri çok iyi analiz etmiş, enerjisi (her zaman) yüksek, seyirciyle iletişimi kusursuza yakın. (seyirciyle kurduğu diyaloglarda biraz daha tuz şeker istiyor gibi) 
Bu tür oyunlarda seyirciyle diyaloga girmek çok keyifli ama bir o kadar da tehlikeli, oyunun akışı açısından tehlikeli, dozunda tutmazsanız tadı kaçabilir. Bu da ustalık ve deneyim ister. Güvenç de bu hamur var.
Dekorda en ufak bir fazlalık yok, çok iyi tasarlanmış, oyuna her parçasıyla hizmet eden bir tasarım olmuş. Alev Tol’a ayrı bir teşekkür.
Işık tasarımına bayıldım, uygulama da oldukça başarılı.
Yönetmen koltuğunda Murat Atak’ın da hakkını vermeden olmaz elbette. Oyunu nakış gibi işlemiş. Oldukça tempolu, seyir zevki yüksek bir oyun koymuş sahneye.
Üzüldüğüm bir durumu ekleyerek sonlandırayım.  İzlediğim diğer oyunlarda salon neredeyse doluydu, bu oyunda ise büyük bölümü boştu. Sanırım kendine ait bir salonun olmayışı, tanıtımların sınırlı ve zayıf olması etkenlerden en önemlileri. (keşke başkanlar kendi reklamları kadar, sanatın da tanıtımını yapsalar)  Hep hayalini kurduğum, kurumsallaşmış ve şehrin tiyatrosu haline gelmiş, özerk bir ŞEHİR TİYATROSU ‘na kavuşmak umuduyla.
SON SÖZ
Değerli Mersinli sanatseverler, bu oyunu mutlaka izleyin ve izlettirin.