MERSİN’DEN METROPOL KENT MERSİN’E (10)
Mersin siyasetine yön veren Başkan Kaya Mutlu’nun başarı öyküsü
Bu başlıkta yayımlanan önceki yazılarımı yazının sonundaki “Yazarın Diğer Yazıları” bölümünden okuyabilirsiniz.
12 EYLÜL 1980 DARBESİNİN AYAK SESLERİ DUYULMAYA BAŞLAMIŞTI.
14 Ekim 1979 Tarihinde yapılan 1/3 senato yenileme ve milletvekilliği ara seçimini CHP kaybetmiş, 5 milletvekilliğinin 5’ini de Adalet Partisi kazanmıştı. Bu gelişme üzerine CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in Başbakanlığında kurulan 42. Cumhuriyet Hükümeti TBMM’de çoğunluğu olmasına rağmen istifa etmişti. Ecevit Hükümetinin istifası sonrasında yerine 12 Kasım 1979 Tarihinde MSP Lideri Necmettin Erbakan’ın kerhen desteklediği, MHP Lideri Alpaslan Türkeş’in koalisyon hükümetinde yer aldığı AP Genel Başkanı Süleyman Demirel’in Başbakanlığında Milliyetçi Cephe Hükümeti kurulmuştu. Milliyetçi Cephe Hükümetinin kurulmasıyla Ülkede sağ-sol çatışmaları her geçen gün daha da artmış, insanların can güvenliği kalmamıştı. Sokaklarda, otobüs duraklarında her gün insanlar öldürülüyordu. Üniversiteler eğitim yapamaz hale gelmişti. Ülke sonu bilinmeyen kaotik bir ortama hızla sürükleniyordu. Bizlerde terörün kol gezdiği mahallelerde, sokaklarda hizmet üretmeye, Mersin Halkına hizmet vermeye çalışıyorduk. CHP’li bir belediye olmamızdan dolayı bazı Marjinal kesimlerinde hedefindeydik. Kaosun hakim olduğu bu ortamda görev yaparken bazı zamanlar zor anlarda yaşıyorduk. Adres sormayan kurşunun nereden, nasıl geleceğini hiç birimiz bilmiyor, her şeye rağmen girilmesi sakıncalı olan mahallelerde dahi Belediye hizmetlerini gece-gündüz devam ettirmeye, aksatmamaya çalışıyorduk.
CHP GENEL BAŞKANI BÜLENT ECEVİT: “-BÖYLE GİDERSE BİRİLERİ DÜDÜĞÜ ÇALACAK, MAÇI BİTİRECEK.”
Haberleri izlemeye, dinlemeye korkar olmuştuk. Gencecik fidanlar, Üniversiteli-liseli gençler birer birer katlediyor, terör CHP’li İl ve İlçe Yöneticileri ile CHP’li Belediyeleri vuruyordu. Yakın komşumuz Adana’da bilinen/tanınan kişiler teröre kurban verilmişti. 18 Aralık 1978 tarihinde ZMO Adana Bölge Şube Başkanı olan Ziraat Yüksek Mühendisi Akın Özdemir, 28 Eylül 1979 günü solcu kimliğiyle tanınan Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, Ülkücü militanlar tarafından silahlı saldırı sonucunda katledilmişti. 17 Nisan 1980 tarihinde ise CHP Adana İl Başkanı Av. Ahmet Albay Bürosunun önünde öldürülmüştü. Mersin’de ise CHP İl Başkanı Eczacı Sabahattin Arıkan’ın Kent merkezindeki eczanesi basılmış, İl Başkanı sandıkları eczane çalışanlarını katletmişlerdi. Bu menfur cinayetler her gün yaşanan acı örnekler olarak hafızlarımızda yer almıştı. 12 Eylül öncesi Ülkede terör durmak bilmiyor, sağ-sol çatışmaları önlemez bir hale geliyordu. Bu olumsuz gelişmeler üzerine CHP Genel Başkanı ve Ana Muhalefet Partisi Lideri Bülent Ecevit, "-TBMM’de Cumhurbaşkanı seçimi gecikirse darbe dâhil başka ihtimaller ortaya çıkabilir. Demirel bunalım üstüne bunalım yaratıyor. Yarın Birileri tribünden inecek, düdüğü çalacak ve maçı (Demokrasiyi) bitirecek “ demişti. 2. MC Hükümetinin Başbakanı Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel ve koalisyon ortakları Erbakan ve Türkeş, Ecevit’in sözlerini hiç dikkate almamış, TBMM’de Cumhurbaşkanlığı seçimi için CHP ile uzlaşmamışlardı. 12 Eylül 1980 Cuma günü sabaha karşı Saat 03.00 de Kenan Evren ve Cuntası Ecevit’in dediği gibi düdüğü çalmış, maçı bitirmiş ve demokrasiyi rafa kaldırmıştı. İhtilalin ilk gerekçesi olarak da TBMM’nin Cumhurbaşkanını seçememesi olarak gösterilmişti. Diğer bir ifadeyle artan terör olayları ve Ecevit’in kuşkuları, uyarıları işe yaramamış, demokrasi ucu açık bir biçimde askıya alınmıştı. 12 Eylül 1980 öncesi ve sonrası Ülke genelinde yaşananlara daha önceki yazılarımda yer vermeye çalışmıştım. Hepimizin bildiği gibi bu konularda da birçok kitap ve makale yayınlanmıştı. Asıl yazmaya çalıştığım konu Mersin Belediyesi ile Başkan Kaya Mutlu’nun görev yaptığı dönemler olduğu için 12 Eylül öncesi ile ilgili kısa hatırlatmalarda bulunmak istedim.
