YSK 1 Kasım itibariyle aday olmak isteyen kamu görevlerinden istifa etmeleri gerektiğini açıkladı bile.

Orta-Doğu’nun ve özellikle de Türkiye’nin yakıcı gündemi, tıpkı bir soluk alıp verinceye kadar geçen kısa bir an gibi, adeta baş döndürücü bir hızla değişiyor. Her nedense Türkiye, 2023/Mayıs seçimlerinin etkisinden bir türlü çıkamadı. Siyasal partilerimiz arasında bu seçim sonuçlarının değerlendirilmesinden kaynaklanan polemikler tüm hızıyla devam ediyor. Seçimlerden yenik çıkan muhalefet partileri, bu seçimin sarsıntılarını atlatmaya, yaralarını sarmaya ve toparlanmaya çalışıyorlar. Seçimlerden sonra değişen ekonomi yönetimin aldığı, Sayın Nebati’nin uygulamaya çalıştığı Türkiye ekonomi modeliyle taban tabana zıt makro-ekonomik kararlar da kamuoyunun gündemindeki tartışmalı konular arasındaki önceliğini koruyor. Nas’ın unutulup faizlerin yükselmesi, Mehmet Şimşek’in dış borç bulmak için attığı yurt dışı turlar, yüksek seyreden enflasyonun bir türlü kontrol altına alınamaması, alınan tüm önlemlere karşın döviz kurlarının ateşinin bir türlü düşürülememesi, her gün birbiri ardına yapılan ve adeta bir bomba etkisi yaratan zamlar, gıda fiyatlarının bugüne kadar görülmemiş derecelerde yükselmesi, hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, işsizlik gibi ekonomik konular ve Cumhuriyetin 100’üncü yıl dönümü dolayısıyla bir tarafın bunu görmezden gelmesi, bir tarafın ise bunu coşkun gösterilerle kutlaması, TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın, milletvekili seçilen Can Atalay’ın AYM kararına rağmen hala serbest bırakılmamasını protesto amacıyla yapmış olduğu yürüyüş ve CHP’de değişim talepleriyle gidilen Genel Kurul toplantısı gibi olaylar da Türkiye’nin siyasal ve toplumsal gündemini oluşturuyor. Orta-Doğu’da ise, Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugaylarının 7 Ekim sabahı "Aksa Tufanı" adıyla başlattıkları kapsamlı saldırının ardından İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının üzerinden 28 gün geçmesine rağmen İsrail-Filistin savaşı giderek daha da şiddetlenerek devam ediyor. Dünya kamuoyu, adeta nefeslerini tutmuş bu savaşın kanlı ve yıkıcı bilançosunu konuşuyor. Türkiye kamuoyu da dünya kamuoyu gibi bu savaşın görüntülerine, katliamlarına, yıkıcı etkilerine ve insanlık dramlarına kilitlenmiş vaziyette. İsrail-Filistin Savaşı, ilk ve en önemli önceliğimiz haline gelmiş durumda. Bu durum karşısında yaşamımızda önemli yer tutan öteki sorunlarımızı ve konularımızı düşünemiyor, konuşamıyor ve bunların çözümüne zaman ayıramıyoruz. Kendi yaşamımızla doğrudan doğruya ilgili bazı olaylar önceliğimiz olmaktan çıkmış durumda. Bana göre, bu nedenle ötelediğimiz konuların başında yerel yönetim seçimleri geliyor. Evet Türkiye kendi iç sorunlarının ve kısır çekişmelerinin girdabına girmiş ve Orta-Doğu ise, İsrail-Filistin Savaşı nedeniyle adeta bir kan gölüne dönmüş vaziyette ama, Türkiye’de her şeye karşın, bu ülkede yaşayan herkesin yaşamını çok yakından ilgilendiren çok önemli bir seçime; yerel yönetim seçimlerine doğru hızlı bir şekilde ilerlemeye başladı. Bizler farkında olsak da olmasak da seçim takvimi işlemeye devam ediyor. YSK 1 Kasım itibariyle aday olmak isteyen kamu görevlerinden istifa etmeleri gerektiğini açıkladı bile. Şunun şurasında 2024/Ocak ayında partilerin aday listeleri il ve ilçe seçim kurullarına teslim edilecek ve seçimler için propaganda dönemi başlayacaktır. Ancak her nedense Türkiye, geçirmekte olduğu şu son günlerini, gündeminde sanki yerel seçimler hiç yokmuş gibi farklı konu ve sorunlarla uğraşarak geçiriyor. Yerel seçimlere ilişkin çalışmalar, üstü örtülü bir şekilde, kendi iç dinamiklerine göre, içten içe küllenen bir ateş gibi içten içe sürdürülüyor. Siyasal partiler kesin ve net yerel seçim stratejilerini