"..63 saniyede ne çok şey değişti: Adana, Adıyaman, Osmaniye, Şanlıurfa, Malatya, Gaziantep... Yerle bir olan Hatay!..."

Mersin’e 25 km uzakta dağ köyünde evimiz.

Mersin’in ışıkları, insanın sevinçten kıpır kıpır eden kalbi gibi!

İki tek atıp, yatak palas!

Derin uykudan, karyolamın sarsıntısı ile uyanıyorum.

Deniz’de uyandı!

Birbirimize soruyoruz:

‘Sen mi salladın?

Hemen iç güdüsel bağırıyoruz!

‘Deprem!’              

Bilgisayarımı açıp,

Tarıyorum.

Diyarbakır’da deprem!

Deniz’e 'sen Mersin’i ara.'

Ben rahmetli anamın Memleketi Diyarbakır’ı arıyorum.

Dayı oğlu Şirin telefonun ucunda:

'Korkunç bir sallantı.

Sanki her taraf yıkılıyor…'

Sizde bir şey var mı? diye soruyorum.

‘Şuan benim olduğum yerde biz iyiyiz. Kendimizi dışarı attık'diyor.

Deniz panik!

'Mersin’de herkes dışarda!'

İnternet’te sörf yapıyorum.

İlk haber Kahramanmaraş’tan!

Yıkılmış, dev bir apartmanının enkaz görüntüsü…

Adana’da yol ortasında çökmüş bina…

Diğer yerlerin durumunu sabah ciddi haberler gelince anlıyoruz!

Asrın rantının felaketi!!

Sabahın ilk ışıklarıyla büroya çıkıyorum.

İlerleyen saatlerde felaketin boyutları bir bir ortaya çıkıyor!

Kahramanmaraş Pazarcık merkez üstü deprem: 11 ili vurdu!

Adana, Adıyaman, Osmaniye, Şanlıurfa, Malatya, Gaziantep... Yerle bir olan Hatay!

Haberleri Sonses.tv’ye geçmek için yarışıyorum. 

Deniz iş yerinden aradı.

Felaketin büyüklüğünü konuşuyoruz.

O da ne? Binamız sallanıyor.

Mustafa İnsan bağırıyor:

Deprem oluyor. Kaçın!

Ben o an karar veriyorum.

Yerimde oturacağım.

Binamızın bir doğuya, bir batıya yattığını görüyorum.

Deniz telefonun ucundan sesleniyor!

Deprem oluyor.

Kötü sallanıyoruz!

Sen  çık diyorum.

Önümde bilgisayar, deprem olduğunu canlı canlı yazıyorum.

Enkaz altında kalır, ölürsem, herkes yazdığımı okusun!

Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Kaya Mutlu’nun beni çağırmasıyla Hatay’ı bildim.

İlk çağırdığında Döver köyünde ağırladı.

Merhum Sarı Saboş, Neşe…

Belediyeden birçok tanıdık yüz.

Aşağıda Hatay ışıl, ışıl…

Yerel sanatçının Arapça parçalarıyla yudumluyoruz!

Bir mistik hava ki; Hepimiz güzellikler karşısında kendimizden geçiyoruz!

...

Türkiye Gazeteciler Federasyonu Nazmi Bilgin, Başkanlar Konseyi toplantısı için bizleri Hatay Gazeteciler Cemiyetinin ev sahipliğinde Hatay’a çağırdı.

Mersin Gazeteciler Cemiyetin Genel Sekreteri Rahmetli Mustafa Özgür’'de yanımda Hatay’dayız.

Çok güzel ağırlanyoruz…

Antakya Büyük Otelde kalıyoruz!

Sabaha karşı ezan sesiyle uyanıyorum.

Yanık bir sesle okunan ezan,

Beni namaza davet ediyor.

Tüyleri diken diken eden,

O ezan sesine,

Secde ediyorum.

Kilise çanları kulağının dibine vuruyor!

Sonrası tarihi yerler, müzeleri geziyoruz.

Tanrı Apollo’nun Defne’ye aşkını, 

öğreniyoruz üç boyutlu gözlüklerimizle.

Hızır Aleyhisselam’ın Musa ile buluştuğu makam!

Mersinli Yavuzlar ailesinin yaptırdığı bu huşu duyulan yerdeyiz...

Deniz, 5 Mayıs gününü seçer Samandağ'a gelmemizi.

Dileklerini yazdığı, yakın arkadaşlarının da dilek tuttuğu kağıtları, makamın önünden,

Yüzlerce ziyaretçi gibi denize bırakır!

Çevlik’te ayak üstü balık ekmek yer, sonrıa dağların arkasından Akdeniz’i seyrede seyrede Arsuz’dan çıkarız!

Hatay insanı, asimile olmamış, tertemiz, pırıl, pırıllar!

Hepsini kalbinin içine sığdırasın gelir…

Bu güzel, Bu hassas insanların ülkesi ne yazık ki asrın felaketi ile yerle bir oldu!

Bir yıl geçti!

Evsiz, barksız, aşsız, anasız, babasız, evlatsız!

Yağmur, sel, fırtına, dondurucu soğuk, kavurucu sıcak yedikleri...

Herkesin umut vereceğini beklediği Cumhurbaşkanı bir yıl sonra yanlarına geldi.

O ne mi yaptı bu güzel insanlara?

Felaket tellallarına inat!

‘Bana oy vermesen Sana hizmet gelmez!!!

Depremde her şeyleri yıkılanlar,

Böylesi bir uyandırılış ile hiç yıkılmadıkları için haykırdılar!

‘Sen böyle konuşamazsın!

İnadına terk etmeyeceğiz Hatay’ımızı!' dediler.

İşte bu insanlar, Nazım Hikmet’in dizelerine

Ne de güzel yakışıtılar!..

Ne diyor Nazım Hikmet:

"Dörtnala gelip Uzak Asya’dan

Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan

bu memleket, bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak

ve ipek bir halıya benzeyen toprak,

bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,

yok edin insanın insana kulluğunu,

bu dâvet bizim…

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

ve bir orman gibi kardeşcesine,

bu hasret bizim…"

Asrın felaketini yaşayan bu insanlar bizim!

Ölüsüne, dirisine;

Saygımla eğiliyorum hıçkırıklarımla…