12 EYLÜL 1980’E DOĞRU
12 Eylül 1980 darbesinden 2 gün önce 10 Eylül Çarşamba günü Mersin Sağlık Mahallesindeki Meram Sineması sol içerikli film gösterilmesinden dolayı taranmış, sinema önündeki 3 kişi yaşamını yitirmiş, 10 kişide yaralanmıştı. Sinemada gösterimde olan film ise Tarık Akan ile Necla Nazır’ın başrollerini paylaştıkları Mersinli hemşehrimiz Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğini yaptığı “ADAK” filmiydi. 12 Eylülün yaklaşan ayak sesleri Mersinde de iyice duyulmaya başlanmıştı. Makamımızda görev yaparken ya da Mahallelerde gerçekleştirdiğimiz çalışmaları kontrol ederken, evden çıkarken, eve girerken başımıza ne geleceğini düşünmek dahi istemiyorduk. 11 Eylül 1980 Perşembe günü ortalıkta garip bir sessizlik, bir tuhaflık olduğunu sezinlemiştim. Saat:17.00 deki mesai bitimi sonrası ertesi gün yapacağım çalışmalar ile ilgili notlarımı gözden geçirmiş, bekleyen evrakları imzalamış ve Güney İş Hanının 4. Katındaki Makamımdan aşağıya inmiştim. İşletme Müdürlüğü ile aynı sokakta (Dönemin 54 numaralı sokağı) bulunan Sevkiyatçı Tüccarlar Derneği Başkanı Yalçın Tunçak’ın narenciye deposuna uğramıştım. Saat:19.00 olmasına rağmen sokaklar adeta boşalmış gibiydi. Depoda olanlarla Ülkenin içinde bulunduğu kaos ortamının nereye kadar devam edeceği, nerelere savrulacağımızı karamsar bir tablo çizerek, konuşmuştuk. Bu arada Yalçın Tunçak, akşam Gözne Yaylasına çıkıp/çıkmayacağımı sormuştu. Hafta sonu çıkmayı düşündüğümü belirtmeme rağmen, “-Ben gidiyorum, hadi beraber gidelim, hava çok sıcak, sabah da otobüsle dönersin.” Deyince O’nu kırmamış, hava kararınken Mersin’e 26 Km. uzaklıktaki Gözne Yaylasına hareket etmiştik.