henüz belirleyemediler. Cumhur ittifakı, iktidar olmanın da avantajıyla biraz rahatmış gibi görünüyor. İyi Parti, tüm il ve ilçelerde seçimlere kendi adayları ile gireceğini açıkladı. İzmir gibi bazı büyük şehir adaylarını belirledi. HEDEP gibi, TİP ve SOL Parti gibi, Saadet ve DEVA gibi bazı partiler henüz seçimlerde izleyecekleri yol ve yöntemleri açıklamadılar. Bu partiler kendilerine yakın partilerle bir seçim ittifakına ya da seçim iş birliğine yakınmış gibi görünüyorlar. Bazı il ve ilçelerde aday adaylarının resim ve isimlerini billboardlarda henüz görmeye başladık. Türkiye’de yerel seçimlerin dinamikleri, genel seçimlerden farklıdır. Çünkü bu seçimlerde adayların kimlik, kişilik ve aidiyetleri. Tanınmışlıkları, eğitim, deneyim ve birikimleri daha çok belirleyici olmaktadır. Seçmenlerin kendi yaşadıkları beldeler olduğu için adaylardan bekledikleri ve daha başka beklentiler de oy tercihlerinin belirlenmesinde önemli rol oynamaktadır. Yerel yönetimler o belde halkı için elbette ki çok önemlidir. Anayasamızın 123’üncü maddesinde; “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir. İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır.” Hükmü mevcuttur. Bu hüküm çok önemlidir. Çünkü bu madde ile yerel yönetimler, devlet denilen organizasyonun ve kamu yönetiminin temel ve ayrılmaz organlarından biri olarak kabul edilmiştir. Yine Anayasamızın 127. Maddesine göre mahalli idareler; “il belediye ve köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılayan ve karar organları yasayla belirtilen seçmenler tarafından oluşturulan kamu tüzel kişileri” olarak tanımlanmışlardır. Adı üzerinde belediyeler, Anayasanın da belirttiği gibi o yer halkının genel ve ortak ihtiyaçlarını karşılayan kuruluşlardır. Bu nedenle Türkiye’de belediyeler, adeta kent içi yollar, içme su şebekeleri, kanalizasyon, katı atık toplama ve kentsel alt yapı işleriyle özdeşleşmişlerdir. Yerel yönetimler ayrıca, adeta bir demokrasi okulu gibi işlev yerine getirmektedir. Yerel yönetimler için kurulan sandıklar aracılığıyla yerel halkın demokrasi deneyimleri zenginleşmektedir. Ayrıca, seçimle oluşan ve belediyelerin karar organı olan belediye meclisleri, bir nevi TBMM İç Tüzüğüne benzer bir İç Tüzüğe göre çalışmaktadır. Hatta Belediyeler Kanununda bu İç tüzükte boşluk olması halinde TBMM İç Tüzüğüne bakılacağı ve buna göre işlem yapılacağı yönünde bir hüküm vardır. Burada görev yapan belediye meclisi üyeleri, bir nevi stajyer öğrenci gibi eğitim görmekte ve kendilerini TBMM üyeliğine hazırlayabilmektedir. Bu nedenle belediyelerden pek çok devlet adamı ve politikacılar yetişmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bunun en son, en yakın ve en popüler örneğidir. Bunun gibi daha pek çok örnek ve isim saymamız olanaklıdır. Çok kimse bilmez ama, yeri gelmişken bunu belirtmekte yarar vardır. Bugün Batı demokrasisi dediğimiz gelişmiş demokrasiler, Avrupa’da önce yerel yönetimlerde kurulmuş ve daha sonra devlet yönetimine taşınmıştır. Yine aynı şekilde Batı uygarlığı ve özellikle de sosyal devlet uygulamaları da önce belediyelerde başlamış ve daha sonra da bütün Avrupa’ya hatta oradan da bütün dünyaya yayılmıştır. Yerel yönetimlerin, gelişmiş Batı demokrasilerindeki örnekleri gibi, ülkemizin ve toplumumuzun çağdaşlaşmasını, uygarlık düzeyini yükselmesini ve demokratikleşmesini sağlayan bir kamu organı olarak fonksiyon yerine getirmesi, hemen hemen herkesçe istenen, özlenen ve beklenen güçlü bir ihtiyaç olarak kamuoyumuzun gündemindeki ve bilincindeki yerini hala korumaktadır. Umarız ki, 2024/31 Mart yerel yönetim seçimleri, bu özlem ve beklentinin gerçeklemesini sağlayacak biçimde sonuçlanır ve ülkemizin gelişmiş bir demokrasiye sahip olması amacına hizmet eder.

MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL