12 Eylül darbesinin karanlık günlerinde, Kaya Mutlu’nun adı benim gibi işkence gören gençlere hep umut ve güç verdi. İşte o günlerden unutulmaz bir hatıra…

Bugün sizlere, adını Mersin tarihine altın harflerle yazdırmış, unutulmaz bir başkan olan Kaya Mutlu’ya dair yaşadığım bir hatırayı anlatmak istiyorum. Bu, bir anıdan öte aynı zamanda bir ahde vefa örneğidir.

Gözaltı Öncesi

Atatürk Parkı kapısında bulunan tanzim satış mağazasında, kapıda nöbet tutan askerlere her zamanki gibi simit ve ayran ikram ediyordum. Askerlerden biri bana:
“Abi, sen yokken polis otosu geldi. Senin gelip gelmediğini sordular. Biz de her gün burada olduğunu söyledik. İstersen biraz temkinli ol,” dedi.

Darbenin üzerinden birkaç gün geçmişti. Aranıp aranmadığımın sorgulanması için belediyede görevlendirilen sınıf arkadaşım, şimdinin mali müşaviri Teğmen Abdullah Demir’den yardım istedim. O da belediyeden sorumlu komutana durumu anlattı. Benim yanımda Emniyet Müdürü’nü aradı.

O dönemde, şimdiki İtalyan Kilisesi’nin yanında bulunan tarihi bina Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılıyordu. Telefonun ucunda, bugün dostumuz olan Özel Kalem’den Fulya vardı. Benim geleceğimden haberi olmuştu. Telefonların biri kapanıyor, biri çalıyordu.

Fulya, “biraz bekle” işareti yaptığı sırada 1. Şube Müdürü Ömer Güneş, elinde bir dosyayla içeri girdi. Fulya hemen benim durumumu sordu. Güneş’in elinde arananların listesi vardı. “Buradan kontrol et,” dedi. Soyadı sırasına göre baktık. Çok şükür, ismim listede yoktu. “Aranmıyorsun,” cevabını alınca derin bir nefes aldım. Teşekkür edip oradan ayrıldım…

Beyaz Toros

20 Eylül 1980…
Askeri faşist darbenin üzerinden tam sekiz gün geçmişti.

Tanzim Satış Mağazası’nda hazırlık yapıyorduk. “Kan kardeşlerim” dediğim her iki Süleyman’la birlikte, Başkan Kaya Mutlu’nun Mersin’i uluslararası alanda duyurduğu o meşhur festivali — Mersin Moda ve Tekstil Festivali — için çalışıyorduk. TRT görevlileri canlı yayın yapacak, benden elektrik alacaklardı. Biz ise hediyelik eşyaları ambalajlarından çıkarıyor, tezgâhın arkasında çömelmiş çalışıyorduk.

Birden gür bir ses yankılandı:
“Vahap Şehitoğlu!”

Başımı kaldırmama kalmadan iki eliyle yakama yapışan biri, beni yaka paça havaya kaldırdı. Onunla iki kişi daha vardı. Beni tezgâhın üzerinden aşırıp, “beyaz Toros”a götürmek istiyorlardı.

Direniyordum. Tam o sırada, yoğun akşam mesaisi öncesi nişanlım Hülya’nın dolmuştan inip bana doğru koştuğunu gördüm. Hülya’nın üç polise saldırdığı an, yere düşüşünü gözlerimle izledim.

Onlar beni aracın kapısına kadar getirdiler ama içeri sokamadılar. Ortalık ana baba günüydü. “Gestapo” lakaplı Lisan, kapı kenarlarına sıkıca tutunduğum sol elimin nişan parmağını kırınca direncim kayboldu. Beni araç içine attılar ve hızla oradan uzaklaştılar…

Şubedeki Dayak

Arabanın içinde yumruklar yağdı. Doğruca Mağazalar Karakolu’nun üzerindeki 1. Şube Müdürlüğü’ne götürüldüm. Üst katta 2. Şube de vardı. Her iki şubede kaba dayağa maruz kaldıktan sonra, koridor penceresine kolumdan kelepçeyle asıldım.

Bir süre sonra Meclis Üyesi Ülker Babacan ile Hülya’nın sesini duydum. Adımı soruyorlardı. “Burada yok” cevabını almalarına rağmen, hızla üst kata çıkıp beni buldular. Halimi görünce, “Seni buradan kurtaracağız. Kaya Mutlu makam arabasını verdi, durumunu yakından takip ediyor. Seni bulmak için her yeri dolaştık,” dediler.

Kaya Mutlu’nun makam aracını benim peşimden göndermesinin şubede duyulması üzerine, özel olarak Ömer Güneş’in odasına alındım. Bana şu soruları sordular:
“Kaya Mutlu, Dev-Yol’cu mu? Örgütünüzle ne ilişkisi var?”

Ben ısrarla, “Kaya Mutlu sadece bizim belediye başkanımızdır, başka hiçbir bağımız yoktur,” dedikçe dayağın dozu da o denli arttı.

Meğerse polisler, her dönem solcu gençleri belediyede çalıştıran Kaya Mutlu’ya ne kadar kin beslemişler…

Kaya Mutlu’nun Gücü

O gün, yediğim bir kamyon dayağa rağmen Kaya Mutlu’nun adı bana güç vermiş, korkularımı dağıtmıştı.

Ertesi gün gözaltından alınıp askeri garnizona götürüldüm. Kaya Mutlu’nun adı büyüktü. O dönemin Başbakanı Bülent Ulusu ile aynı dönemin insanıydı ve arkadaşlardı. Belki de bu yüzden, torpil yapıp beni serbest bırakacaklarından çekinerek sabah ansızın beni nezarethaneden çıkarıp Akdeniz Bölge Komutanlığı’na teslim ettiler.

Ahde Vefa

Bugün, ölümünün 9. yılında…
Yüreğimizin en sıcak yerinde yaşamaya devam eden bu efsane başkanın niçin “efsane” olduğunu şimdi daha iyi anlayabiliyor musunuz?

Mekânı cennet olsun…