12 EYLÜL 1980 SABAHI YAŞANANLAR
Sabah 06.00 da Mersin’e inmek için çok yakınımda olan Gözne Meydanındaki Belediye Otobüsüne doğru yürüyordum. Çardak tipindeki yayla evlerinden Hasan Mutlucan’ın kahramanlık türküleri duyuluyordu. “Acaba bugün nerenin Kurtuluş Günü” diye düşünürken, Belediye Otobüsünün kapılarının kapalı olduğunu, etrafında Mersin’e inmek üzere bekleyenleri görünce “Herhalde otobüs arıza yaptı.” Diye düşündüm, ancak otobüsün yanına gelince gerçeği öğrenebildim. Otobüsün etrafında bekleşenlere “Ne oldu, otobüs arızalı mı? “ diye sorunca hepsi bir ağızdan “İHTİLAL OLDU. HABERİN YOK MU?” Demişlerdi. O şaşkınlıkla “Desenize 50 yıl geriye gittik” diyebilmiştim. Zaman, bu sözlerimin gerçekliğini süreç içerisinde ortaya koymuştu. Meydanda telsiz çekmiyordu. Telefon hatları da kesilmişti. Derhal eve dönüp, telsizle Başkanlık Özel Kalemi aradım. Telsiz anonsuna cevap Başkan Yardımcısı ve Elektrik İşletme Müdürü Necmettin Aslan’dan gelmişti. Gözne’de olduğumu, ne yapmam gerektiğini sormuştum. Çok kısa bir süre sonra kendisinin de Başkan ile birlikte Belediyede olduğunu, Gözne Belediye Başkanının aracıyla bir Zabıta Memuru ile birlikte Gözne Jandarmadan da kimliğimi belirtir bir evrak alarak, Mersin’e gelmemi söylemişti. Jandarma Karakol Komutanından aldığım evrak ile Mersin’e hareket etmiştim. Mersin’de Bizlerin ne beklediğini düşünmek dahi istemiyor, buna rağmen her türlü olumsuz senaryoya kendimi alıştırmaya çalışıyordum. Bu duygular içerisinde yaklaşık 30 dakika sonra Mersin’in Çavuşlu Mahallesi girişine ulaşmıştık.
MERSİN’E GİRİŞ ÇAVUŞLU MAHALLESİNDE DURDURULMUŞTU.
Mersin’e inerken radyoyu açmış, olan biteni öğrenmeye çalışıyorduk. Radyoda devamlı olarak Konseyin bildirileri okunuyor, TSK’nın Ülke Yönetimine el koyduğu ve sabah 04.00 den itibaren de sokağa çıkma yasağıyla birlikte sıkıyönetim ilan edildiği belirtilerek, vatandaşların Konseyin bildirilerini takip etmeleri gerektiği ifade ediliyordu. Çavuşlu Mahallesinin girişinde uzun araç konvoyu oluşmuş, Mersin’e girmek isteyen tüm araçlar durdurulmuştu. Çok sayıda asker ve polisin görev yaptığı açık ve net olarak gözlemleniyordu. Mersin’in ve Ülke Genelindeki tüm yerleşim birimlerinin bütün girişlerinin de burada olduğu gibi aynı biçimde tutulmuş olduğunu tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yoktu. Araçların Mersin’e girişine izin verilmiyor, geldikleri yöne geri dönmeleri talimatı veriliyordu. Bunun yanı sıra hiç kimsenin araçlarından inmemesi gerektiği söyleniyordu. Biraz bekledikten sonra aracın yanına Teğmen rütbeli bir kişi geldi ve aracın resmi plakalı olduğunu görünce nereye gitmek istediğimizi sordu. Kendimi tanıttıktan sonra Belediye Özel Kalemle iletişime geçtiğimi, elimdeki yazıyı alarak, Mersin’e giriş yapabileceğimin belirtildiğini söyledim. Teğmen “-Sen Su İşleri Müdürüsün. Arıza işlerini teknik elemanlar yapacak, bu Senin işin değil. Girmene gerek yok.” Deyince o işleri yapacak elemanları ancak Benim toparlayabileceğimi, yapılacak işleri Benim organize etmem gerektiğini ifade etmiştim. Bu diyalog sonrasında elimdeki yazıyı alarak “-Askeri Valiye sorayım, ona göre hareket ederiz.” Dedi ve bir hayli uzaklıktaki bir birime götürdü. İçimdeki kuşkular iyice artmaya başlamıştı. Vali, Askeri Vali ise Başkan ve Belediye Yönetimi ne durumdaydı acaba diye kara kara düşünmeye başlamıştım. Ben bu karamsar düşünceler içerisindeyken Teğmen Mersin’e giriş yapabileceğimizi, Belediye Binasına gidinceye kadar ana caddeleri kullanmamızı, aracın da Gözne Jandarmadan aldığım yazıyla aynı güzergahı kullanarak dönüş yapması gerektiğini belirtmişti. 12 Eylül 1980 de İçel (Mersin) Valisi Fahri Öztürk, Akdeniz Bölge ve Mersin Garnizon Komutanı ise Tuğamiral Fikri Topsever’di. Belediye Binasına geldiğimizde askerlerin binayı kontrol altına aldıklarını ve giriş kapısında nöbet tuttuklarını gördüm. Hızla 1. Kattaki Başkanlık Makamına çıktım ve geldiğimi söylemek için Başkanın makam odasına girdim. Gördüğüm manzara tahmin ettiğim gibiydi.
Devam edecek.